pandemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pandemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mayıs 2021 Cumartesi

Kadir Gecesi

 

Herkesin Kadir Gecesi mübarek olsun.


İçinde bulunduğumuz şu umutsuz günlerde, dua etmek belki de en iyisi. Bazen iyilik için, bazen sağlık için, bazen sahip olduklarımız için şükretmek gerek. Ben hep dua ederim, hep şükrederim sahip olduklarıma, Allah ta beni hiç yalnız bırakmaz, olabilecek en garip, en iyi, en kötü şeyler benim başıma gelir ama bi şekilde bunların üstesinden gelirim. Bardağın hep dolu tarafına bakarım, boş taraflar beni ilgilendirmez. 

İki gün önce facebook 6 yıl önce yayımladığın postumu ekrana getirdi. Altı sene önce "of ya 5 sene nasıl geçecek" derken 6 sene bitmiş. Beş yıl kullandığım ilaçlarım bitti, kontrollerim şu ana kadar iyi, tek olumsuz tarafı bana bu durum kilo yapmaya başladı. 

Aslında geçen senenin ilk pandemi döneminde kilo almamıştım ama kovit olduktan sonra hızla kilo aldım. İki gün önce de buna dur demeye karar verip, diyete başladım. 2 ay sürecek serüvenin sonu mutlu olmak zorunda, Bodrum'a göbekli gitmek istemiyorum açıkçası. 

Bu Pandemi döneminde benim geçirdiğim lanet hastalık hız kesmedi mübarek, tanıdıklarımızdan vefat edenler oldu, ünlülerden tedavi görmeye başlayanlar var. Kendisi tam gaz insanoğluna zarar vermeye devam ediyor. Ne yazık ki etraftan çok duyduğum bir durum ortaya çıktı, "kovit kaparım" diye rutin kontrollerini ihmal edenlerin sayısı çok fazla. Kanserden değil ama çok sevdiğim bir dostum annesini bu yüzden kalpten kaybetti. 

Eğer bu tip hastalığınız varsa lütfen kontrolleriniz yaptırmaya doktora gidin. Çift maske takın, eldiven takın, siperlik takın ama gidin. Hastalığın şakası yok ama erken önlem hayat kurtarıyor, benim başıma gelen gibi, kontrole gitmeseydim, bugün çok şeyimi kaybetmiş olabilirdim yada ... 

Kendinize, sağlığınıza, duygularınıza iyi bakın. Bana bir şey olmaz demeyin. Her şey bizler için. 

İyi geceler

Tugba

22 Nisan 2021 Perşembe

 


Arınmak... Yapabildim mi?...


Evetttt, hatırlarsanız geçen yıl arınma ile bir yazı yazmıştım, eşyalarımızdan arınma, fazlalıklarla vedalaşmak. O tarihte bu işe başlamıştım ama yazıdan kısa bir süre sonra taşınacağım aklımın ucundan geçmemişti. 

Bu taşınma tam bir arınma oldu. Biz hangi kafa ile 300 küsür metrekarelik eve taşınmışız? Hangi kafa ile bazı eşyaları hiç yanımızda Kuşadası'na getirmişiz geri dönerken fark ettik desem. 

Biz de en büyük yıkım annemden gelen eşyalar olmuştur. Kıyamadığımız onca eşyaya kıymak zorunda kaldık. Bazılarına verdiğim paraya üzüldüm. Onları aldığım sırada hiç düşünmemişim gerekli mi gereksiz mi? Kaç kere kullanabilirim? Hiç düşünmemişiz hiç. 

Nelerden kurtuldum?

1. Kıyafetlerimden: Olmayanları verdim, para edebilecekleri dolap uygulamasında sattım. 1200 tl kazandım. Fena değil. 

Artık alacağım kıyafetlerimi ona göre alacağım, en fazla 2 sezon giyip vereceğim, biriktirme yapmayacağım. Net.

2. Tabak-çanak: Hepsini gerçekten ihtiyacı olan kişilere verdim. 3 sene önce Kuşadası'na gittiğimde dolaba koymuşum, taşınırken çıkardığım her şeyi verdim. 3 sene kullanmadıysam bundan sonra da kullanmayacağım kesin. İhtiyacı olanlar kullansın, yazık dolap içlerinde durması gereksiz. 

