18 Mart 2020 Çarşamba

Corona Günleri 2.Gün




Corona Günleri

2.Gün

Dün gece depremden sonra yatağıma gidip, ilaçlarımı içip yattım, hatta İzo ile sabah geç kalkalım gün kısa geçsin diye sözleştik amaaaa ben 9,5'ta İzo ve Meltem de 11'de uyandık. Mert'i de uyandırdık 11 de, zaten İlker ve Levent erken uyandıkları için sabah 12'ye doğru kahvaltı işini bitirdik. Kahvaltıdan sonra bir telefon trafiği olmaya başladı, hatta dün size yazmayı unuttum, Kuveyt'te çalışan dostumuz aradı, O  da evden çıkmıyor,  iş yeri kapalı ve yıllık izinlerini kullanıyormuş, dışarıdan yiyecek içecekte kapılarına kadar getirilip bırakılıyormuş. Tabii orası küçük bir ülke olduğu için organize olmak daha kolay ama bugün biz de "evden çıkmayın" talimatı beklerken gene suya sabuna dokunmayan bilgiler altında, höt höt, zöt zöt muamele görüp, sadece kendini düşündüğünü bir kez daha onaylayan bir konuşma dinleyip belirsizlikle yaşamaya devam edeceğimizi anladık. Hayal kırıklığı ve üzüntü, endişe verici, gerçekten yazık bizlere....

Neyse siyasetten tiksiniyorum biz kendimize dönelim: Bugün sabah kahvemi içerken yemek kitaplarıma bir göz gezdirdim ve yaratıcı, sıkıcı olmayan neler yapabilirime bir baktım. Yeni kilerime göz gezdirdim, kuskus almışım ne alaka ise, bende bugün kuskusun içine taze soğan, dereotu, maydanoz, kornişon turşu, kırmızı papya biber ince ince doğradım zeytinyağı, limon ve biraz da sumak ekleyerek karıştırıp salata yaptım. Ana yemek olarak Ali Mert barbekü yakmak istedi," yak oğlum" dedim, Rahmetli Reşat Amca'nın öğrettiği gibi yaktı, Levent Amcası da bir güzel etleri pişirdi ve afiyetle yemeğimizi yedik. 

Şimdi herkes odasına çekildi, dijital dünyaya göz gezdiriyor. Ben de birazdan 60 snlik bir plank hareketi yapacağım ki vücut hareketsiz kalmasın. Yarından itibaren de site çevresinde yürüyüş yapalım diyoruz, evde yemek ye, iç, yat olacak gibi değil. Spor salonumuz ve havuzumuz kapandı, kilo almamalıyız, ay bilemiyorum bu virüs havada mı karada mı? Bu bile belirsizliği ile sinir sistemimizi yıpratan bir virüs oldu.

Şimdilik İyi geceler,tatlı rüyalar...

Tugba

Yemek tariflerine açığım, isteyenler buradan paylaşabilirler. Çok sevinirim. 

17 Mart 2020 Salı

Corona Günleri 1. Gün




Corona Günleri

Ev Halkı: İlker, Tuğba, Meltem, Ali Mert Arıcı, İzo Kokobinazde ve  Levent Arıcı
Toplamda 6 kişiyiz, allahtan herkes birbirini seviyor, Levent'te İstanbul'da yanlız kalmayıp yanımıza gelmekle iyi yaptı, bu karantina günleri tek başına geçmezdi. Ali Mert bugün daha hala arkadaşıma gidebilirim gibi lakırdılar geveledi ama tabii ki imkansız. 

1. gün

Bugün artık evde kalacağımızın daha bir farkına vararak kalktık, sabah normal kahvaltımızı ettik, Kahvelerimizi içtik, kahve içerken İlker evde hala çok yapılacak işler olduğunu ve bunları günlere yayarak yapabileceğimizi söyledi. Güzel bi durum ama sonunda her yeri toplayacağım gereksizleri atacağım derken bizi de atmaz inşallah. :) 

Cumadan beri evde stok yapmaya devam ediyoruz ancak bugün çokkk yüklü bir para Migros'a bıraktıktan sonra artık markete gitmek istemiyorum. Sınırlı geliri olan insanlar bu işin altından nasıl kalkacak anlayabilmiş değilim. Biz göçtük, hele bugün et alınca hesaplar şaştı. Allah hepimize güç versin. Dün de Meltem'in altı aylık ilaçlarını stokladık, nereye kadar ne stoklayacağız bilemedim.Unuttuğum varsa aklınıza gelen bana yazın lütfen.

