istanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
istanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nisan 2021 Perşembe

 


Arınmak... Yapabildim mi?...


Evetttt, hatırlarsanız geçen yıl arınma ile bir yazı yazmıştım, eşyalarımızdan arınma, fazlalıklarla vedalaşmak. O tarihte bu işe başlamıştım ama yazıdan kısa bir süre sonra taşınacağım aklımın ucundan geçmemişti. 

Bu taşınma tam bir arınma oldu. Biz hangi kafa ile 300 küsür metrekarelik eve taşınmışız? Hangi kafa ile bazı eşyaları hiç yanımızda Kuşadası'na getirmişiz geri dönerken fark ettik desem. 

Biz de en büyük yıkım annemden gelen eşyalar olmuştur. Kıyamadığımız onca eşyaya kıymak zorunda kaldık. Bazılarına verdiğim paraya üzüldüm. Onları aldığım sırada hiç düşünmemişim gerekli mi gereksiz mi? Kaç kere kullanabilirim? Hiç düşünmemişiz hiç. 

Nelerden kurtuldum?

1. Kıyafetlerimden: Olmayanları verdim, para edebilecekleri dolap uygulamasında sattım. 1200 tl kazandım. Fena değil. 

Artık alacağım kıyafetlerimi ona göre alacağım, en fazla 2 sezon giyip vereceğim, biriktirme yapmayacağım. Net.

2. Tabak-çanak: Hepsini gerçekten ihtiyacı olan kişilere verdim. 3 sene önce Kuşadası'na gittiğimde dolaba koymuşum, taşınırken çıkardığım her şeyi verdim. 3 sene kullanmadıysam bundan sonra da kullanmayacağım kesin. İhtiyacı olanlar kullansın, yazık dolap içlerinde durması gereksiz. 

3. Mobilya: İhtiyacı olan kişilere verdim. Bazılarını sattım. Bu yeni evimiz için bilgisayar üzerinde yerleşim planı yaptık, sadece uyan mobilyalarımız getirdik. Geri kalana ihtiyacımız yok. 

Sonuç: Bir hafiflik anlatamam. Şimdi 130m2 eve taşındık, devasa bir evden bu eve nasıl geldik, bu şekilde, eşyalarımızdan gerçekten kullandıklarımızı getirdik.

Bugünün başka bir haberini de paylaşmak ve bu anı ölümsüzleştirmek gerek. Sabah İlker Arıcı, Biontek aşısını oldu. Sonuç 1 saat kadar mide bulantısı yaptı ama şimdi gayet iyi. 60 yaş altına eşleri ile yapmıyorlar. Bize artık ne zaman gelir bilemedim. Meltem için istedik ama cevap yok daha, bakalım ne olacak?

Herkese iyi bir hafta sonu olsun. Yarın 23 Nisan, gene yazacağım. Bekleyin. 

Tugba

2 Nisan 2020 Perşembe

Corona Günleri 17. Gün




Corona Günleri

17. Gün

18'e 1 ay kala.... 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü...

Otizmli çocukların farkında mıyız? Özürlü yada engelli çocuklarımızın farkında mıyız? Bence geçenlerdeki yazımda belirttiğim gibi "harika çocuklar" yetiştirme çabasında olduğumuz için onlardan farklı çocuklara "farkında olmamaya" çalışıyoruz. Nedeni: Harika çocuklarımızın ruh sağlığı bozulmasın diye... Hadi canım diyebilirsiniz ama biz bu serüvenin içinde bu tavırlarla çok karşılaştık. Artık alıştığımız için çok da umurumuzda değil, eskiden üzülüyorduk tabii ki... 

5 ay önceki yazıma kaldığım yerden devam edeyim: Yıl 2006, Fenerbahçe'deki ev artık dar gelmeye başlamıştı, 2 çocuk, minnak odalar, annemin hemen karşı apartmanı ama gene de bize bir daral geldi. Bir akşam işten geldim annemden çocukları alacağım, salonda cam kenarının önündeki koltukta mavi gözlü, kırmızı yanaklı hafif toplu bi hanım oturuyor. Annem bana döndü ve "Gül artık bizim" dedi. Ben "nasıl yani anne çıldırdın galiba" dedim. Gül'ün teyzesi Cansen Teyzelerin bir akrabasına bakıyormuş, Biz 
de günlük gelen Fatma var ama Fatma saat 5'te gitmek istiyor haliyle Ümraniye'ye gitmek 2 saat, eee ben Merter'den gelemiyorum 5'te, annem bakıyor ama iki bebek zor tabii ki, annem çocukları ve Gül'ü elime verdi, hadi evinize deyip bizi sepetledi tabiri caizse. 


Gül, Batum Gürcistan'dan gelmişti ve daha ilk günden o gülen yüzü ile bebeklerime sevgi ile bakışı, Fatma ile Türkçe geliştirmeleri, annemin O'na da Türk yemeklerini öğretmesiyle harika bir 3 ay geçirdik. Derken bir cumartesi salonda otururken Gül'ün telefonu çaldı arayan kızı idi, Sophy o zaman 16 yaşındaydı ve annesine "babasının iş bulduğunu ve hemen Batum'a dönmesi gerektiğini" söyledi. Ben tabii şaşırdım kaldım, zaten o geldikten sonra geçirdiğimiz 3 ay gerçek olamayacak kadar iyiydi, rüya sona erdi. Ertesi sabah giderken bana Gül, "gidiyorum ama sana benden çok daha iyi birini göndereceğim, haftaya pazar sende" dedi, helalleştik ve gitti. 