3. Mobilya: İhtiyacı olan kişilere verdim. Bazılarını sattım. Bu yeni evimiz için bilgisayar üzerinde yerleşim planı yaptık, sadece uyan mobilyalarımız getirdik. Geri kalana ihtiyacımız yok. 

Sonuç: Bir hafiflik anlatamam. Şimdi 130m2 eve taşındık, devasa bir evden bu eve nasıl geldik, bu şekilde, eşyalarımızdan gerçekten kullandıklarımızı getirdik.

Bugünün başka bir haberini de paylaşmak ve bu anı ölümsüzleştirmek gerek. Sabah İlker Arıcı, Biontek aşısını oldu. Sonuç 1 saat kadar mide bulantısı yaptı ama şimdi gayet iyi. 60 yaş altına eşleri ile yapmıyorlar. Bize artık ne zaman gelir bilemedim. Meltem için istedik ama cevap yok daha, bakalım ne olacak?

Herkese iyi bir hafta sonu olsun. Yarın 23 Nisan, gene yazacağım. Bekleyin. 

Tugba

21 Kasım 2020 Cumartesi

Gene döndük başa galiba

 


Herkese Merhaba,

Gene başa döndük galiba... Karantina Gecesi 1


Bu sefer tek fark Mart ayındaki gibi virüs hakkında hiçbir şey bilmezken şimdi çok şey biliyoruz. insanoğlu çok ilginç bir varlık. Bile bile lades yapmayı çok seviyor. Yaz aylarında ekim sonu, kasım ayında tekrar sayılar yükselecek dendiği halde buna göre hiçbir önlem almadı. Tatiller yapıldı, okullar açıldı, iş yerlerinde gene ful time işe dönüldü ve yavaş yavaş sayılar artmaya başladı. Okullar sınıf sınıf  kapatıp önlem almaya çalıştılar, iş yerleri sadece hastalananı eve gönderdi, derken iş çığırından çıkmaya başlayınca da ipin ucu kaçtı. 

Şimdi, garip karantina saatleri, zavallı gençler ve yaşlılar, zavallı iş yerinde hastalık olduğu halde işe gidenler, 3. kez covid olan sağlık personeli... Ülkemizin bu uykudan uyanması gerek... İyi yönetilmiyoruz, hortlayan enflasyon, çocukça işler ile 90 milyon insan hayatta kalmaya çalışıyor. 80 milyon değiliz...

Olan biz kadınlara oldu. Niye mi? İşe gidenlere evde kalan çocuklar kabus oldu. Herkesin evinde anneanne dede yok, bakıcı tutabilen sayılı, çok üzücü bir durumda çalışan kadınlarımız. 

Evde kalanlar, online eğitim için çocukların peşinde koşan anneler, tüm ev halkı dışarı çıkmadığı için sabah, öğle, akşam yemek yapanlar. Enflasyon olmuş %60 falan diye düşünüyorum, market sepeti nerdeyse iki katına çıktı ama hadi %60 diyeyim. Ev kadınları da ayrı bir dram içindeler. 

Ben şahsen yemek işine takmış durumdayım. 5 kişi olunca, o, onu yemez, bu, bunu yemez, oynatmaya az kaldı ayyyyyy!!!!!!

Tabii bizde bir de üniversiteye hazırlanan ergen Mert var. Okulumuz bir tek Mert okula gitmediği için online eğitim sağlamadı. Oh olsun bu haftadan itibaren online eğitime geçtiler, tam bir rezillikti. Özel okula boşuna para veriyoruz dedik, devlete alalım istedik, devlet liselerinin başında ilahiyat mezunu yöneticiler, hem özel okuldan olduğumuz için almadılar hem de tam biat, "alışacaksınız bu duruma, Allahın işi, önleminizi alıp okula devam edeceksiniz" demez mi? Ben 2 gün kendime gelemedim. Nasıl bir zihniyet, nefret ettim gerçekten, nefret...

Zor günler bizi bekliyor, bu umarsız insanlar ve yöneticilerin nasıl kendine geleceğini bilmiyorum ama ben gene yazmaya başladım. Bakalım bu maratonu ne kadar devam ettireceğim? Hedef 40 gün kalan yılbaşı. 

Hepinize iyi geceler...