Bugün dışarı çıktık mı ? Evet çıktık, İlker ile Levent birkaç iş halletmek için çıktılar, ben de Mert ile muhasebe evraklarımı kargoya verdim sonra da Migros ziyaretinden  sonra eve geldik. Eve gelince de bitmedi, dün, aldıklarımı normal  buzdolabını boşaltıp silip yerleştirmiştim, bugün de deepfreeze için aynı şeyi yaptım.Tarih sırasına falan dizdim, çok organizeyim bilemezsiniz.  Ay çok yoruldum. Alışkın değilim ben bu işlere, aaaaaa

Şimdilik bu akşamı yaptık, artık her akşam bu saatlerde yaptıklarımızı sizlerle paylaşacağım, bakalım nasıl dayanacağız bugünlere, beni takip etmeye devam edin.  İnstagramda da beni aricitugba adresimden hergün resim koyacağım.

Ha bu arada yazımı bitiriken hoç bir sarsıntı geçirdim, bilim bakalım kim kendini hatırlattı? Tabii ki Deprem... 4.3 Bodrum .... Arkadaşlarım çok korkmuşlar, çok sallamış, zaten ben de korktum burada...

Allah hepimize iyi günler verir inşallah...

İyi geceler

Sevgiler

Tugba

1 Mart 2020 Pazar

1 Mart....




1 Mart....

2020 yılının ilk iki ayını nasıl yedik anlamış değilim, zaten berbat geçen günler yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum. Biraz içimiz açılsın diye Aralık Ayında gittiğim Fransa'dan bahsetmek isterim.


Grubumuzun çılgın Hanımları tabii Speedy de var
18 Aralık'ta 4 Hanım, Pronto Plus Turu ile Alsace turumuza yeni hava limanımızdan başladık. Gezeceğimiz yerler Noel Marketleriydi, Colmar Bölgesindeki minik minik köyleri dolaşacaktık. Tur 22 kişiydi ve allahtan çok uyumlu çok tatlı ailelerdi katılanlar, ne bir kavga, ne bir anlaşmazlık yaşamadan gittik geldik. Bu arada tek problem rehberimizin enerjisiydi, "onu da görün bunu da görün" dedikçe son günlerde perişan düştük. Ben kadıncağıza "Speedy Gonzalez" ismini taktım. O kadar hızlı yürüyünce "Speedy nerde, aman kaybetmeyelim" dedikçe bize de eğlence oldu açıkçası. 

Uçağımız Basel Hava limanına indi ve biz İsviçre kapısından çıkarak yarım gün Basel şehir merkezini ve Noel Pazarlarını gezdik. Basel Havalimanı 3 ülkeye hizmet vermekte ve hangi ülkeye geldiyseniz o ülkenin kapısından çıkış yapıyorsunuz: İsviçre, Fransa, Almanya. Mulhouse EuroAirport diye adlandırılmış. Avrupalılar orada da ortak noktada hava limanı yapıp maliyetten yırtmışlar. 

Basel inanılmaz pahallıydı, inanamadık, 4 kahve 1 pastaya 50.- Euro verince biran pek üzüldük, gezinin devamında biterdik, allahtan akşam otelimizin olduğu Colmar'a gelince bi rahat ettik. Fransa tabii ki İsviçreden ucuzdu. Normaldi ama keşke Türk Liramız bu kadar değersiz olmasaydı. İnsanın içi acıyor walla...

Colmar gece harikaydı, şehir merkezini müthiş süslemişlerdi. Güzel bir yemek yedikten sonra otelimize döndük. 