Bir hafta sonra pazar sabahı Gül'ün Teyzesi İzo ile birlikte dönmüştü, ben de Bostancı'ya gidip İzo'yu alıp eve getirdim. Herkes O'na çok güveniyordu, Teyze'de" İzo Türkçe bilmiyor ama öğrenir öğrenir merak etme" dedi ve gitti. Eve geldik İzo bana bakıyor ben O'na, İzo o gün çok ürkek, boynunda vefat eden kızının resminin olduğu bir madalyon, elinde bir çanta ile hala gözümün önünde...Bir kaç gün geçtikten sonra gerçekten İzo akıllı kadın, eve alışmaya başladı, tabii Fatma gün içinde ne yapması gerektiğini anlatıyor, annem arada gelip İzo'nun Türkçe bildiğini sanıp kadıncağıza bir şeyler söyleyip eve giderdi. Akşamları İlker O'na rusça türkçe sözlük aldı ve önemli kelimeleri yazdı, İzo Rusça sözlükten onları çevirdi ve yavaş yavaş Türkçe kelimeleri öğrenmeye başladı. 

1 ay sonra İş Bankası Bloklarına taşınınca hepimiz çok rahatladık. Herkesin kendi odası oldu, salon tamamen çocuklar için düzenlendi, salıncaklar, trambolin, oyuncaklar, zaten biz sabah işe gidip akşam geldiğimiz için salonun onlara ait olması iyi geliyordu. Yazın Kuşadası'na yazlığa gittiğimizde İzo daha iyi Türkçe anlar olmuştu. Tam 14 senedir İzo ile artık aile olduk.  Hatta O'na İzo Türk diyorum, İzo mükemmel Türkçe konuşur oldu, hatta Türkçe gazete, roman okuyabilecek kadar iyi biliyor. Türkçe deyimleri bile kullanabiliyor. Akıllı Kadın. Gül ile hala görüşüyoruz, İzo Gül'den daha mı iyi? Evet çok iyi bir insan, O'nun kadar merhametli kimse olamaz.

Fakat 4 yaşına gelen Meltem'e sağladığımız konfor iyi gelmedi. Gündüzleri Feneryolu'nda Rahmetli Ülker Yaşin'e bireysel terapiye gidiyordu, Fatma deli gibi onunla oynuyordu ama Meltem giderek içine kapandı ve geceleri artık hem O'nun için hem bizim için felakete dönmüştü. Uyku saati gelince Meltem ağlamaya başlıyor, tavanlara bakıp halüsinasyonlar görüyor ve sabaha kadar ağlamaya devam ediyordu. İzo, İlker ve ben dönüşümlü olarak vardiya şeklinde Meltem'e bakıyorduk, sabah olunca hiçbir şey olmamış gibi biz işe, İzo'da günlük işlerine dönüyordu. Bu işten en fazla zarar gören İlker oldu, bize kıyamadığı için, uykusu da az olduğu için bazı geceler hep O bakıyor, sabahta işe gidiyordu. Bazı geceler Bağdat Caddesinde dolaşmaya çıkarlardı, kaç kere kendini kırmızı ışıkta uyurken arkadan gelen aracın kornasına irkilerek uyandığını bilir. Bilirsiniz bebekler arabadayken çok güzel uyur ama arabadan eve çıkarınca tekrar sil baştan uyanırlar. Sonunda şeker ve kalp hastası oldu.

Melten 6 ay nerdeyse hiç uyumadı, 72 saat ayakta gezindiğini biliriz. Bu arada kaç tane doktora gittik hatırlamıyorum ama piyasadaki ünlülerin hepsini dolaştık ama bi çözüm bulamıyorlardı, teşhis koyamıyorlardı, feciydiler hepsi, sadece 300, 500, 700.-TL ( O Zamanlar normal ücret 150-200 TL idi)  her bir vizite para ödediğimizi hatırlıyorum hatta randevu 10 dakika uzadı diye fark alan doktora bile rastladık. 

Bir gün şirkette otururken Gül Hanım geldi ve "ne yapalım böyle olmaz" dedi. Gül Hanımın ablası da Çapa Tıp Fakültesinde hemşire, yeni bir doktor bulalım dedim, ertesi gün ablası aradı ve "Tuğba Hanım Nişantaşı doktoru mu olsun yoksa Çapa tarafından mı olsun" dedi. Ben "aman dedim sosyetik doktor istemiyorum aksine bu işte daha vicdanlı ve kendini buna adamış bir doktor isterim" dedim. Sonuç bizi Doç.Dr. Osman Abalı ile buluşturdu. Osman Bey benim yaşımda, Çapa'da iyi bir doktor ve kendini bu çocuklara adamış ayrıca bu çocukların ve normal çocukların gelişimlerine katkıda bulunmak için kitaplar yazan sessiz sakin bir doktordu. Meltem'e bir baktı, geçmişini öğrendi ve tek sorduğu soru, "EEG Çekildi mi?"  2 yaşında çekilmişti ama pek bi şey ifade etmemişti. Ertesi gün bin bir güçlükle Meltem'in EEG'si çekilince beyin dalgalarının darmadağın olduğunu gördük ve bunun sonunda epilepsi teşhisi aldı, o gün verdiği ilaç ile Meltem kendini toparlamaya başladı çok şükür ama Osman Bey Çocuk Psikiyatrı ve bizim Çocuk Nörolojisine gitmemizi istedi. Çocuk Nöroluğu çok yok ve biz zaten en popülerlerine gittik, tık yok hiçbirinde, ne yapacaktık?