Tugba


13 Ekim 2020 Salı

Hope... Umut...

 


Hope.. Umut...

Bu hafta her şey normal olsaydı ben Frankfurt'ta Kitap Fuarında olacaktım. Geçen sene fuar zamanı, önümüzdeki 3 sene için özel sözleşme yapmıştık, her şeyi o zaman ayarlamıştık. Amaaa fuardan sonra emeklerimizin meyvelerini tam almaya başlamışken, Pandemi patlayınca, biz de patladık. O zamandan beri Edebiyat Dünyasının yaşaması için, yeni kitapların çıkması için insanlar deli gibi çalıştı, çözümler bulmaya uğraştılar, biz bekledik. Ne iş alabildik ne fuarı hayal edebildik. Zaten vizemiz de bittiği için nasıl vize alacaktık. İmkansız. 


Temmuz ortasında %50 gibi şans veriyorlardı fuarın yapılacağına ama öyle olmadı. Ağustos'ta Alman Kültür Bakanlığı tüm masrafları üstlendi ve ücretsiz olarak katılım sağlayıp, dijital olarak bir fuar oluşturmaya başladılar. Biz de böyle bir şey asla olmaz...

Dün fuar ufaktan başladı.  Akşam Fuar Boyunca çok meşhur bir Frankfurt Otelinde yapılan network toplantısını zoom üzerinden yaptık. Dünyanın değişik ülkelerinden fuar katılımcıları zoomda buluştuk. Konuştuk, üzüldük, umudumuzu yitirmeden devam edeceğimizi söyledik. Çok ilginçti. 

Avrupalıların en hoşuma giden huyları açık olmaları. Katılan herkesin ekranı açıktı, hepimiz birbirimizi görüyorduk. Biz de ekranlar hep kapalı, İspanyolca kursunda açamadılar bi ekranlarını, kimseyi tanıyamadık mesela... 

Adamlar ise  olayı başka boyuta taşımışlar, toplantı başında minik bir seans yaptılar, gözlerimizi kapadık ve kendimizi fuar alanında düşündük. Harikaydı. Yaratıcıydı. Fuar için bir şarkı bestelemişler aralarda canlı onu seslendirdi 2 sanatçı. Ufak ama insanı iyi hissettiren uygulamalar. Biz de mesela canlı derse giren bir öğretmen çocuklara "hadi 5 dakika egzersiz hareketleri yapalım ekranda" der mi acaba? Yada "çok güzel gitar çalan arkadaşınız bize bir parça çalacak dinleyelim sonra derse başlayalım" deyip çocukları şaşırtır mı? Hiç zannetmem. Bu ülkede her şey zorla yapılıyor ve yaptırılıyor.

Şimdi resmi açılış törenini izliyorum. Fuar sorumluları hem heyecanlı hem de çok üzgünler. Seneye bile fuarın olabileceğinin ümidini vermiyorlar. Nedeni ise salgının devam edeceğini düşünüyorlar. Çok da haklılar, dün ki toplantıya katılanların neredeyse yarısı covit olmuş. 

Dünyada bu kadar kişi hastayken, bizde günde 1500 hasta mı vaka mı belli olamayan rakkamlar ile kandırılmak artık benim için katlanılamaz bir hal almış durumda. Hiç bu kadar uzun bir süre aptal yerine konmamıştım. 

Bu arada Avrupa'yı takip etmediğimiz için, ekonomik durumun oralarda da feci olduğunu fark ettim bu iki günde. Bu yıl ki yazılarımda hep dedim, insanoğlu aşırı dejenerasyonluğunun sonunu gene bir salgınla bitirdi. Şu an her şey yerlerde ama, umut hep var ve olacak, mühim olan eskiyi hatırlayıp "tüh tüh vah vah" demek değil eskiden ders alıp yeni yaşam şekillerini keşfetme zamanı. 

Hadi biraz düşünün neler yapabilirsiniz yeni çağda?

Bu arada bazı şanslı ülkelerin ne kadar yakışıklı bir o kadar da yetenekli Başbakanları var, bugün açılış konuşmasını yapan Kanada Başbakanı Justin Trudeau gibi, adam her seferinde  konuşmasını  bir ingilizce bir fransızca yapıyor aynı anda paragraflara bölüyor konuşmayı. Kanada bu yıl fuarın konuk ülkesi olduğu için. Biz de ah ahhhh .... Kıskandım walla... 

