Frankfurt Book Fair 2020 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Frankfurt Book Fair 2020 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ekim 2020 Salı

Hope... Umut...

 


Hope.. Umut...

Bu hafta her şey normal olsaydı ben Frankfurt'ta Kitap Fuarında olacaktım. Geçen sene fuar zamanı, önümüzdeki 3 sene için özel sözleşme yapmıştık, her şeyi o zaman ayarlamıştık. Amaaa fuardan sonra emeklerimizin meyvelerini tam almaya başlamışken, Pandemi patlayınca, biz de patladık. O zamandan beri Edebiyat Dünyasının yaşaması için, yeni kitapların çıkması için insanlar deli gibi çalıştı, çözümler bulmaya uğraştılar, biz bekledik. Ne iş alabildik ne fuarı hayal edebildik. Zaten vizemiz de bittiği için nasıl vize alacaktık. İmkansız. 


Temmuz ortasında %50 gibi şans veriyorlardı fuarın yapılacağına ama öyle olmadı. Ağustos'ta Alman Kültür Bakanlığı tüm masrafları üstlendi ve ücretsiz olarak katılım sağlayıp, dijital olarak bir fuar oluşturmaya başladılar. Biz de böyle bir şey asla olmaz...

Dün fuar ufaktan başladı.  Akşam Fuar Boyunca çok meşhur bir Frankfurt Otelinde yapılan network toplantısını zoom üzerinden yaptık. Dünyanın değişik ülkelerinden fuar katılımcıları zoomda buluştuk. Konuştuk, üzüldük, umudumuzu yitirmeden devam edeceğimizi söyledik. Çok ilginçti. 

Avrupalıların en hoşuma giden huyları açık olmaları. Katılan herkesin ekranı açıktı, hepimiz birbirimizi görüyorduk. Biz de ekranlar hep kapalı, İspanyolca kursunda açamadılar bi ekranlarını, kimseyi tanıyamadık mesela... 

Adamlar ise  olayı başka boyuta taşımışlar, toplantı başında minik bir seans yaptılar, gözlerimizi kapadık ve kendimizi fuar alanında düşündük. Harikaydı. Yaratıcıydı. Fuar için bir şarkı bestelemişler aralarda canlı onu seslendirdi 2 sanatçı. Ufak ama insanı iyi hissettiren uygulamalar. Biz de mesela canlı derse giren bir öğretmen çocuklara "hadi 5 dakika egzersiz hareketleri yapalım ekranda" der mi acaba? Yada "çok güzel gitar çalan arkadaşınız bize bir parça çalacak dinleyelim sonra derse başlayalım" deyip çocukları şaşırtır mı? Hiç zannetmem. Bu ülkede her şey zorla yapılıyor ve yaptırılıyor.

Şimdi resmi açılış törenini izliyorum. Fuar sorumluları hem heyecanlı hem de çok üzgünler. Seneye bile fuarın olabileceğinin ümidini vermiyorlar. Nedeni ise salgının devam edeceğini düşünüyorlar. Çok da haklılar, dün ki toplantıya katılanların neredeyse yarısı covit olmuş. 

Dünyada bu kadar kişi hastayken, bizde günde 1500 hasta mı vaka mı belli olamayan rakkamlar ile kandırılmak artık benim için katlanılamaz bir hal almış durumda. Hiç bu kadar uzun bir süre aptal yerine konmamıştım. 

Bu arada Avrupa'yı takip etmediğimiz için, ekonomik durumun oralarda da feci olduğunu fark ettim bu iki günde. Bu yıl ki yazılarımda hep dedim, insanoğlu aşırı dejenerasyonluğunun sonunu gene bir salgınla bitirdi. Şu an her şey yerlerde ama, umut hep var ve olacak, mühim olan eskiyi hatırlayıp "tüh tüh vah vah" demek değil eskiden ders alıp yeni yaşam şekillerini keşfetme zamanı. 

Hadi biraz düşünün neler yapabilirsiniz yeni çağda?

Bu arada bazı şanslı ülkelerin ne kadar yakışıklı bir o kadar da yetenekli Başbakanları var, bugün açılış konuşmasını yapan Kanada Başbakanı Justin Trudeau gibi, adam her seferinde  konuşmasını  bir ingilizce bir fransızca yapıyor aynı anda paragraflara bölüyor konuşmayı. Kanada bu yıl fuarın konuk ülkesi olduğu için. Biz de ah ahhhh .... Kıskandım walla... 

Neyse hepinize iyi geceler..

