türkiyeevdekal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkiyeevdekal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2020 Cuma

Corona Günleri 32. Gün




Corona Günleri
Levent ve Meltem, biz de kırmızı ok ile
gösterdiğim mevkiide oturuyoruz.
Şehre hakimiz oradan.


32. Gün

32. Gün biz eskilere Mehmet Ali Birand'ın Türk TV Tarihinin en uzun soluklu haber programıdır. 1985 yılında hayatımıza girmişti. O yıllarda ayda bir kere yayınlanırdı ve bir çoğumuz o geceyi beklerdik, bir ay içinde Türkiye ve Dünya'da olup bitenlerin yorumlarını dinlemeyi. Ayda bir defa, vay be çılgınlık, bekliyormuşuz, sorgulamıyor muşuz, elimizdeki bu, ayda 1 program, şimdi her akşam farklı kanalları dolaşan insanların yorumları, ıyyyy. Ha programın jenerik müziği çok etkileyiciydi. Jeff Wayne'nin "Eve of the War". Etkileyiciydi, merak edenler googledan bulup dinleyebilirler. Ne kadar kolay değil mi şimdi. 

32. Gün Programı 1992 yılına kadar TRT'de yayımlanmış daha sonra özel kanallara geçmiş. Bence TRT!deki yılları en hit olanlardı, daha sonrakiler eh işteydi. Neden bilemem. 

Bugün sahilimiz
Bu günlerde Meltem ile 24 saat geçirince, Power Türk TV ekranda devamlı açık olduğu için Popüler Türkçe Müziklerle pek içli dışlı oldum. Bir sürü ismini bilmediğin şarkıcı var, içlerinden birinin ismini ezberleyebildim hatta şu an utube'dan açtım dinlerken yazıyorum: Zeynep Bastık. Sesi, şarkılarının sözleri, tınılar şahane, sonra biraz araştırdım, Sanatçı bir ailenin çocuğu, 26 yaşında ve sanatına sahip çıkmış, eğitimini ve kariyerini bu yolda ilerletmiş, Mustafa Sandal ile düet, Sezen Aksu, Sertap, Nükhet Duru, Yıldız Tilbe  şarkılarına coverlar yapmış ve harika yorumluyor. EN sevdiğim "Uslanmıyor Bu" şarkısı, harika, insanı mutlu ediyor. Kaliteli bir müzisyen. 

Cheese Cake 
Bugün değişik olarak Figen saçlarımı boyadı, kahve içtik, dün akşam meşhur cheesecake'imden yaptım, onu yedik. Yemek yaptım, onları da yedik. Bugün Meltoyu İlker ve Levent çıkardılar dışarı, Kuşadası'nın Atatürk heykeli vardır tepede, oraya çıkmışlar, araba girmesi yasak olan bir yerdi ama artık her yer her şey serbest. Şimdi de İlker, Mert'i dışarı çıkardı, çocuk fena hissediyorum dedi, oksijen almaya çıktılar. Şimdi iyi olarak eve döndüler. Şükür.

Bugünlük bizden bu kadar, 2 saat sonra sokağa çıkma yasağı başlıyor. Lütfen Luppo'larınızı almayı unutmayın, sigara almayın aman iğrenç şey, bırakın onu. İyi geceler...

Tugba


13 Nisan 2020 Pazartesi

Corona Günleri 28. Gün Luppo




Corona Günleri

28. Gün

Luppo


Bu haftaya Luppo ile başladık, nasıl mı? İlker ve Levent, sabah Migros'a gittiler ve haftalık alışverişimizi erkenden yaptılar. Hafta sonunun olay abur cuburundan almayı ihmal etmemişler, Luppo almışlar. Levent hemen resim çekti,  ben de insta hikayeme koydum. Bugün en fazla yorum alan hikayem olmuş. 

Sabahları artık geç kalkamıyorum nedense ama bugün iyi oldu, tekliflerim vardı, gerçek işler yaptım bir kaç saat. Meltem uyanınca kahvaltısını yaptı, giyindi, hoop arabaya attım dolaşmaya. Aman bir mutlu oldu, bir mutlu.... Sahilden dolaştık ilk olarak, orada bizim siteden arkadaşımızın minik pizzacısı var, ondan Melto'ya patates kızartması aldım, ooo Meltem mest, sürmeye devam ettim. Meltem'i gezdirmekten geçen hafta mazot harcamışız, hadi dedim Söke'ye hem yol yapalım Meltem için hem de Serkan'dan mazotumuz alalım. 