Colmar
Ertesi gün Ribeauville'de şarap tadımı yaptık, Haut-Koenigsbourg Şatosunu gezdik, Noel Marketlerinden birinin olduğu Eguisheim köyünü dolaştık, sıcak şarap içtik, bolbol resim çektik. Hava soğuktu ama eskiden olduğu gibi dondurucu değildi. Bu bölgede Fransızlaşmış Almanlar yaşıyor. 2. dünya savaşına kadar birçok kez el değiştirmiş ama mimari ve konuşulan dil bakımından Almanların hala izlerini taşıyor. Oradakilerle konuştuğumuzda Alsace dilini artık sadece yaşlıların kullandığını yeni nesilin Fransızca konuştuklarını söylediler.
Strazburg
Ertesi gün Colmar'dan ayrılıp Strazburg'a geçtik.  Strazburg gerçekten görülmeye değer bir şehirdi. Avrupa Parlamentosu'ndan Gutenberg'e kadar önemli şeyleri barındıran bir şehir. Tabii Noel Pazarı da çok büyüktü. İlk gün paten kaymak istedim ama yağmurluydu, ikinci gün de ise çok sıra vardı, kayamadım. 


Son gün gruptaki yaşlılar tempodan pert olunca bizle birlikte 6 genç Nancy'e gittik. Nancy tamamen Fransız yapısına sahip bir şehir. Alsace bölgesinden eser yoktu.  Orası da Lüksenburg'a ve Paris'e  çok yakın olduğu için önemli bir şehir. Minik bir şehir turundan sonra Strazburg'a geri döndük ve şehri dolaşmaya devam ettik bu arada bizim için ama en önemli nokta; Uniqlo delisi 4 kadın olunca 2 saatten fazla Uniqlo Mağazasında o montu mu alayım yoksa bunu mu? Çok zorlandık. :)

Son gün gene Basel EuroAirport'a geri döndük ve uçağımıza binip kürkçü dükkanlarımıza geri döndük. 

Alsace bölgesi görülmeli mi evet görülmeli, medeniyet, eskiye bağlılık, aile değerleri, paylaşılmışlıkları yaşamak güzeldi. Çok fazla detaya girmeden size anlattım. Kafanızı fazla şişirmeyim. 

İyi ki sevgili Elçin, Neslihan ve Belma ile bu turu yapmışız. 

Hayat paylaştıkça güzel, empati yapabildikçe güzel, hep boşu değil dolu yanlarını da gördükçe, yaşadıkça güzel. Cuma gününden beri şehitlerimiz beni çok sarstı. En kötüsü de elimizden bir şey gelememesi, kendi kendimize yas tutuyoruz. Osmanlı'nın hasta adam dönemine dönmüş durumdayız. Bu sefer bizi kim kurtaracak bilemiyorum ama kurtulamazsak durum hiç iyi değil. 

Bir daha ki sefere yakın zamanda yazacağım, 3 ay ara vermeyeceğim. Tekrar görüşmek üzere...

Sevgiler

Tugba

21 Kasım 2019 Perşembe

18'e 6 ay kala... (İlk Bölüm)



18'e 6 ay kala... (İlk Bölüm)

Geçen haftalarda Otizmli çocukları yuhalayan vicdansızları görünce sizlerle bu zamana kadar başımıza gelen güzel ve kötü anları paylaşacağıma söz vermiştim. Uzun bi yazı olacağı için bir kaç bölümde yazacağım.  

O gün bugün, haydi başlayım:

Normal doğum için bekleşirken 40. haftaya ulaşan Meltemiko, 3 mayıs 2002'de suyum azaldığı için öğleyin acilen saat 2'de sezeryan ile doğdu yada doğurtuldu. Hatta doğuma giderken kendimi çok yetersiz hissetmiş ve normal doğumu beceremedim diye çok ağlamıştım. (mahalle baskısı!)