Tugba



1 Ekim 2020 Perşembe

 


Tekrar Merhaba

Dün sabaha, Basev Mentorluk toplantımızla başlamak iyi geldi, herkes birbirini yüz yüze görünce mutlu oldu sonra çok başım tuttu, gece olunca da yazacak keyfim olmadı açıkçası. 

Bugün güzel bir güne uyandık, sabahtan çevremizde bir yerlere gök gürültülü yağmur yağdı ama bizde hava güneşliydi. Öğleden sonra kargolarımı bırakıp, Migros'a uğradım. Migros, pandemi nedeniyle kıklanıyordu bugün, her yerinde temizlik vardı. Güvenle alışveriş yaptıktan sonra tabi elimde eldivenler, maske falan eve döndüm. Bilgisayarımın başına oturdum, matbaa işlerimi yaptım, 14 gün sonra Frankfurt Kitap Fuarı'na Dijital Platformda katılacağız, onun hazırlıklarına devam ettim.


Mert artık evde... Gerçekten gitmesi şart değilmiş, kendine sıkı bir program yapmış bugün uyguladı bakalım ne olacak? 

Meltem dolunay etkisinden çıkmaya çalışıyor, havanın soğuduğunu kabullendi, deniz - havuz bitti artık. Derse gitti geldi, idare ediyor. 

Bana gelince Marie Kondo'nun kitabını okuyorum ve dün güzel notlar aldım. Bunlardan bir tanesi : Marie Kondo der ki, okulda yada evlerimizde bizlere birçok şey öğretiliyor ama kesinlikle odamız yada evimizin nasıl toplanması gerektiği  öğretilmiyor, nasıl bir düzende olmaları gerektiği gösterilmiyor, zannediliyor ki insanlar bunu doğal olarak kendileri bir şekilde öğreniyorlar ama nereden nasıl bilinmiyor. Annemiz bize "odanı topla " dediği zaman  nasıl toplayabiliriz, detaylı anlatıp öğretti mi? Dolaba tişörtlerimizi nasıl katlayıp koymamız gerektiğini söyledi mi? Hayır.... Bunu yazarken ben oğlum Mert'e sadece "ODANI TOPLAAA" diye böğürdüğümü anımsadım, çocuğa hiç nasıl yapabileceğini anlatmadım. Sonra bir de hala tişörtlerini ben düzenliyorum gibi bir serzenişte bulunuyorum, aaaa çok ayıp!!!!

Aslında bana da anlatılmadı. Annemin kendi yatağını nasıl topladığını gördüm ben de onun gibi topladım. Annemin kıyafetleri dağınıktı benimkiler de öyle, dolabın içini açınca mükemmel olmadı hiçbir zaman, evlendikten sonra daha bir farklı yaklaştım ama ara ara İlker'in çıldırdığı olmuştur. A İlker biliyor mu derseniz benden daha iyi ama hiç birimize bu iş öğretilmedi ama mükemmel odalarımız, dolaplarımız olması beklendi. 

*Küçük bir not: Banu çok düzenliydi, kütüphanelerimiz yan yana dururdu, onun ki derli toplu benim ki top patlamış  gibi, çeşitli zamanlarda Banu'ya para karşılığı kütüphanemi toplatırdım. 

Sonuç: Çocuklara belki ders olarak , belki aileleri muhakkak odalarını nasıl toplayacakları öğretilmeli, "odanı topla olayı" bir kenara bırakılmalı. Bizler ise alışkanlıklarımızı pıt diye değiştiremeyiz, ufaktan ufaktan benim yaptığım gibi bölüm bölüm  yapılabilir. Hem baygınlık geçirmeyiz hem de belki 1 ay sonra belki bir yıl sonra fazlalıklardan kurtulmuş, düzen içinde yaşar hale gelebiliriz. 

Neyse, ben de bugün ev halkının ayakkabılarını düzenledim, makinada yıkanabilecek spor ayakkabıları yıkadım, tahminimce 40'a yakın çift terlik, spor ayakkabı, artık giyilmeyen ayakkabılar ile vedalaştık. Kışa hazırız hepimiz. Bir detoks daha başarı ile tamamlandı. Tabii Marie Kondo gibi hepsi silindi, tekrar düzgün bir şekilde dolaba yerleştirildi. 

Havalar soğuyor, siz de ayakkabı detoksu ve yeniden yerleşmesini yapın derim, insan mutlu oluyor.

Şimdilik hepinize iyi akşamlar...

T u g b a

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...