Söke, Kuşadası'na arabayla 20 dakika mesafede ve Menderes Ovası'da,  Dilek Yarımadasının eteklerine kurulmuş çoookkk eski bir kenttir. Coğrafi konum tarih boyunca önemli bir kent olmuştur. İlk yerleşim milattan önce Genç Bronz çağında başlamış, daha sonra 1390'da Osmanlı Yönetimine geçmiş, İstiklal Savaşı'ndan sonra da Aydın İline bağlanmıştır.  Zengin topraklara sahip olduğu için Söke,  gelişmiş bir kenttir. 


Söke'nin her seferinde değişik yollarından giderek şehri keşfetmeyi seviyoruz. Bu sefer çok eskiden beri beğendiğim, palmiye ağaçlarının bulunduğu Aydın Caddesi' nden geçtik. Burada hem eski iki katlı Rum evleri, hem İzmir'deki apartmanlara benzeyen 3-4 katlı binalar hem de kentsele gitmiş yeni yapılar var. Arada parklar bulunan cadde, Söke'nin en nezih bölgesi olarak  her zaman ki gibi güzeldi. 

Bankaların bulunduğu tarafa geçince manzara feci idi, neden mi tabii ki unutulan sosyal mesafe, işi olan da, olmayan da sokaklarda dolaşan çılgın bir topluluk gördük. Corona salgınını bu şekilde durdurmanın imkan ve ihtimali bulunmuyor. Söke'nin nüfusu 120.000 ve binlerce kişi dışarıdaydı bugün. Büyük illerde dışarıdaki insan miktarını düşünemiyorum.

Bu işin çözümü için, ya gerçek hasta ve ölüm sayıları açıklanacak, millet biraz korkacak ve bu iş için gerekiyorsa 1 veya 2 hafta evden çıkmayacağız, salgın durdurulmaya çalışılacak,  yada hastalıktan ve parasızlıktan öleceğiz. Böyle hafta sonu sokağa çıkma, ama hafta içi çık, dolaş, salgını yay, sonra "20 yaş altı ve 60 yaş üstü evde kalarak salgını durdurmaya çalışıyoruz" demekle olmaz, esas yayılımı sağlayan bu saatten sonra 20-60 yaş arası. Üstüne üslük ekonomik olarak giderek dibe batıyoruz ve bazılarımız hiç çıkamayacak hale gelecek bu bekleyişten, sonunda intiharlar, evsizler, işlerini kaybetmiş insanlar, iflas etmiş büyük-küçük firmalar/fabrikalar, aklını yitirmiş bir toplum haline geleceğiz. 

Bunu devletimiz niye öngörmüyor anlamak mümkün değil. Ayrıca onlar bir çok olasılığı biliyorlardır ama bize hala abuk sabuk tiyatrolar, yalanlar ile "sizi çok iyi yönetiyoruz, kıskanıyorlar bizi" diye avutmaya çalışıyorlar ama halk iflas edince kim kimi avutacak meçhul.

Bir de televizyonda göya halka moral vermek için yaptırılmış çok reklam var, bazılarına katlanamıyorum. Sizler bizler el ele falan diyorlar, eskiden sağcı solcu vardı, şimdi sizler bizler, gerçekten nefret ettim bu ayrımlarla yaşamaktan. 

Aaaaa maske alan var mı? Bize hala maske falan gelmedi, Allahtan Serkan'larda vardı, daha önceden vermişti. Bugün de mazot almaya gittiğimizde siyah nano maske verdi hepimize, herkesin baş harfini işleyeceğim üzerilerine ki karışmasın. 

Bugünlük bizden bu kadar, hımm bir şey daha,  mutfağa bugün İzo girdi ben girmedim, bezelye ve pilav vardı yemekte. Yarına düşünüyorum bakalım ne yapacağım. Bu arada kedimiz Pıtır'ın benim yerimde kesin gözü olduğu kanıtlandı, fotoğrafını çektim, bilgisayarımın oradaki sandalyeye kurulmuştu masaya geldiğim zaman, hiç istifini de bozmadı. Oradan kaldırınca hemen yanındaki diğer sandalyeye attı kendini, beni gözetliyor masa altından. :))))

Hepinize iyi geceler...