Neyse hepinize iyi geceler..

Tugba



29 Eylül 2020 Salı

Ağır çok ağır, ihtiyacımız yok..

 



Herkese Merhaba

Bugün gene ilginç geçen günlerimizden biriydi. Meltem dolunay etkisi ile dün gece uyumak istemedi, hala uyanık, umarım birazdan pes eder ve uyur.


Mert hala niye okula gittiğini sorgulamakta, adam 12. sınıfta ama hala kasıyor, hay gayret 9 ay sonra bitecek ama nasıl bitecek hep birlikte göreceğiz. 

Dün  ki yazımla ilgili sizlerden çok tatlı dönüşler aldım. Gerçekten kendimiz için bir şeyler yapmalıyız. Bu bizi ferahlatacaktır. Ben bugün koca bir koli verdim, kullanmadığım bardak, tabak ve bir takım çanaklardan kurtuldum. 

Neyse bu konuya ara ara döneceğim. Bugün sizlerle televizyonlarda yayınlanan iki dizi ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Yazar Gülseren Buğdaycıoğlu'nun gerçek hikayelerden derleyip yazdığı iki romanın  dizi olarak ekranlarımıza gelmesi.

İlk duyduğum yorumlar " ne hayatlar varmış", "ne travmalar yaşamış insanlar", "çocuklukta nasılda ezilmişler", " zenginlerin yalılarda yaşadıkları hayal dünyalı dizilerden sıkılmıştık". 

Bunların hepsi doğru, bir itirazım yok amaaaa son bir kaç yıldır ülkemizde yaşarken hissettiğimiz önümüzü görememe, karamsar bir gelecek içinde bulunmanın üzerine Pandemi sıkıntısı bizim için yeterli değil mi? Hepimizin bu iki dizi sayesinde, çocukluk ve gençlik yıllarımıza geri dönmeye itildiğimizi ve eski kötü hatıralarımızla yüzleşmek zorunda kaldırıldığımız düşünüyorum. 

Yaşadıklarımız,  dizideki gibi illa şiddet, dayak vs. gibi şeyler içermek zorunda değil yanlış anlaşılmasın, başka yaşanan bin türlü şey var.

Bu karanlık günlerde en son istediğim şey eskileri düşünmek ve travmatik olanları hatırlamak açıkçası. Sizleri de bu dizileri izlememeye davet ediyorum. Yeteri kadar sıkıntımız var, bir de kendimizin olmasa da, dizidekilerin çektikleri ağır acılar,  bizi şu zamanda bunalıma girmekten başka hiçbir yere götürmez

Tamamen kendi düşüncelerimdir. Bu iki diziyi seyredip beğenenlere saygı duyuyorum ama televizyonlarda daha eğlenceli diziler, belgeseller, reality şovlarlar seyretmek bizlerin elinde. 

Benden bu gecelik bu kadar, hepinize iyi geceler

Tugba 

26 Eylül 2020 Cumartesi

Sonbahar Geldiiiiii.....Ama hava hala sıcak....

 


Bu akşam üzeri Kuşadası Körfezi Sahili

Sonbahar geldi...

Eveettt, bugün 26 Eylül, düne kadar hava yazdı, millet denize giriyordu, hatta bende bugün için Meltem'i denize götürelim diye düşünmüştüm ama dün gece başlayan fırtına bugün kendini sonbahar olarak bize gösterdi, hava sıcak ama sevimsiz, üzerine öğleden sonra da Söke'de çıkan ve hala fırtınadan söndürülemeyen yangın eklenince keyfimiz çok kaçtı. Dilek yarımadasının Söke tarafı yanıyor cayır cayır, bizim tarafa geçerse Milli Parkı kaybederiz, umarım olmaz. Yüreyim pırpır ediyor şu anda, durum çok vahim. 

Son yazımda yazın bitmesine bir ay kaldı demiştim ama mevsimler kaydığı için 2 ay hop diye geçti. Levent'i hastaneden çıkardık pardon çıkarıldı ve şimdi bakım evinde, daha iyi olması için büyük bir özveri ile bakılıyor. Neden bakımevi derseniz, hastanede bakılması gereken hastamız, sağlık sistemimiz yeterli olmadığı ve tekrar bastıran salgından dolayı bir gün içinde taburcu edilince  bu yol en uygun olandı. 