O günlerde Meltem devamlı ateşleniyor, yada muzurluklarından mesela bir akşam elini fırına sokup yaktığı için biz de kendimize Yeditepe Üniversitesi hastanesini belledik, hoop acilindeyiz. Çocuk doktorumuz Rahmetli Suat bey Meltem'e çok iyi bakıyordu, bu teşhis konulunca bizi Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl'e yönlendirdi. Canan Hanım çok yoğundu, randevuya gittik, çokk bekledik ama sonunda Meltem 5 yaşında ve kadıncağızın her halde en küçük hastası oluverdi, Canan Hanım dozajlarını ayarladı ve biz 3 ayda bir EEG çektirerek Meltem'in uykularını kontrol altına aldık. 

2008 Şubat ayında Meltem çok ateşlendi ve Özel Çocuk Doktorumuz Alpdoğan Bey'e götürdük, Meltem'in hemen akciğer röntgenini istedi ve gene bizi hooppp Yeditepe'ye gönderdi, Meltem zatürre olmuş, 7 gün hastanede yattık, 12 saatlik vardiyalarla ben ve İzo gece, İlker ile Esen Abla gündüz Meltem'e bakıyorduk. Hastane, mükemmel bir tedavi ile Meltem'i iyi etti ama biz gene bittik yorgunluktan.

O yıl bize gene iyi gelmedi ve haziran ayında ağır metal testi yapılmasını istedi Çapa'daki doktorumuz, yapılan testte ağır metal birikimi olduğu tespit edildi Meltem'de, e ne yapacaktık? "Şelasyon tedavisi" dediler, bunun ilacı "Ankara Hıfzısıhadan" geliyor ve ara yoğun bakımda yatılarak tedavi uygulanıyor. Amanın, bir tek de Çapa'da yapılıyor. Neyse Banu'nun kayınvalidesi Prof. Dr. Günay Saner, orada bize bir oda ayarladı, tam gidecektik, hastaneden biri aradı ve "gelmeyin, Ankara'dan ilaçlarınız gelsin sizi arayacağız öyle yatış yapın" dedi. Ertesi gün öğleyin arandık ve hastaneye doğru yola çıktık. Çapa zaten içler acısıydı, sora sora Yoğun bakım ünitesini ve bizi arayan kişiyi bulduk, tam içeri giriyorduk ki bir bebek vefat etmiş, aile yerlerde ağlıyor, kriz geçiriyordu. Biz tabii şok. Odaya geçtik, odada sadece sefil bir yatak, iğrenç bir koltuk var o kadar, amanin yastık bile yok. Ben yanımda çarşaf götürmüştüm ama yastık gelmemişti aklıma, hemen Gül Hanım arandı ve yastık, çarşaf, pike alıp getirmesini istedik. 

O sırada ben, İzo ve İlker varız tabii Meltem, adını hiç unutmadığım Demet diye egosu tavan ama aşağılık kompleksli bir doktor geldi odaya, bize baktı ve "kaç kişisiniz bu odada, siz kendinizi kim zannediyorsunuz bu odayı 1 gün önce ayırtıp bugün teşrifte bulunuyorsunuz demez mi?" Ben orada kadına girecektim, ya sabır Günay Hoca var arada, "Doktor Hanım biz Günay Hocanın hastasıyız, kızımız ağır engelli ve en az 2 kişi olmalıyız yanında serumu söküp atmasın diye, şimdi geldik, siz ne diyorsunuz" diye kibarca çıkıştım. Doktorun Meltem'in hastalığını ve niye orada olduğumuzu anladığını zannetmiyorum. Hala gözümün önünde yazarken, neyse hanımefendi gitti ve bir daha gelmedi ama her sabah güvenliğe "niye odada iki kişi olmamız gerektiğini 5 gün boyunca tekmil verdik." Meltem her dört saatte bir özel iğne oluyordu, o iğne kalbinin durmasına sebep olabileceği için ara yoğun bakımda yatıyorduk ayrıca 24 saate serumla vücudu arındırılıyordu. 

Gece serum makinasını almaya çalışan hademeler, arada ağırlaşan bebeklerin ailelerinin feryatları, haziran ayı olmasına karşın sabah karşı odanın soğuması, hastanenin şartlarının, tuvalet gibi feci olması, çok kötüydü. Sonunda ben son gece hastalandım. Bittim. 5 günün sonunda Meltem iyiydi ama biz kötüydük. Bunlar tabii birikti yıllar içinde. 