Tugba


10 Nisan 2020 Cuma

Corona Günleri 25. Gün




Corona Günleri 

25. Gün

100. GÜN

Bugün çok daraldım ve kendimi dışarı attım. Sahile doğru gittim oradan şehir içine girip ana yola çıkarken solda Enstitü Pazarı diye bir mağaza vardı, baktım önü boş hemen park ettim girdim içeri. Burası kocaman bir tuhafiye aslında, Kuşadası'nda tek. İzo, yün ve şiş alıp bir şeyler örmek istiyordu ama geç kaldığımız için bende Etamin Pano aldım iki tane iple yapılan bir de yeni bocukla yapılan çıkmış, ondan da aldım, çıktım mutlu mutlu. Yanında adliye vardı, oraya da uğradım, Meltem'in vasiliğini almak için mahkeme açmamız gerek, görevli 30 Nisana kadar kapalıyız, sonra takip edin dedi. Malum kızımız 3 Mayıs'ta 18 yaşında olacak. 

Oradan Migros alışverişi ve eve dönüş, bu kadar çok yere uğrayınca, aldıklarımı dezenfekte ettim, kendimi banyoya attım. Yoruldum walla... Banyodan sonra tartıldım, 1 kilo daha vermişim. Hem sağlıklı besleniyoruz, hiç dışarıdan yemiyoruz hem de sinirden bence kilo verdim. Neyse iyi oldu.

İzocuğumla aldıklarımı açtık, nasıl yapacağımızı planladık. Panolar bitince "Corona Günleri Hatırası" yazıp çerçeve yaptıracağız. Belki sergi yaparız evde, bir kaç tane daha yaparsak. Bu işler bizi birkaç hafta oyalar diyoruz. Haftaya havalar biraz ısınıyor, rüzgar kuzeyden gelmezse balkonda gündüzleri keyif yapabiliriz.


Bugün 100. Gün. Çin ilk olarak 31 Aralık 2019'da Corona Virüsünü dünyaya duyurdu. İlk başlarda pek de umursamadık, Çin bunun salgına döndüğünü anlayınca insanları eve kapatmasını, film izler gibi izledik. Hatta Çin'i vahşi insanlar olarak suçladık, eve insanları kapattı ve dışarıya adım atmalarına kesinlikle izin vermedi diye.

Ocak ayı böyle geçti, şubat ortalarına geldiğimizde hala işin ciddiyetinde değildik. Taaki Mart'ın ilk haftasında Avrupa'da bir takım hareketler başladı ve fuarlar yavaş yavaş iptal edildi, konserler iptal oldu, işler karışmaya başladı. İran bir anda devreye girdi ve hızlı ölümler meydana gelmeye başlayınca hepimizi ne oluyor demeye başladık. Derken hastalık İtalya'da görülmeye başlayıp her gün yüzlerce insan ölmeye başlamasıyla "Dünya Sağlık Örgütü" "Pandemiyi" önümüze koyuverdi.

Bu yüzyıl daha felaket görmemişti, ve olan oldu. Salgınla yüz yüze kaldık. 100 gündür de aşı ve ilaç bulunması için deli gibi çalışılıyor, Türkler olarak biz 4 haftadır bu işin içindeyiz, diğer ülkelere göre adaptasyonumuz iyi gibi ama en az 2 ay daha evler deyiz ne olacak bilemiyorum. 

Bugün ayrıca Kayın validem Türkan Sultanın aramızdan ayrılışının 6. ayı, zaman çabuk geçiyor, nur içinde uyusun. 

Bugünlük bizden bu kadar, hepinize iyi geceler derkennnn flaş haber yayınlandı; 2 günlük 31 ilde tüm vatandaşlara sokağa çıkma yasağı kondu. Hayırlı olsun...

Tugba

9 Nisan 2020 Perşembe

Corona Günleri 24. Gün




Corona Günleri


24. Gün


Herkese merhaba, dün gece yanlış yayın seçimine basmışım, gece yayınıma ulaşamadınız ama sabah tekrar yayınladım, neyse olur böyle şeyler, dün garip bir gündü zaten. 
Arkamda Milli Park ve deniz tabii oteller

Bugün de çok garip bir şeyle başladım güne, gene delirdi diyeceksiniz ama ne yapayım beni buluyor böyle değişik şeyler.... Geçen gece İngiltere'de yaşayan Kuzen Dilek ile konuşurken size bahsetmiştim, plates yapacaktım bağlantı kuramamıştım internet yükünden,  amaaa sabah 10'a alınca tabii ki bağlandım. Yeni moda Zoom ile tabii ki...Tam 1 saat, 5 İngiliz + Kuzen  ile plates yaptım. İngilizce olması tabii ki harikaydı benim için, ikinci ana dilimde plates yapma şerefine ulaştım hem de günler sonra spor yapmak iyi geldi walla, çok mutlu oldum sabah sabah...

