kapadokya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kapadokya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2019 Çarşamba

Nihayet Bahar Geldi... Kapadokya....

Nihayet Bahar Geldi...

2 aydır yağan yağmurdan, depresif havalardan yazı yazacak halim yoktu açıkçası, zaten bu zamanı da gene hastane, İstanbul, Kuşadası arası geçirdiğim için çok sıkıcıydı. İnsan belli yaştan sonra yeni düzen kurayım eskiler eskide kalsın diyor ancak vücut ve beyin yorgunluğunun geçmesi biraz zaman alıyormuş. Neyse ki bir dizi kontrolden sonra iyi olduğumu öğrendim, iyi oldu. 

Aylardır beklediğimiz Kapadokya seyahatini nihayet geçen hafta gerçekleştirdik. Ben Mert ile bu geziye katıldım, İngiltere'den de Dilek, Emre ve Amanda geldiler. İnsanın hem oğluyla hem de çok iyi anlaştığı dostlarıyla seyahat etmesi çok güzel. Keşke Meltem de bizimle olabilseydi ama mevsim değişikliği nedeniyle hiç kendinde değildi. Ben Mert ile gezerken babası ona baktı. Bu tip anlar bana çok ağır geliyor ebeveyn olarak beynen her iki yerde ama vücut olarak hasta olanın yanında olamamak ama aynı zamanda sağlam ve sana ihtiyacı olan çocuğunla harika vakit geçirmek... Yaşaması çok ağır birşey...


15 Nisan sabahı Sabiha Gökçen'den Kayseri'ye #anadolujet ile rahat bir yolculukla vardık. Daha sonra rezervasyonumuzu daha önceden yaptığımız #bugdet araç kiralamadan da aracımızı alıp yola koyulduk. Bu yeni yol tarifi sistemlerinin ana yoldan ayrılıp tali yoldan bizi #Uçhisar'a götürmesiyle kalan yolculuğumuz boyunca birkaç kez kontrol edip öyle yola çıkmamız gerektiğine karar verdik. Bir ara uçsuz bucaksız bir yolun üzerinde sadece bizim yol almamız tedirginlik yarattı ancak muhteşem bir varyanttan Ürgüp'ün içine inmemiz o yolu bize unuturdu. 

Daha sonra da Uçhisar'a otelimizin olduğu yere vardık. Otelimiz  #Karlıkevi adlı Oteldi. Temiz bir oteldi ama tefrişat artık güncelliğini yitirmiş ve otantik olmaktan çıkmıştı bu bizi mutlu etmedi açıkçası. Ayrıca 4 ay öncesinden bizzat telefon edip balon için yer ayırmak istediğimde geldiğinizde hallederiz deyip daha sonra da Çinliler geldi hiç yer yok demeleri bizi üzdü. Neyse buna takılmadık açıkçası. Öğle yemeğini UçHisar Belediyesinin toplumsal sorumluluk projesi ile oluşturduğu ve 50 kadının çalıştığı Kadıneli Restaurant'ta yedik. Çok Çok lezzetli yemeklerdi, hem hanımların işletmesi hem de bu projeye yemek yiyerek katkıda bulunmak bizi çokkk mutlu etti.



Avanos (Kızılırmak kenarı)












O gün etrafı keşfe çıktık, Avanos'a gittik,

Kızılırmak kenarında kahve içtik. Oradaki yerel seramikçilerden birinde seramik yapmayı denedik. Güzel bir tecrübeydi. Daha sonra hediyelik almaya gelince bize 30 tl olan bir hediyelik eşyayı turistlere 3 katına sattıklarını öğrendik hatta Amanda turist olduğu için hepimize aynı muhabbeti yapmak istediler. Bu çok sinir bozucuydu çünkü hem misafirinize rezil oluyorsunuz hem de acaba beni ne kadar kazıkladı diye düşünüyorsunuz. Ben Avrupa'da hediyelik eşya satılan hiçbir yerde bu rezilliği görmedim açıkçası. O gün balon için yer bulabilir miyiz diye araştırırken yerli turistin balona binmesini istemediklerini ve kişi başı 120 avrodan 200 avroya kadar fiyatların havada uçuştuğunu gördük. Türk turizmi bu anlayışla hiçbir yere varamaz. İnsanlar aptal değil. 

Akşam yemeğimizi #Argos Hotelinin Seki Restaurantında aldık, müthiş güzel bir yemek deneyimiydi. Sevgili Levent Gürçay tavsiye etmişti, gün içindeki hayal kırıklıklarımız burada gitmiş oldu. Hatta bir gece önce aynı masada Sevgili Alparslan Baloğlu'nun Mutfak Dostları Derneği ile yemek yediğini instagramdan öğrendik daha da mutlu olduk ve doğru yerde yediğimize karar verdik. 

Salı günü harika bir kahvaltıdan sonra atv turu aldık ve vadinin içindeki Aşk Vadisi gibi en güzel yerleri 3 saatlik bir turla gezdik. Balon olmadı ama bu da çok zevkliydi. Nedense fiyatı da kişi başı 170 liraydı, inanamadık. 





Daha sonra Uçhisar'a dönüp öğleden sonra atıştırmalıklarımızı Museum Hotel 'de aldık, o da Argos gibi olağanüstüydü. Argos ve Museum Hotel'de Four Seasons Hotel'deymişsiniz gibi ağırlanmak ama diğerlerindeki vasatlık bizi şaşırttı. Biz hep uçlardayız,  ülkece arası yok mübarek.

Son gün Ihlara Vadisi'ne doğru otelimizden ayrılıp yola çıktık. İlk olarak Kaymaklı Yeraltı Müzesini gezdik. Ben çıktığımda panik atak oldum. O insanlar nasıl yaşamışlar, boyları çok mu kısaydı acaba bilemedik walla ama ben iyi ki o zamanda dünyaya gelmemişim. 


Akşam olduğunda Aksaray üzerinden Nevşehir, Kapadokya'dan Kayseri'ye döndük, uçağımız tam zamanında kalktı ve evimize geldik. 


Sonuç olarak Kapadokya açık hava müzesi olarak çok güzeldi ama nerede ne var, yön tabelaları, yöre hakkında kitaplar yok  gibiydi. Kaymaklı'da bir kitap bulduk o da 80 liradan 35'i indi öyle aldık. Yöre halkı yerli turisti hiç sevmiyor, inanılmaz kötü davranıyor, yabancıyı da nasıl kazıklarım derdinde, bu hiç hoşumuza gitmedi. 


Özellikle Ihlara Vadisi'ne giderken ne yazık ki İç Anadolu'nun topraklarının hiç ekilmediğini, köylerde hiç yaşam ışığı olmadığını hissettik. Anlaşılan şu ki İstanbul, Ankara, İzmir kentsel dönüşüm altında talan edilirken buralara yol dışında hiçbir hizmet gitmemiş, buraların yaşayanları da büyük kentlerde yaşamaya itilmişler. Halbuki hizmet buralara da gitseydi ve tarım desteklenseydi hem bugün patatesin kilosu böyle olmazdı hem de büyük şehirlerimizin üzerindeki yük böyle olmazdı. 

Çok yazık olmuş ülkemize.... Bunu görememek de ayrıca üzücü...


Artık yaz geliyor her ne kadar mazot fiyatları korkunç olsa da ben yakın çevremi gezmeye devam edeceğim. 


Sevgiler

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...