Bugün çok baydım sizi, biz Ağır engelli ailelerin hikayesi bitmez, yarın devam edeyim, inanın yoruldum. 

Sabah çok yağmur yağdı ama şimdi güneşimiz var. Dün demiştim Kuşadası'nda güneş çıkar diye ama hem rüzgarlı hem de çok soğuk... Sakin bir gün geçiriyoruz, evdeyiz. Hepimize kolay gelsin.

Sevgiler

Tugba


2 Kasım 2019 Cumartesi

Güneşli bir hafta sonundan merhaba,




Güneşli bir hafta sonundan merhaba,

3 aydır hiç yazı yazacak zamanım olmadı ama bugün, bu yılın bitmesine 2 ay kaldığını fark ettim ve yazmalıyım dedim. 

Güzel bir yaz geçirdik sevdiklerimizle beraber ancak yaz sonu Kayın validem Türkan Sultan'ın sağlığının kötüleşmesiyle tüm neşemiz kaçtı. Kuşadası - İstanbul arası mekik dokuduktan sonra 10 Ekim sabahı O'nu kaybettik. Annemden sonra bana çok ağır geldi açıkçası, hayatımın 23 yılında her zaman yanımda olan O  güçlü insan artık yoktu. Ne şanslıyım ki hem annem hem kayın validem benzer özelliklere sahiplerdi; kafasına koyduğunu en iyi şekilde yapan, becerikli, hırslı, sevecen, çok iyi insanlardı ikisi de, ha içinizden hiç mi seni sinir eden yanları olmamıştır diye düşünenler olabilir evet olmuştur ama o kadar az ki hatırlamıyorum bile.Nur içinde uyusunlar Güçlü Kadınlarım...

Frankfurt ve en sevdiğim gül rengi
Arıcı Ailesi  ise Mert ve Meltem'in okullarının başlamasıyla kış sezonuna girdi. Mert her gün bir vızıltı ile okula gidip geliyor, bazen nasıl ben bu çocuğu bu kadar doyumsuz, hiçbir şeyden mutlu olmayan, kapitalizmin esiri bir hale getirdim anlayamıyorum ama acı çekiyorum, bu yetmediği gibi  bizim yaşta çocukları olan arkadaşlarımdan da hep aynı şikayetleri duymak beni açıkçası üzüyor. Hem bize yazık hem çocuklarımıza... Büyüklerimiz ne derdi? Benim yaşıma gelince anlayacaksın ama geç olabilir....Neyse derin konular...

Meltemiko iyi ama İstanbul'a gitmekten pek mutlu olmadı, artık Kuşadası O'na daha iyi geliyor. Buranın havası, suyu daha mutlu ediyor O'nu. Yeni hafif bir tekerlekli sandalye aldık artık daha rahat etrafı gezmeye devam edeceğiz. Bu arada kendime Türkiye Karayolları Haritası aldım, oradan yakın çevre gezilecek yerleri bulup gezeceğim. Daha sonra sizlerle paylaşırım.

İlker Arıcı, daha iyi olmaya çalışıyor, tabii ki anne baba kaybı ağır, hemen iyi olmak zor ama güçlüdür Arıcı, iyi olacak.

Ben, ben, ben.... 

1 yıl işlerime çok ağırlık verememiştim, ağırdan alıyordum ancak gene bir Frankfurt Book Fair geldi ve bu sene çok daha başarılı bir fuara imza attım. Yeni bağlantılar sağladım. Bana bi gaz geldi, şimdi Ağustos sonunda kiraladığım ofisimde hem Yurtdışı pazarında matbaa işlerime devam ediyorum hem de 5 sene önce kurduğum Partifikirleri.com sayfamın yapısını değiştirerek yeni bir konsepte geçmek için hazırlıklarımıı sürdürmekteyim. 

Bu arada Kuşadası'nda olmaktan hala çok mutluyum. Bizim mahalleye doğalgazda geldi. Sanki bizden sonra biraz buralar göç aldı ama ne yapalım yer güzel. Yaşamak rahat, havası temiz ve insanın sabahları mutlu uyanıp yataktan çıktığı bir yer. 
Egeli deyimiyle "seviyom ben burayı".

Hepinize sevgiler diliyorum.

Tugba

24 Ekim 2018 Çarşamba

Sonbahar...

Sonbahar...


Frankfurt Book Fair
Herkese merhaba...
Sonbaharı Kuşadası'nda karşılamak çok güzel... 

İyi ki İstanbul'dan taşındık ama devamlı gidiyoruz anlamadım ben bu işi...

İstanbul'a gitmenin en güzel yanı geri Kuşadası'na dönmek... Hahahaha...

Ekim ayının son günlerine gelmişken artık iyice evimize yerleştik. İlker harika dolaplar yaptırdı ve tüm eşyalarımız ortalıktan toparlandı kalktı. Ben ofisimi Mert'in odasına kurmuştum ama orası çok ayak altı olduğu için doğru düzgün çalışamıyordum. Ben yokken İlker arka balkonumuzu benim için bir kısmını ofis haline getirmiş ve bana çok güzel bir sürpriz yapmış. Çocukluğumda ders çalıştığım masayı, yanına kütüphanemi ve annemden kalan masa lambasıyla harika bir köşe olmuş. Burası çok ılık hala, akşamları bir tek elektrik sobasını ayağımın altında çalıştırıyorum o kadar. Dışarıda çam ormanına karşı çalışmak harika bir duygu, arada çakallar uluyor, horozlar hiç susmuyor ama olsun, doğa iyidir, insanın ruhuna iyi geliyor. 