Ha bu arada başımın derdi Mert gene internete girdi çünkü bu sabah canlı dersleri 9-12 arasıydı, adam peşimi bırakmıyor yok rahat... :)

Spordan sonra balkonda kahve içtim, bugün çok sakindi ortalık, hani dışarının bir sesi vardır gün içinde şehir gürültüsü, bu sabah ortalık çok sessizdi. Hava hala ayaz, buz gibi. Zaman geçtikçe "bu iş nasıl sonuçlanacak", "ne yapacağız" diye düşünmeden edemiyor insan, bir de mecburen dışarı çıkmak zorunda kalıyoruz, market alışverişi bitmiyor. Dışarıdan su alıyoruz, şişeleri siliyoruz falan ama bakalım bu süreci hastalanmadan geçirebilecek miyiz merak ediyorum. 



Sonrasında gene bir yemek furyasının ardından televizyonda İçişleri Bakanlığının 20 yaş altı ağır engelli çocukların maskeli ve sosyal mesafeyi koruyarak dışarı çıkarılabileceklerine izin verdiğini açıklayınca hoop Meltem'i kaptım arabaya attım, bu sefer Davutlar üzerinden Güzelçamlı, Milli Park girişine kadar ana yoldan gittik, 3 hafta önce size bahsettiğim pembe şeftali ağaçlarının hepsinde yapraklar çıkmış, bu sefer Kara Ova yemyeşil olmuştu. Yazı sabırsızlıkla bekliyorum, şeftali candır, çok özledim yemeği.... 

Deniz dolunaydan kaynaklı aşırı yükselmiş ve dalgalıydı. Biraz durup iyot aldık, sırasıyla İzo ve ben  denizin dibine gidip resim çektik, Meltem'i çıkaramadık  çünkü her an denize atlayabilirdi, aslında Meltem'in adını Deniz koyacaktık, son anda değiştirdik ve denizden gelen ılık rüzgar Meltem'i koyduk. ama bu çocuk deniz çocuğu, her an girmeye hazır. 

Bugünlük bizden haberler bu, hepinize iyi geceler diliyorum.

Tugba


6 Nisan 2020 Pazartesi

Corana Günleri 21. Gün




Corana Günleri

21. Gün


Bugün  haftaya çok eğlenceli başladım, sabah Kanal D'de Aşk-ı Memnu dizisi yeniden başladı. Ne alaka derseniz, o dizinin konusu ve içindeki ilişkiler bana göre değil ama daha ilk bölümde Bihter'in giydiği gri fırfırlı buluz efsaneydi, o dizideki Bihter ve Firdevs'in giydikleri zamansız kıyafetlerdi, 12 sene sonra bile hemen alıp giymek istediğiniz bir şey. O yüzden ilk bölümü seyrettikten sonra hemen PTT (Pijama, terlik ve telefon: bu açıklamayı yaptım çünkü ikinci T artık telefon Tv değil) modundan çıktım, dolabımda duran normalde işe giderken giydiğim kıyafetlerimi giydim, şıkırtılı küpelerimi taktım, sabah kahvemi içtim, kendi kendimi mutlu ettim. Mert "anne seni bugün iyi görmüyorum" dediyse de ben aldırış etmedim o halimle de Migros'a gittim, haftalık alışverişimi yapıp döndüm. 

Bu sabah sosyal medyamı açtım ve Polonya'da yaşayan Savaş "artık bizden de bahsetsen iyi olur" dedi, Amerika'da yaşayan Nuray "yazılarına devam et, bizlere iyi geliyorsun" dedi, hal böyle olunca bende bugün sizlerden bahsetmek istiyorum:

21 gündür yazıyorum ve bu yazıların "salgın yaşayan bir aile" olarak bize hatıra kalmasını istiyorum. Tabii inşallah yakalanmadan atlatırız. Ayrıca her akşam konuları toparlayıp yazmak, günü sonlandırmak için iyi geliyor. 

Polonyalı Savaş ve Ailesi 2 sene önce taşındılar bizi buralarda bırakıp, ayrılınca çok üzüldük ama ilk İstanbul'u terk eden bizdik, onlar bizden sonra göçtüler. Savaş bizim karantinada evde kalmamızı sağlayan itici gücümüz, ben yada İlker fazla çıkarsak hemen oralardan "yeter oturun oturduğunuz yerde" deyip bir tekmil yolluyor. Ayrıca gün içinde bunu saydım, bizim Arıcıs&Seçkiners grubumuza 7 ila 10 adet video ve onların yanında da "dikkatli olun, çıkmayın, kendinize gelin" gibi mesajlar yollayarak bizi kontrol ediyor. Şikayetçi miyiz tabii ki hayır. Bize güç veriyorlar, çok bunaldığımızda kendimize gelmemizi sağlıyorlar, Seçkiners'lere çok teşekkürler. 