Ben de 1 aydır rahatsızım, her hafta covit oldum diye hastaneye gidip tahlil yaptırıyorum ama yok olmadım daha ama antibiyotikler, devam eden ateş, pazartesi son tekikler çıkacak ona göre yeni tedavim belli olur. Tabii biz de yok yok, 3 hafta önce de İzocuğum varis ameliyatı oldu. Neyse ki iyileşti. 

Meltem ve İlker bu arada cool takılıyorlar allahtan. Kendi hallerinde yuvarlanıp gidiyorlar. 

Online eğitimi merak edenler, buna yarın değinmek istiyorum. 

2020 bizi çok yıprattı, hala kışın yazdığım gibi evrilemedik, bir direnç içindeyiz, artık herşey değişiyor, mesela banknotları  elle tutmak bile çok tehlikeli ama biz hala parayı görelim, hissedelim derdi içindeyiz. 

Sizce yeni düzene kimler hazır? Yada kendinizi nerede görüyorsunuz? Ne kadar değişime ayak uydurabiliyorsunuz? 

Yarın bunlara değineceğim. Korona günleri serim gibi bir seri tuttururum gibi geliyor. Korona Günleri yazılarımı çok sevdiniz, harika geri bildirimler aldım. Çok teşekkür ederim. Madem sonbahara girdik, gelsin yeni yazılar o zaman.

Hepinize iyi geceler

Tugba




 

29 Mayıs 2020 Cuma

Yeni Normalleşme III




Yeni Normalleşme III

Bu sabah korkunç bir baş ağrısıyla uyandım, o kadar ilaç içtiğim halde tüm gün devam etti. Hala ağrıyor diyebilirim. Tüm gün ofisimde arctimo.com sayfamım işleri ile uğraştım akşam oldu. 

Öğleden sonra İstanbul'dan gelen haberler pek iyi değildi. Nazan Ablayı uyandırmışlar ama hiçbir şeye tepki vermemiş. Tekrar uyutmuşlar. Ümitler azaldı. Rahatsızlana kadar çok iyisin sonra bir anda ipler kopuyor, dönüşü olmayan bir yola girebiliyorsun, pamuk ipliğine bağlı olmak bu bence....offff

İnsan, hayatının hiç kıymetini bilmiyor aslında, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz ama onu yaşarken ne kadar kaliteli yaşıyoruz? Hep bir sıkıntının peşindeyiz, hep bardağın boş tarafını görüp, ağlaşıp, sızlaşıyoruz. Hepimiz böyleyiz ben dahil, halbuki dolu tarafındakilerin farkında olup, şükredip onları çoğaltmak ne dense işimize gelmiyor. 

Sıkıntıdan mı besleniyoruz yada kendimize bu şekilde eziyet etmek hoşumuza mı gidiyor anlamış değilim. Aslında biraz kendimize değer versek, kendimizi mutlu etmeyi bilsek, etrafımıza da o enerjiyi verebiliriz. Bunu yapmak çok zor değil. Çekinmeyin, deneyin, inanın faydası var.

Ben biraz bunu öğrendim, hatta geriye bakmamayı, eskide yaşamamayı, kolay mı? Hayır!  İnsan beyni çok karışık, sizi zorlayabiliyor ama zorlayan beyne gene beyin gücünüzle karşı gelip kendimizi iyi hissetmemiz mümkün

Şartlar ne kadar berbat olursa olsun, pozitif olmaya devam edelim, hepinize iyi geceler...

Tugba

10 Nisan 2020 Cuma

Corona Günleri 25. Gün




Corona Günleri 

25. Gün

100. GÜN

Bugün çok daraldım ve kendimi dışarı attım. Sahile doğru gittim oradan şehir içine girip ana yola çıkarken solda Enstitü Pazarı diye bir mağaza vardı, baktım önü boş hemen park ettim girdim içeri. Burası kocaman bir tuhafiye aslında, Kuşadası'nda tek. İzo, yün ve şiş alıp bir şeyler örmek istiyordu ama geç kaldığımız için bende Etamin Pano aldım iki tane iple yapılan bir de yeni bocukla yapılan çıkmış, ondan da aldım, çıktım mutlu mutlu. Yanında adliye vardı, oraya da uğradım, Meltem'in vasiliğini almak için mahkeme açmamız gerek, görevli 30 Nisana kadar kapalıyız, sonra takip edin dedi. Malum kızımız 3 Mayıs'ta 18 yaşında olacak. 