Frankfurt 
Bu ay Frankfurt Kitap Fuarı'na katıldım, 1 hafta süren bir maceraydı ve çok güzeldi, tabii güzel olduğu kadar feci yorucuydu. Kitaplar hala insanlar için önemli, tüm dünya dijitalleşiyor ama insanlar kendini geliştirmek için bir şeyler okuması gerektiğinin farkındalar ve çok güzel kitaplar üretiliyor. Bu kitapların arasına dijital de sıkıştırılınca 2020' lerde de kitap hayatımızda olacak merak edenlere duyurulur. Önümüzdeki ay İstanbul'daki kitap fuarına vakit bulanlar gitmeli...

İstanbul'dayken Basev 3. Uluslararası Kongresine katıldım, 2 gün boyunca harika insanların değişim hikayelerini  dinledik. Günün sonunda Ertuğrul Özkök'ün babasının matbaacı olduğunu, Nedim Atilla'nın Slow Food Türkiye Kurucusu olduğu ve Kuşadası Davutlar'da aşçılık okulu kuracağını, Özyeğin Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale'den önümüzdeki 5 sene içinde ekonomimizdeki değişimleri ve dünyanın nereye gittiğini,  Sevgili Alptekin Baloğlu'ndan denizlerin derinliklerindeki değişim hikayelerini, Gamze Acar Bayraktaroğlu'ndan değişimin İnsan Boyutu hikayelerini dinleme fırsatını yakaladık. 

Arıcı Ailesi Kuşadası'nda neler yapıyor? 

Meltem için eğitimlere başlayacağız ancak sistemde bir tıkanıklık yaşadık onun çözülmesini bekliyoruz. Yoksa gideceği okul belli hatta okula biz ekstradan ders aldıralım daha çok eğitim alsın dedik, okulun sahibi "niye acele ediyorsunuz belki devletin verdiği yetecektir" dedi şaşırdık. İstanbul'da olsa hemen yapalım derlerdi, burada işler biraz daha gerçekçi ve paradan uzak yaşanıyor. Her şey para değil. 


Kuşadası
Mert gene okulu ve öğretmenleri dolayısıyla beni zorlamaya devam ediyor. Bu yaşta ellerindekinin farkında değiller, bunu görememeleri çok üzücü, bazı şeyleri anladıkları zaman iş işten geçmiş olacak. Bu hafta sonu İstanbul'a gidecek, dönüşte toparlanır inşallah...

İlker Arıcı web sayfası ve broşür, kurumsal kimlik işleri ile uğraşıyor. Havuz mevsimi bitince kendini bu işlere verdi. Mutlu mesut...

İzocuğum daha yeni geldi Gürcistan'dan, artık burayı daha çok seviyor. Alıştı...

Ben... Ben... Kış sezonu burada da çalışmaya devam ediyorum. Bu ayın başında sitemizde Ece Su için harika bir doğum günü yaptım, herkes çok beğendi. Web sayfamı yeniliyorum. Parti işlerim ve matbaa işlerim aynen devam ediyor. Üretmeye devam, oturmayı sevmiyorum.

Son olarak Kedimiz Pıtır, kendi çapında kuru mama yemiyor bizi protesto ediyor, ıslak mama isteyip duruyor, bir ergen de evde O, O da kendi çapında şartlarını zorluyor. Ya sabır...

Şimdilik durumlarımız bu, daha sık yazmaya çalışacağım Kuşadası'nda oturursam merak etmeyin. Selamlar..


21 Eylül 2018 Cuma

Batumi...

Batumi...

Sarp Sınır Kapısı
Evet Kuşadası'na taşınmamızın en önemli nedenlerinden biri de her yıl değişik şehirlere ve ülkelere ziyarette bulunabilmekti. İstanbul'da kalsaydık bu tatiller için bütçemiz çok sınırlı olacaktı. Buraya gelince ilk olarak tabii ki Bodrum yaptık, bir ara İzmir Urla'ya günü birlik gittik. Derken 5 Eylül geldi ve ben, kızım ve İzo sabah İzmir'den Trabzon'a uçtuk. Pegasus ile gittik, uçak personeli bize karşı inanılmaz derecede yardım severlerdi. Meltem de bize çok fazla zorluk çıkarmadan 1 saat 50 dakika uçtu ve zamanında Trabzon'a indik. Sarp'a giden otobüsler havalimanına giremedikleri için otogara gittik ve çok hızlı bir şekilde otobüsümüzü bulduk ve yolculuğumuzun 2. kısmına geçtik. Trabzon Sarp arası otobüs her ilçede durduğu için 3.5 saat sürdü,  yurdum insanı ne olursa olsun çok yardımsever ve hala anlayışlı. Bu bile bize bir güç verdi Meltem'i fazla sıkmadan bu yolculuğu tamamlamasını sağladık. Sarp'a geldiğimizde ben  Meltem'in tekerlekli sandalyesini ittim, İzo'da bavullarımızı taşıyarak sınırdan çok rahat ve hızlı bir şekilde geçtik ve 3. kısmı da mükemmel bir şekilde tamamladık. Sarp tarafında İzo'nun ailesi bizi karşıladı ve Batum'un sırtlarındaki Erge kasabasındaki evlerine sağ salim ulaştık.