Bizim nesil, bizden önceki nesil ve annelerimiz sosyal medyaya sonradan adapte olan bir nesiliz, çocuklarımız bununla doğdu. Bu nesiller inanılmazı başarıyorlar ve genç nesil "siz ne anlarsınız" falan diyor ya yok öyle bir şey,  beni takip edenlerin arasında annemin en yakın arkadaşları var ve hepsi de sosyal medyayı çok iyi kullanıyorlar, Başta Melek Teyze, Amerika'dan Nilgün Teyze, Atacan Teyze, Bilun TeyzeMine Teyze, ilk günden beri sıkı takipteler ve moralimin iyi olmadığı günlerde hemen yazıları ile bana güç veriyorlar. Çok teşekkür ediyorum onlara...

Bir de kendi akranlarım var, onların da desteği ayrı oluyor. Bazen güldürüyorlar beni bazen düşündürüyorlar, ama sevdiklerinle, seni anlayanlarla hayatı paylaşmak bana iyi geliyor. Hepinizin ismini yazamıyorum ama hepinize teşekkür ediyorum.  

Nazara inanmıyorum, umurumda bile değil, hayat sevinçleri ve hüzünleri paylaştıkça yaşanabilir halde tutuyor kendini, hep mutlu da olamazsınız hep hüzünlü de, ikisi de kararında olmalı ve gerçek dostlar ikisini de ayırt etmeli ve birbirine destek vermeli diye düşünüyorum. 

İlker'in kadim dostu Özcan'la her gün konuşur olduk, fark ettik ki çocuklardan önce her gün beraber bir şeyler yapardık, gülmekten koltuktan düşerdik, hiçbir şey için fazla düşünmezdik, olursa olur olmazsa olmazdı, ne zaman ki çocuklarımız oldu, hayat şartları  çok değişmeye başladı, işe gitmek, para kazanmak, kazandıklarınla çocuklar için iyi bir özel okul, iyi bir çevre sağlamak için deli gibi çırpınmaya başlayınca, kendimizi unuttuğumuzu şimdi farkına vardık. Artık eskisi gibi içten, koltuktan düşecek kadar gülemiyoruz. Üzerimizde o kadar yük var ki gülerken bile beynimiz onları hiç unutturmuyor ve neşemizi sınırlandırıyor. Özcan ve  Rukiye ile artık dilediğimiz gibi tekrardan görüşmeye, dilediğimiz zaman görüşmeye, kahkaha atmaya karar verdik. Kendimize yeniden şans veriyoruz tekrardan. 

Tabii benim minik kuzularımı unutmamam gerek, Selen ve Sinan, her gün Corona Günlerini okuyorlar, bana çizdiği resmi bile yolladı Selen, Sinan Casa de Papel'in meşhur müziği Çav Bella konseri verdi. Hayat dediğim gibi paylaştıkça güzel. Hatta yazıma ara verip canlı telefonla bağlandım Banu'lara, Selen'imi gördüm mutlu oldum. 

Bu akşam benden bu kadar, hepinize iyi geceler...


Tugba

5 Nisan 2020 Pazar

Corona Günleri 20. Gün




Corona Günleri

20. Gün


Stay At Home Kupalarımız
www.arctimo.com adresinde
Biz tam 20 gündür evdeyiz sadece markete, ofise ve Meltem'i arabayla dolaştırmak için dışarı çıktık o da çok kısa süreliydi. Cumadan beri hiç çıkmadık, şimdi Meltem'inde çıkması yasak, önümüzdeki hafta çıkabilecek miyiz bilemiyorum. Mert'e seni mahalle içinde çıkarırım dedim bugün, "anne ne kadar cezası var biliyor musun? Unut bunu" dedi. O bile ümidini yitirmiş. 

Bugün geç kalktık, öğleden sonraya kadar çok yağmur yağdı, üstüne bi de artık kimsenin ilgilenmediği ama son yıllarda ülkemizi etkisi altına alan tozlar gene gelmiş, camlar çamur içinde kaldı, ön balkonda sehpalar toz içinde kalmış, normalde gram toz olmazdı, çok sinir oldummm....