Oradan Migros alışverişi ve eve dönüş, bu kadar çok yere uğrayınca, aldıklarımı dezenfekte ettim, kendimi banyoya attım. Yoruldum walla... Banyodan sonra tartıldım, 1 kilo daha vermişim. Hem sağlıklı besleniyoruz, hiç dışarıdan yemiyoruz hem de sinirden bence kilo verdim. Neyse iyi oldu.

İzocuğumla aldıklarımı açtık, nasıl yapacağımızı planladık. Panolar bitince "Corona Günleri Hatırası" yazıp çerçeve yaptıracağız. Belki sergi yaparız evde, bir kaç tane daha yaparsak. Bu işler bizi birkaç hafta oyalar diyoruz. Haftaya havalar biraz ısınıyor, rüzgar kuzeyden gelmezse balkonda gündüzleri keyif yapabiliriz.


Bugün 100. Gün. Çin ilk olarak 31 Aralık 2019'da Corona Virüsünü dünyaya duyurdu. İlk başlarda pek de umursamadık, Çin bunun salgına döndüğünü anlayınca insanları eve kapatmasını, film izler gibi izledik. Hatta Çin'i vahşi insanlar olarak suçladık, eve insanları kapattı ve dışarıya adım atmalarına kesinlikle izin vermedi diye.

Ocak ayı böyle geçti, şubat ortalarına geldiğimizde hala işin ciddiyetinde değildik. Taaki Mart'ın ilk haftasında Avrupa'da bir takım hareketler başladı ve fuarlar yavaş yavaş iptal edildi, konserler iptal oldu, işler karışmaya başladı. İran bir anda devreye girdi ve hızlı ölümler meydana gelmeye başlayınca hepimizi ne oluyor demeye başladık. Derken hastalık İtalya'da görülmeye başlayıp her gün yüzlerce insan ölmeye başlamasıyla "Dünya Sağlık Örgütü" "Pandemiyi" önümüze koyuverdi.

Bu yüzyıl daha felaket görmemişti, ve olan oldu. Salgınla yüz yüze kaldık. 100 gündür de aşı ve ilaç bulunması için deli gibi çalışılıyor, Türkler olarak biz 4 haftadır bu işin içindeyiz, diğer ülkelere göre adaptasyonumuz iyi gibi ama en az 2 ay daha evler deyiz ne olacak bilemiyorum. 

Bugün ayrıca Kayın validem Türkan Sultanın aramızdan ayrılışının 6. ayı, zaman çabuk geçiyor, nur içinde uyusun. 

Bugünlük bizden bu kadar, hepinize iyi geceler derkennnn flaş haber yayınlandı; 2 günlük 31 ilde tüm vatandaşlara sokağa çıkma yasağı kondu. Hayırlı olsun...

Tugba

6 Nisan 2020 Pazartesi

Corana Günleri 21. Gün




Corana Günleri

21. Gün


Bugün  haftaya çok eğlenceli başladım, sabah Kanal D'de Aşk-ı Memnu dizisi yeniden başladı. Ne alaka derseniz, o dizinin konusu ve içindeki ilişkiler bana göre değil ama daha ilk bölümde Bihter'in giydiği gri fırfırlı buluz efsaneydi, o dizideki Bihter ve Firdevs'in giydikleri zamansız kıyafetlerdi, 12 sene sonra bile hemen alıp giymek istediğiniz bir şey. O yüzden ilk bölümü seyrettikten sonra hemen PTT (Pijama, terlik ve telefon: bu açıklamayı yaptım çünkü ikinci T artık telefon Tv değil) modundan çıktım, dolabımda duran normalde işe giderken giydiğim kıyafetlerimi giydim, şıkırtılı küpelerimi taktım, sabah kahvemi içtim, kendi kendimi mutlu ettim. Mert "anne seni bugün iyi görmüyorum" dediyse de ben aldırış etmedim o halimle de Migros'a gittim, haftalık alışverişimi yapıp döndüm. 