İzo'lar evlerini bizim eve o kadar yakın döşemişler ki eve gelince sanki İstanbul'daymışım gibi hissettim. Meltem de pek fazla yabancılık çekmedi, zaten İzo'nun kızı Nergis, oğlu Giga, eşi, Meltem'n etrafında pır döndüler bir dakika onu yalnız bırakmadılar. Köpekleri beni hatırladılar ve çok mutlu oldular. Ayaklarımın dibinden ayrılmadılar.

Batum Gürcistan çok güzel bir Karadeniz Kenti. 5 milyonluk Gürcisan'ın 340.000 nüfusa sahip olan şehir merkezi avrupa standartlarına uygun olarak dizayn edilmiş ancak biraz dışına çıktığınızda karman çorman, belediyecilik olmayan bir şehir.  Eski Batum hala yapılaşmasında Sovyet zamanını ve öncesini koruyor ancak son 5 sene de geri kalan kısımlar inanılmaz yapılaşmaya kurban gitmiş, gözlerime inanamadım. 50 katlı dev binalar yapılmış ve hala yapılıyor, eski Batum'a hiç yakışmayan garip bir yapılaşma olmuş, beğenmedim. Zaten belediyecilik olmayan bir şehirde heryer feci şekilde şantiye, Kadıköy'deki inşaatlardan kaçıp buraya geldiğimde de bu kadar fazla inşaatı görmek beni çok sıktı. Beş sene önce 20-25.000 dolara alabildiğiniz evler olmuş 80-90.000 dolar, bu tabi 60 metrekarelik daireler için geçerli, büyüdükçe fiyat artıyor. Yazık etmişler bence ama bu insanların bu para hırsı beni bitiriyor.

Özgür Kız Meltem
Trabzon Hava Limanı
1 hafta boyunca Batum'un her yerini gezdik, yedik, içtik, harikaydı. Bize daha çok akraba ziyareti yapmışız gibi geldi, sağolsun İzo'nun ailesinin önde gelenleri bizleri evlerinde ağırladılar, müthiş yemekler verdiler, ev yapımı votkalar içtik, Batum'da üretilen bira fabrikasından bira alıp içtik. Çok lezzetli ve güzeldi.

Botanik Bahçe Batum'un olmazsa olmazlarından... 150 yıllık bir park gezmek müthişti, Karadeniz'in doğası gerçekten harika, o ağaçlar bitkiler görülmeye değerdi.
Teleferik tepeden Batum'a bakmak için güzel bir araç ancak harf kulesinin tepesinden yada Radison Blu otelin roofundan da tüm şehri görebiliyorsunuz.

Eski Batum'un içindeki restaurantlar gayet güzel ve çoğu güvenilir. Biz JB diye bir Alman Pub'ı ile Gürcü yemeklerinin birbirine entegre edildiği, bir yerde öğle yemeği yedik. Harikaydı. Karadeniz kıyısında yürüyüş yapmak ve dev dalgaları seyretmek çok zevkliydi. Uzun zamandır böyle birşey görmemiştim. Küçükken çok Kilyos'a giderdik, dev dalgaları orda görürdük, nostalji oldu. Gene  sahilde Ali ile Nino heykeli, harf kulesi, üniversite kütüphanesini görmek çok güzeldi. Sahilde yürümek istemezseniz, bisiklet yolunda elektrikli scooter yada bisiklet kiralayıp bu araçlarla dolaşabiliyorsunuz.

Karadeniz Kıyısı
Alış veriş pek yok, bir kaç uluslararası mağaza var ama hediyelik falan almak iştiyorsanız çok güzel şeyler satan minik dükkanlar var.

Trafik rezalet, kimse kurallara uymuyor, çok kötü ara kullanıyorlar ayrıca bir tarafta son model lüks araçlar bir tarafta Amerika'nın artık kullanmadığı jipler, arabalar, karman çorman bir araç rejimine sahipler.

Yemekler fena değildi. Khinkali mantısı çok lezzetli bir mantı. Domuz eti çok kullandıkları için biz ağırlıklı evde yedik. İzocuğum bize uygun yemekler yaptı. Çok lezzetliydi.

Bir haftasının sonunda en dikkatimi çeken şey ise az çöpümüzün çıkması evet çöpümüz az çıktı, biz inanılmaz çöp çıkarıyoruz, herşey ambalajlı, uzun ömürlü, Batum öyle değil, herşey hala doğal ve hemen alıp kullanılmalı, medeniyet arttıkça çöpümüzde artıyor bu çok net görülüyor.

1 haftanın sonunda gene 3 kısımda toplamda 10 saatte evimize döndük. Ne gümrükte bekledik ne uçakta, tek tedirgin olduğum kısım Sarp'tan kalkan otobüste sigara kaçakçıları ile yolculuk etmekti, çok ilginçti. Bunu da yaşamak varmış. Hayat hep düz olamaz, göğüsünden, korsesinden sigara çıkaranları da görmek varmış.