Öğleden sonra hafif yemek yedik akşama da yeşil mercimekli bulgur pilavı ve salata ile bu günü geçirdik ama önümüzdeki hafta için plan yapmak gerek, bu gece tariflerime bi bakacağım.

Yarından itibaren biraz ofise gidip çalışmak istiyorum ama internet sıkıntımız var yarın olunca havaya göre karar vereceğiz ayrıca yarın Kanal D'de Aşkı Memnu başlayacak, onu seyretmekte çok cazip geliyor. Nostaljiiii, 10 sene olmuş seyredeli. 

Zaman aslında şimdiye kadar çok hızlı geçti. Hem farkındaydık hem değildik, şimdi "evde kalsak neler yapardık" diye konuştuğumuz zamanı yakalamış olduk, evde güzel şeyler yapabiliriz, hem online olmak yerine günün bi kısmına kütüphanede bekleyen kitapları okuyarak geçirebiliriz. Kendimize bir hobi bulabiliriz. Hep yapmak istediğimiz ama vakitsizlikten yapamadığımız bir şeyi hobi olarak hayata geçirebiliriz. 

Bu gecelik benden bu kadar, umarım dün ki yazımda sizleri sıkmamışımdır. Yarın bana dün gece gelen bir mail var, onun içindeki yorumları size derleyip paylaşacağım. Sevgiler

Tugba

4 Nisan 2020 Cumartesi

Corona Günleri 19. Gün



Corona Günleri

19. Gün


Corona Günleri giderek sevimsizleşmeye başladı, geç kalk, bir şeyler atıştır, kahve iç, yemek yap, telefonla görüş, sonra yaptığın tüm yemekler yensin bitsin, çay iç, tatlı ye, Netflix seyret yat. 

Tabii ki bulunduğumuz duruma şükrediyorum, çok kötü durumda olanlar var ama elimde de değil, biz de insanız. Mesela Mert gece gündüz kavramını kaybetti ve bizi hiç dinlemiyor, "yapacak bir şey yok karışmayın" diyor. Haksız mı? Haklı... Ne diyeyim çocuğa, dersler okul gibi olmuyor, okul başka evde olmak başka, ha yeni düzen diyeceksiniz ama bu çocuklar bu düzende yetişmedi ki, şimdi onları bu düzene pat diye alıştırmak kolay olsun, hele bi de ucunda gerçek sınav olmayınca, kimin umurunda, ne gerek var? Okul konusunda oynatmaya az kaldı. Ben şahsi olarak kalben üzülüyorum eğitimin ne hale geldiğini görmeye ve çocukların en değerli zamanlarının bu şekilde uçup gitmesine....

Tabii bu salgına kim neden oldu dersek her şekilde insanoğlu neden oldu. Elimizdeki güzelliklere sahip çıkamadık, Hırslarımız her şeyin önüne geçti. Yaşamın ne kadar güzel bir şey olduğunu unuttuk ve yok o parayı kazanmalıyım, yok o elbiseyi almalıyım, ozon tabakasını delsek ne yazar, del gitsin. Globalleşme adına,  büyük balık küçük balığı zevkle ve hunharca yedi.  

Hepimiz sorumluyuz bu salgından, hep kendimizi düşündük ve hep aman bana bir şey olmaz diye kendimizi kandırdık ama oldu işte, şimdi evden dışarı çıksak nasıl nereden bu salgını kapacağımızı bile bilemez halde aciz aciz oturuyoruz.

2020'de böyle giderse milyonlar işsiz kalacak, evsiz kalacak, bayram kutlayamayacağız, yaz gelecek ve denize giremeyeceğiz, şu an gerçekten salgın dışında bir hastalığımız olsa gideceğimiz hastanemiz yok, arkadaşım doğum yapacak 3 ay sonra, nerede nasıl yapacak bilemiyor, hastaneye gidip onu ziyaret edemeyeceğiz, neşesini paylaşamayacağız. Sevdiklerimize bir sarılıp hasret gideremeyeceğiz, annemin yada yitirdiklerimizin  mezarını bile ziyaret edemez hale geldik. Elimizden sahip olduğumuz her şey gitti, başta da özgürlüğümüz....