Meltem 57 günlük
Meltem doğdu, hemşire foşur foşur yıkadı, ben kendime geldim ve sonunda kızıma kavuşmuş oldum ancak o gün özellikle rahmetli annemin yüzü çok düşüktü. İnsan hisseder ya, "Meltem çok mor sanki havasız kalmış gibi, niye böyle bu bebek" diye bir kaç kez tekrarladı ama ne hemşireler bir şey dedi, ne doktorlar. 3 gün sonra çıktık eve geldik ve Meltem'in rengi ancak 10 gün sonra kendine geldi, pembeleşti. 

O zamanlarda daha bebek gelişimi ile ilgili kitaplar yeni çıkmaya başlamıştı, biz de tabii ki hemen gidip aldık ve okumaya başladık. Aylar geçiyordu ama Meltem'in gelişmesi kitapla hiç uyum sağlamıyordu. İçinizden endişelisiniz ama doktorlar normal, arayı kapatır gibi yorumlar yapıyorlardı. Buna karşılık Meltem ne konuşabiliyor, ne işaret parmağı ile objeleri gösteriyor ne de emekleyebiliyordu hatta oturamıyordu desteksiz.  Farkına daha sonra vardığımız CP'si olduğu için tek kolu üzerinde emeklemeye başlamıştı  ve ancak 2,5 yaşında tam olarak yürüme becerisini kazanabilmişti. 

Hayalim hep çocuklarıma ana dilleri gibi ingilizce öğretmekti ancak Meltem ingilizce değil, Türkçe bile öğrenemedi ve hiçbir zaman konuşmadı. 

10 ay sonra oğlumuz Ali Mert'e hamile kaldım, hem iş, hem Meltem, hem hamilelik, hepsini bir arada götürüyordum. Annem gündüzleri Meltem'e bakıyor ama hep endişeli duruyordu.

Hamileliğimin 37. haftasında çok sevdiğimiz aile dostlarımız bir pazar günü bize çaya geldiler. Onların da Meltem ile aynı zamanlarda doğan kızları vardı. Ertesi gün beni arayıp Meltem'de gelişim geriliği olduğunu ve acilen doktora götürmemiz gerektiğini  ve o zaman Ankara'dan gelen ünlü bir Pedagogtan randevu alabileceklerini söylediler. Bu arada beni incitmemek ve kırmamak için yanlış bir anlama olmasın diye olağan bir çaba harcadılar ancak ben o gece sancılandım ve sabahleyin 7'de Ali Mert'i kucağıma aldım. Hüzünlü bir doğumdu, hava çok kötüydü, kimseler ziyaretimize gelemedi, bi de üstüne çarşamba günü annem ve İlker Meltem'i doktora götürüp geldikten sonra hüzün daha da arttı. Perşembe sabahı sünnet olan Ali Mert'e sevinemedik bile...

Eve döndükten sonraki 7 ayı hayal meyal hatırlıyorum. Aklımda kalanlar rahmetli Ülker Yaşin'i aramamız ve eğitimlere başlamamız ve konuya hakim olan bi doktoru bulabilmek için İstanbul'un önemli sayılabilecek tüm doktorlarından randevu almak, gitmek, gelmek, çok zor günlerdi bizim için. Bu arada MR'lar çekildi, kan tahlilleri, EEG çekimi, inanılmaz bir tempoydu, Meltem'i götürdüğüm her yere Ali Mert'te geliyordu çünkü adamı emziriyordum. Annem sağolsun hep yanımdaydı. 
O 7 ay, Yaygın Gelişimsel Bozukluğun ne anlama geldiğini keşfetmeye çalışmakla geçen bir süre; şok, acı, yetersizlik, kabul edememe,  hafızamda pek bi şey yok açıkçası...

Kesin teşhis konulduğu  zaman Meltem 20 aylıktı. Çok küçüktüüüü.... Yıl 2003 ve internet daha çok çok yavaş ama bir yandan da araştırmalara devam ediyorduk. Fizik tedavi için gittiği yerde Duyu Bütünlemesinin bu çocuklarda çok faydalı olduğunu öğrendik, Türkiye'de bu terapist getirmiş ama evde de devam edebilmemiz için ne gösteriyor ne de şurdan bu aleti alabilirsiniz diyor, o kıza hakkımı helal etmiyorum. Bizde internette araştır araştır Denver'da bu konu ile ilgili bir klinik bulduk.  Ben, Ülker Yaşin ve internet sayesinde materyallerin hepsini buldum ve aldım. 