Batum görülmeli mi evet görülebilir ama Trabzon Sarp arası doğamıza hayran kaldım. Oraları da görmek gerek. Yurdumun her yanı bi başka güzel.

Sevgiler

Tuğba

Botanik Bahçesi

Şekerci Dükkanı
Hediyelik Eşya Mağazası
Şehir Merkezi / Meydan


Radison Blu Oteli
Tiyatro Binası 





Erge'de Gün Batımı

Sophy'nin Doğum Günü Kutlaması
Dev Binalar, Rezidanslar
İnaşaat... İnşaat... İnşaat




Karadeniz Kıyısı

İzo'nun Dünürlerinde Akşam Yemeği

Restaurant JB
Ali ile Nino Heykeli
Şehir Merkezi






24 Ağustos 2018 Cuma

Yaz sonunda biz…





Yaz sonunda biz…

Evet Kuşadası’na taşınalı nerdeyse 3 ay oldu, nasıl geçti pek anlamadık açıkçası, yaz olmasından dolayı, deniz, havuz, dondurma yeme derken günler geçiyor.

En son yazımdan sonra 2 kere Bodrum’a 3 kere de İstanbul’a giden ben hala içimdeki İstanbullu olma, her şeyi hızlı ve çabuk yapma hissini atamadım üzerimden taa ki son İstanbul’a gidişime kadar, bu kadar sıcak ve kasvetli bir hava beni perişan etti, haftaya İstanbul’a gitmem gerek ama gidemeyeceğim, bu sıcakta oraları almayım kalsın.

6 Haziran 2018’de buraya geldiğimizde dolar kuru 4,47.-TL imiş bugün 6,02.-TL İstanbul’dan iyi ki kaçmışız dedirten bir neden.

Evimize tamamen yerleştik, ufak tefek eksikler kaldı ama onları da havalar soyunca hallederiz diye bir kenara bıraktık.

Ev halkı ise artık daha organize, her gün akşam üzeri havuza iniyoruz, Meltem suda olmayı çok sevdi, en bronz olan o aramızda, İlker çok hoş bir komşu grubu oluşturdu. Beyler akşamları uzun yüzüyorlar, dengeli bir beslenme ile de İlker 4 kilo verdi.

Mert bilgisayar oynamaktan bıkmadı ama geçen akşam bahçede   mangal yakacağımız için komşularımızla mangal alışverişine gitti. Aşama kaydettik.

Buraya gelirken hem İstanbul’un kaosundan kurtulmak istemiştik hem de Meltem ve Mert için daha rahat bir ortamda büyümelerini istemiştik. Mert’in okulu aynen devam ama Meltem ile ilgili harika bir gelişme oldu: Sitemizdeki komşularımızdan Emel Hanım ve Eşi Altan Bey bize Kuşadası Engelliler Derneği’nin düzenlediği kermese davet etti, kermesin amacının Kirazlı Köyü Yolunda Kuşadası Engelliler Köyü’nün belli ihtiyaçlarını bu kermesten kazandıkları gelir ile sağladıklarını anlattı. 1995 yılında kurulan dernekte gönüllü olarak çalışanlar her gün gelen engelli çocuklara müzik, okuma yazma, spor, ebru dersi ve bunun gibi sosyal aktiviteler sağladıklarını, velilerin de çocuklarına eşlik edebilecekleri bir yaşam köyü oluşturmuşlar. Okul dönemi başlayan dönem haziran başında sona eriyor. Biz de Meltem ile  kermese gittik, oradaki gönüllülerin yaptığı hediyeliklerden aldık, Başkan Canan Hanım ile tanıştık. Daha tam herkesi tanımıyoruz ama Eylül ayında gidip ziyaret edeceğiz, Meltem’in tepkilerine göre haftada birkaç gün götürebilecek miyiz bakacağız.

Günler çabuk geçiyor, Eylül ayı nerdeyse geldi, artık yavaş yavaş işlerimizin başına dönmeye başlıyoruz. Buraya geldik diye tüm işlerimizi bırakmadık. Ekim ayında Almanya’da kitap fuarına gideceğim, Basev Kadın Platformu etkinliklerimiz başlayacak, ufaktan da matbaa işlerime devam edeceğim. Havaların biraz serinlemesiyle de etrafı gezmeye başlayacağız. Sizlerle çok güzel yerler paylaşacağım. 2 gün sonra doğum günüm, 50'ye yavaş yavaş yaklaşıyorum, burada daha gençleşeceğim ve hiççç yaşımı göstermeyeceğim. Şİmdilik sevgiler...

14 Temmuz 2018 Cumartesi

1.Ay Sonuna Bakış


1 ayın sonunda….

İlker ve Tuğba…
Evet ilk bir ayımız nasıl geçti anlayamadık. Her taşınan bu kadar hızlı koli açıp yerleşiyor mu bilemem ama biz çok çabuk yerleştik, bayramdan sonra açılmamış 4 kolimiz kaldı onlarda benim matbaadan getirdiğim evraklar, ıvır zıvır. İlker çok mutlu ve huzurlu, ben hala alışmaya çalışıyorum ama insan kendi evini bir ayrı seviyormuş.