İçinizi sıktım bu gece ama her gün harika olmuyor, bu gerçeklerde önümüzde ve bununla başa çıkmamız gerekiyor ama nasıl olacak onu bilmiyoruz. Kısa zamanda doğru yolu bulup hepimiz daha merhametli, hakkaniyetli, empati kurabilen bireyler olabiliriz. Şimdi gene bir komplo teorisi geldi aklıma: Ocak ve şubat ayında Coca Cola reklamı empati üzerine kurulmuştu, acaba başımıza gelecekleri biliyorlardı önceden mesajı yolladılar bize,  şimdi mi farkına varacaktık???? 
Ah Hollywood vah Hollywood, her şeyi bize önceden gösterdiğin için hemen bir senaryo yazabiliyoruz. Acaba ne kadar gerçek???  Ayyy içime daral geldi. 

Bugün bir yemek yaptım bir yemek, 24 senelik evliliğimde 3 haftada üst üste bu kadar yemek yapmamıştım. Mutfağın intikamı galiba bana !!!!

Hepinize iyi geceler, tatlı rüyalar...

Tugba

2 Nisan 2020 Perşembe

Corona Günleri 17. Gün




Corona Günleri

17. Gün

18'e 1 ay kala.... 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü...

Otizmli çocukların farkında mıyız? Özürlü yada engelli çocuklarımızın farkında mıyız? Bence geçenlerdeki yazımda belirttiğim gibi "harika çocuklar" yetiştirme çabasında olduğumuz için onlardan farklı çocuklara "farkında olmamaya" çalışıyoruz. Nedeni: Harika çocuklarımızın ruh sağlığı bozulmasın diye... Hadi canım diyebilirsiniz ama biz bu serüvenin içinde bu tavırlarla çok karşılaştık. Artık alıştığımız için çok da umurumuzda değil, eskiden üzülüyorduk tabii ki... 

5 ay önceki yazıma kaldığım yerden devam edeyim: Yıl 2006, Fenerbahçe'deki ev artık dar gelmeye başlamıştı, 2 çocuk, minnak odalar, annemin hemen karşı apartmanı ama gene de bize bir daral geldi. Bir akşam işten geldim annemden çocukları alacağım, salonda cam kenarının önündeki koltukta mavi gözlü, kırmızı yanaklı hafif toplu bi hanım oturuyor. Annem bana döndü ve "Gül artık bizim" dedi. Ben "nasıl yani anne çıldırdın galiba" dedim. Gül'ün teyzesi Cansen Teyzelerin bir akrabasına bakıyormuş, Biz 
de günlük gelen Fatma var ama Fatma saat 5'te gitmek istiyor haliyle Ümraniye'ye gitmek 2 saat, eee ben Merter'den gelemiyorum 5'te, annem bakıyor ama iki bebek zor tabii ki, annem çocukları ve Gül'ü elime verdi, hadi evinize deyip bizi sepetledi tabiri caizse. 


Gül, Batum Gürcistan'dan gelmişti ve daha ilk günden o gülen yüzü ile bebeklerime sevgi ile bakışı, Fatma ile Türkçe geliştirmeleri, annemin O'na da Türk yemeklerini öğretmesiyle harika bir 3 ay geçirdik. Derken bir cumartesi salonda otururken Gül'ün telefonu çaldı arayan kızı idi, Sophy o zaman 16 yaşındaydı ve annesine "babasının iş bulduğunu ve hemen Batum'a dönmesi gerektiğini" söyledi. Ben tabii şaşırdım kaldım, zaten o geldikten sonra geçirdiğimiz 3 ay gerçek olamayacak kadar iyiydi, rüya sona erdi. Ertesi sabah giderken bana Gül, "gidiyorum ama sana benden çok daha iyi birini göndereceğim, haftaya pazar sende" dedi, helalleştik ve gitti. 

Bir hafta sonra pazar sabahı Gül'ün Teyzesi İzo ile birlikte dönmüştü, ben de Bostancı'ya gidip İzo'yu alıp eve getirdim. Herkes O'na çok güveniyordu, Teyze'de" İzo Türkçe bilmiyor ama öğrenir öğrenir merak etme" dedi ve gitti. Eve geldik İzo bana bakıyor ben O'na, İzo o gün çok ürkek, boynunda vefat eden kızının resminin olduğu bir madalyon, elinde bir çanta ile hala gözümün önünde...Bir kaç gün geçtikten sonra gerçekten İzo akıllı kadın, eve alışmaya başladı, tabii Fatma gün içinde ne yapması gerektiğini anlatıyor, annem arada gelip İzo'nun Türkçe bildiğini sanıp kadıncağıza bir şeyler söyleyip eve giderdi. Akşamları İlker O'na rusça türkçe sözlük aldı ve önemli kelimeleri yazdı, İzo Rusça sözlükten onları çevirdi ve yavaş yavaş Türkçe kelimeleri öğrenmeye başladı. 