Bu sabah sosyal medyamı açtım ve Polonya'da yaşayan Savaş "artık bizden de bahsetsen iyi olur" dedi, Amerika'da yaşayan Nuray "yazılarına devam et, bizlere iyi geliyorsun" dedi, hal böyle olunca bende bugün sizlerden bahsetmek istiyorum:

21 gündür yazıyorum ve bu yazıların "salgın yaşayan bir aile" olarak bize hatıra kalmasını istiyorum. Tabii inşallah yakalanmadan atlatırız. Ayrıca her akşam konuları toparlayıp yazmak, günü sonlandırmak için iyi geliyor. 

Polonyalı Savaş ve Ailesi 2 sene önce taşındılar bizi buralarda bırakıp, ayrılınca çok üzüldük ama ilk İstanbul'u terk eden bizdik, onlar bizden sonra göçtüler. Savaş bizim karantinada evde kalmamızı sağlayan itici gücümüz, ben yada İlker fazla çıkarsak hemen oralardan "yeter oturun oturduğunuz yerde" deyip bir tekmil yolluyor. Ayrıca gün içinde bunu saydım, bizim Arıcıs&Seçkiners grubumuza 7 ila 10 adet video ve onların yanında da "dikkatli olun, çıkmayın, kendinize gelin" gibi mesajlar yollayarak bizi kontrol ediyor. Şikayetçi miyiz tabii ki hayır. Bize güç veriyorlar, çok bunaldığımızda kendimize gelmemizi sağlıyorlar, Seçkiners'lere çok teşekkürler. 

Bizim nesil, bizden önceki nesil ve annelerimiz sosyal medyaya sonradan adapte olan bir nesiliz, çocuklarımız bununla doğdu. Bu nesiller inanılmazı başarıyorlar ve genç nesil "siz ne anlarsınız" falan diyor ya yok öyle bir şey,  beni takip edenlerin arasında annemin en yakın arkadaşları var ve hepsi de sosyal medyayı çok iyi kullanıyorlar, Başta Melek Teyze, Amerika'dan Nilgün Teyze, Atacan Teyze, Bilun TeyzeMine Teyze, ilk günden beri sıkı takipteler ve moralimin iyi olmadığı günlerde hemen yazıları ile bana güç veriyorlar. Çok teşekkür ediyorum onlara...

Bir de kendi akranlarım var, onların da desteği ayrı oluyor. Bazen güldürüyorlar beni bazen düşündürüyorlar, ama sevdiklerinle, seni anlayanlarla hayatı paylaşmak bana iyi geliyor. Hepinizin ismini yazamıyorum ama hepinize teşekkür ediyorum.  

Nazara inanmıyorum, umurumda bile değil, hayat sevinçleri ve hüzünleri paylaştıkça yaşanabilir halde tutuyor kendini, hep mutlu da olamazsınız hep hüzünlü de, ikisi de kararında olmalı ve gerçek dostlar ikisini de ayırt etmeli ve birbirine destek vermeli diye düşünüyorum. 

İlker'in kadim dostu Özcan'la her gün konuşur olduk, fark ettik ki çocuklardan önce her gün beraber bir şeyler yapardık, gülmekten koltuktan düşerdik, hiçbir şey için fazla düşünmezdik, olursa olur olmazsa olmazdı, ne zaman ki çocuklarımız oldu, hayat şartları  çok değişmeye başladı, işe gitmek, para kazanmak, kazandıklarınla çocuklar için iyi bir özel okul, iyi bir çevre sağlamak için deli gibi çırpınmaya başlayınca, kendimizi unuttuğumuzu şimdi farkına vardık. Artık eskisi gibi içten, koltuktan düşecek kadar gülemiyoruz. Üzerimizde o kadar yük var ki gülerken bile beynimiz onları hiç unutturmuyor ve neşemizi sınırlandırıyor. Özcan ve  Rukiye ile artık dilediğimiz gibi tekrardan görüşmeye, dilediğimiz zaman görüşmeye, kahkaha atmaya karar verdik. Kendimize yeniden şans veriyoruz tekrardan. 