Denver'a dönecek olursak  yapılan tedavi odaklanmayı arttıran bir ışık tedavisi ve duyu bütünlemesi, yani uzayda bir yer kapladığını farkına varmasını sağlayan bir tedavi şekli,  kafamıza yattı ama nasıl gideriz ne yaparız derken  bir akşam NewYork'ta Kıbrıs Büyükelçisi olan Reşat Amcaları aramaya karar verdim, telefonlara genelde Gaye Teyze cevap verirdi ancak o gün dışardaymış, Reşat Amca açtı ve ben derdimi anlatınca az ve öz konuşan Reşat Amca "hemen gelin ne bekliyorsunuz" dedi. Biz vize, uçak biletleri, otel falan derken 12 Şubat günü NY'a uçtuk. Ordan da Denver'a ve 15 gün süren bi ışık ve hareket tedavisi almaya başladık. 

Ne tesadüf ki o hafta Amerika'da Otizm haftasıydı ve her gün TV'lerde Otizm konusu işleniyordu. Bu aslında bize,  bu hastalıkta nerede olduğumuzu, İstanbul veya Denver'da tedavi edilebilme şansımızın olmadığını, beslenmesine ve özel eğitimine önem verip gelişimini yükseltmemiz gerektiğini anlamamızı sağladı. İnsan böyle hastalıklarda bi Amerika'ya gideyim daha iyisine sahip olayım der ya biz de ne kadar çaresiz olduğumuzu ve bundan sonra neler yapmamız gerektiğinin farkına vardık. 

1 ay Amerika'da kalıp, Meltem'in ihtiyacı olan Duyu bütünleme araçlarından tutun da Meltem için uygun baston puset gibi birçok şeyi alıp döndük.

İlk bölümü toparlayacak olursam biz gene şanslı insanlardık, etrafımızda bizi incitecek kimseler olmadı bu zaman diliminde, aksine yardım etmek için destek olmak için bizlerle idiler. Başta rahmetli annem, bize Meltem'deki rahatsızlığı söyleyen ve doktorla buluşturan aile dostlarımız, Gaye ve Reşat Amcalar, uçak biletlerimizi almamızı kolaylaştıran Fatoş Abla ( o zaman Amerika bileti almak özel bir durumdu) bize gereken tüm desteği sağladılar. Bu arada çok yakınınız olup durumu anlayıp bize söylemeyenler de vardı bunu atlamayayım! Bide terapist kız! Bunlar kötü örnekler.
Otizmli bir bebeğe, anne ve babasından başka kimse bakamaz ancak çevresindekiler hayatlarını kolaylaştırabilirler. Bu bizler için en büyük destek. 

2 Kasım 2019 Cumartesi

Tuğba'nın Ajandası: İlk Günler...

Tuğba'nın Ajandası: İlk Günler...: Yazımı geçen hafta yazmam gerekiyordu ancak 2 tır dolusu eşyayı açmak 10 günümüzü aldı hala açılmayan kolimiz var. Taşınmak zormuş. Hiç...

Tuğba'nın Ajandası: 1.Ay Sonuna Bakış

Tuğba'nın Ajandası: 1.Ay Sonuna Bakış: 1 ayın sonunda…. İlker ve Tuğba… Evet ilk bir ayımız nasıl geçti anlayamadık. Her taşınan bu kadar hızlı koli açıp yerleşiyor mu bil...

Tuğba'nın Ajandası: Yaz sonunda biz…Evet Kuşadası’na taşınalı nerd...

Tuğba'nın Ajandası:


Yaz sonunda biz…
Evet Kuşadası’na taşınalı nerd...
: Y az sonunda biz… Evet Kuşadası’na taşınalı nerdeyse 3 ay oldu, nasıl geçti pek anlamadık açıkçası, yaz olmasından dolayı, deniz...

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...