Meltem…
Dolunay haziran ayında dünyaya çok yakın olduğu için Meltemcik bir süre geceleri uyumakta zorlandı, çok ağladı ama 1 ay içinde her şeyin mükemmel olmasını beklemek olmaz, her şeye rağmen Meltem bu değişiklikle iyi başa çıkıyor. Havuzda yüzmek onu inanılmaz mutlu ediyor.

Mert…
İnternet için beni mahvetti, Vodafone sayemizde rekor kırdı, bayram sonrası Türk Telekom arandı, diller döküldü ve port ekletildi, eskiden telefon için yeni hat eklenmesini beklerdik, şimdi internet için bekledik. Arkasından Ali Mert için özel #Turkcell’den güçlü bir internet ve #TürkTelecom’dan da biz evin geri kalan fertleri için  hat aldık. İlker ve Ali Mert’i anlamakta zorlandığımı söylemem gerek.

Temizlik…
Yurdum insanı ne yazık ki hem tembel hem de kısa sürede çok para kazanmaya çalışıyor. 5 saatlik temizlik için 150.-TL ödeyince ben bugün İzocuğum ile birlikte genel bir temizlik yaptım. Kimse kusura bakmasın ama gayet üstün körü ve aman eviniz çok büyük yetişmez diye sızlanıp sonra 150.TL isteyen insanlarla çalışmam, ben bu kadar kolay para kazanmıyorum. Bu temizlik işi ile ilgili uyarı bana Fethiye’ye taşınan can dostum Arzu’dan gelmişti belki burası farklı olur dedim ama aynı çıktı, şimdilik ayda bir kere camları silen birileri varmış, onları deneyeceğim zaten evin kalanı hep gözümüzün üstünde…

Havuz… Komşular…
Ev yerleşmeye başlayınca artık yüzmek için havuza inmeye başladık, tabi havuz başında da diğer site sakinleri ile tanışma, davetler hemen başladı. 25 yıl çalışmış bir insan olarak havuz başı davetine poğaça yapıp gittim. Havaya girmiş gibiyim bezelye stoklaması yaptıktan sonra.  Dün akşam yan bloktaki komşularımızı ziyarete gittik. Çok güzel bir akşam geçirdik. Komşularımız da İzmir’den Kuşadası’na yaz kış yaşamaya gelmiş insanlar, çok tatlılar, herkesin bu güzel kente gelmesinin güzel bir nedeni var.

Ziyaretçimiz vardı…
Bu hafta bizim gibi İstanbul’dan Polonya’ya taşınmaya  hazırlanan kadim dostlarımız Savaş, Eşi Kaşa ve Oğulları Tomaş’ı ağırladık. Onlar ile  suyun, güneşin, sohbet etmenin deposunu yaptık. Bunlar depolanır mı, kısa süre olsa da depolanır, kedimiz Pıtır bile onlara hoş sürprizler yaptı, oğlanlar babaları ile birlikte yüzdüler, kaçamak araba kullandılar. Biz hanımlar olmazsa olmazımız kendimizi şehir merkezine alışverişe attık, incik boncuk, yerel şeyler aldık. Kaşa’nın #Trendy_Capsule instagram sayfası için fotoğraflar çektik, güldük, eğlendik, ayrılacağımız için ağlaştık, birbirimize moral vermeye çalıştık. Hayat paylaştıkça güzel…

Yeme, İçme…
Atatürk Bulvarı üzerinde hem yaz kış açık hem de sezonluk açılmış çok fazla restaurant ve bar var.. Setur Marina’yı çok seviyoruz oradaki restaurantları denemeye başladık. Geçen akşam #Ketchup Cafe Bar ve Restaurant olan bir yere gittik. Hem alt katı vardı hem de üst katı, hava çok sıcak olduğu için üst katta oturduk, menüsü başarılıydı. Hepimiz farklı yiyecekler istedik, kokteyller içtik, gerek lezzet olarak, gerek servis hızı ve personel gayet başarılıydı. Tekrar oraya gideriz. #Ketchup’ı  gidilebilir listemize ekliyoruz.

İstanbul…
Bu hafta başında bir günlüğüne İstanbul’a gittik, hızlı bir tur oldu, bir gece kalıp döndük, merak edenlere İstanbul’u unutmamışım, hala çok seviyorum, hava yaz olduğu için etraf yemyeşil ve güzeldi ama uzun süreli kalır mıydım, pek zannetmiyorum en azından şimdilik.

İş…
Tabii ki işlerimi yapmaya devam ediyorum. Bu hafta matbaa kısmında hem yurtiçi hem yurtdışı müşterilerimde hareket vardı. Ayrıca Eylül Ayı için #Partifikirlericom sayfasını yenileme çalışmalara başladım. Yeni ürünler ve yeni konseptler oluşturmaya çalışıyorum. Sayfam tamamlanınca sizlerle paylaşacağım.

Şimdilik Ajandamdakiler bunlar, haftaya Bodrum’dayız, oradan da güzel şeyleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Sevgiler

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...