Tabii benim minik kuzularımı unutmamam gerek, Selen ve Sinan, her gün Corona Günlerini okuyorlar, bana çizdiği resmi bile yolladı Selen, Sinan Casa de Papel'in meşhur müziği Çav Bella konseri verdi. Hayat dediğim gibi paylaştıkça güzel. Hatta yazıma ara verip canlı telefonla bağlandım Banu'lara, Selen'imi gördüm mutlu oldum. 

Bu akşam benden bu kadar, hepinize iyi geceler...


Tugba

4 Nisan 2020 Cumartesi

Corona Günleri 19. Gün



Corona Günleri

19. Gün


Corona Günleri giderek sevimsizleşmeye başladı, geç kalk, bir şeyler atıştır, kahve iç, yemek yap, telefonla görüş, sonra yaptığın tüm yemekler yensin bitsin, çay iç, tatlı ye, Netflix seyret yat. 

Tabii ki bulunduğumuz duruma şükrediyorum, çok kötü durumda olanlar var ama elimde de değil, biz de insanız. Mesela Mert gece gündüz kavramını kaybetti ve bizi hiç dinlemiyor, "yapacak bir şey yok karışmayın" diyor. Haksız mı? Haklı... Ne diyeyim çocuğa, dersler okul gibi olmuyor, okul başka evde olmak başka, ha yeni düzen diyeceksiniz ama bu çocuklar bu düzende yetişmedi ki, şimdi onları bu düzene pat diye alıştırmak kolay olsun, hele bi de ucunda gerçek sınav olmayınca, kimin umurunda, ne gerek var? Okul konusunda oynatmaya az kaldı. Ben şahsi olarak kalben üzülüyorum eğitimin ne hale geldiğini görmeye ve çocukların en değerli zamanlarının bu şekilde uçup gitmesine....

Tabii bu salgına kim neden oldu dersek her şekilde insanoğlu neden oldu. Elimizdeki güzelliklere sahip çıkamadık, Hırslarımız her şeyin önüne geçti. Yaşamın ne kadar güzel bir şey olduğunu unuttuk ve yok o parayı kazanmalıyım, yok o elbiseyi almalıyım, ozon tabakasını delsek ne yazar, del gitsin. Globalleşme adına,  büyük balık küçük balığı zevkle ve hunharca yedi.  

Hepimiz sorumluyuz bu salgından, hep kendimizi düşündük ve hep aman bana bir şey olmaz diye kendimizi kandırdık ama oldu işte, şimdi evden dışarı çıksak nasıl nereden bu salgını kapacağımızı bile bilemez halde aciz aciz oturuyoruz.

2020'de böyle giderse milyonlar işsiz kalacak, evsiz kalacak, bayram kutlayamayacağız, yaz gelecek ve denize giremeyeceğiz, şu an gerçekten salgın dışında bir hastalığımız olsa gideceğimiz hastanemiz yok, arkadaşım doğum yapacak 3 ay sonra, nerede nasıl yapacak bilemiyor, hastaneye gidip onu ziyaret edemeyeceğiz, neşesini paylaşamayacağız. Sevdiklerimize bir sarılıp hasret gideremeyeceğiz, annemin yada yitirdiklerimizin  mezarını bile ziyaret edemez hale geldik. Elimizden sahip olduğumuz her şey gitti, başta da özgürlüğümüz....

İçinizi sıktım bu gece ama her gün harika olmuyor, bu gerçeklerde önümüzde ve bununla başa çıkmamız gerekiyor ama nasıl olacak onu bilmiyoruz. Kısa zamanda doğru yolu bulup hepimiz daha merhametli, hakkaniyetli, empati kurabilen bireyler olabiliriz. Şimdi gene bir komplo teorisi geldi aklıma: Ocak ve şubat ayında Coca Cola reklamı empati üzerine kurulmuştu, acaba başımıza gelecekleri biliyorlardı önceden mesajı yolladılar bize,  şimdi mi farkına varacaktık???? 
Ah Hollywood vah Hollywood, her şeyi bize önceden gösterdiğin için hemen bir senaryo yazabiliyoruz. Acaba ne kadar gerçek???  Ayyy içime daral geldi. 

Bugün bir yemek yaptım bir yemek, 24 senelik evliliğimde 3 haftada üst üste bu kadar yemek yapmamıştım. Mutfağın intikamı galiba bana !!!!

Hepinize iyi geceler, tatlı rüyalar...

Tugba

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...