1 ay sonra İş Bankası Bloklarına taşınınca hepimiz çok rahatladık. Herkesin kendi odası oldu, salon tamamen çocuklar için düzenlendi, salıncaklar, trambolin, oyuncaklar, zaten biz sabah işe gidip akşam geldiğimiz için salonun onlara ait olması iyi geliyordu. Yazın Kuşadası'na yazlığa gittiğimizde İzo daha iyi Türkçe anlar olmuştu. Tam 14 senedir İzo ile artık aile olduk.  Hatta O'na İzo Türk diyorum, İzo mükemmel Türkçe konuşur oldu, hatta Türkçe gazete, roman okuyabilecek kadar iyi biliyor. Türkçe deyimleri bile kullanabiliyor. Akıllı Kadın. Gül ile hala görüşüyoruz, İzo Gül'den daha mı iyi? Evet çok iyi bir insan, O'nun kadar merhametli kimse olamaz.

Fakat 4 yaşına gelen Meltem'e sağladığımız konfor iyi gelmedi. Gündüzleri Feneryolu'nda Rahmetli Ülker Yaşin'e bireysel terapiye gidiyordu, Fatma deli gibi onunla oynuyordu ama Meltem giderek içine kapandı ve geceleri artık hem O'nun için hem bizim için felakete dönmüştü. Uyku saati gelince Meltem ağlamaya başlıyor, tavanlara bakıp halüsinasyonlar görüyor ve sabaha kadar ağlamaya devam ediyordu. İzo, İlker ve ben dönüşümlü olarak vardiya şeklinde Meltem'e bakıyorduk, sabah olunca hiçbir şey olmamış gibi biz işe, İzo'da günlük işlerine dönüyordu. Bu işten en fazla zarar gören İlker oldu, bize kıyamadığı için, uykusu da az olduğu için bazı geceler hep O bakıyor, sabahta işe gidiyordu. Bazı geceler Bağdat Caddesinde dolaşmaya çıkarlardı, kaç kere kendini kırmızı ışıkta uyurken arkadan gelen aracın kornasına irkilerek uyandığını bilir. Bilirsiniz bebekler arabadayken çok güzel uyur ama arabadan eve çıkarınca tekrar sil baştan uyanırlar. Sonunda şeker ve kalp hastası oldu.

Melten 6 ay nerdeyse hiç uyumadı, 72 saat ayakta gezindiğini biliriz. Bu arada kaç tane doktora gittik hatırlamıyorum ama piyasadaki ünlülerin hepsini dolaştık ama bi çözüm bulamıyorlardı, teşhis koyamıyorlardı, feciydiler hepsi, sadece 300, 500, 700.-TL ( O Zamanlar normal ücret 150-200 TL idi)  her bir vizite para ödediğimizi hatırlıyorum hatta randevu 10 dakika uzadı diye fark alan doktora bile rastladık. 

Bir gün şirkette otururken Gül Hanım geldi ve "ne yapalım böyle olmaz" dedi. Gül Hanımın ablası da Çapa Tıp Fakültesinde hemşire, yeni bir doktor bulalım dedim, ertesi gün ablası aradı ve "Tuğba Hanım Nişantaşı doktoru mu olsun yoksa Çapa tarafından mı olsun" dedi. Ben "aman dedim sosyetik doktor istemiyorum aksine bu işte daha vicdanlı ve kendini buna adamış bir doktor isterim" dedim. Sonuç bizi Doç.Dr. Osman Abalı ile buluşturdu. Osman Bey benim yaşımda, Çapa'da iyi bir doktor ve kendini bu çocuklara adamış ayrıca bu çocukların ve normal çocukların gelişimlerine katkıda bulunmak için kitaplar yazan sessiz sakin bir doktordu. Meltem'e bir baktı, geçmişini öğrendi ve tek sorduğu soru, "EEG Çekildi mi?"  2 yaşında çekilmişti ama pek bi şey ifade etmemişti. Ertesi gün bin bir güçlükle Meltem'in EEG'si çekilince beyin dalgalarının darmadağın olduğunu gördük ve bunun sonunda epilepsi teşhisi aldı, o gün verdiği ilaç ile Meltem kendini toparlamaya başladı çok şükür ama Osman Bey Çocuk Psikiyatrı ve bizim Çocuk Nörolojisine gitmemizi istedi. Çocuk Nöroluğu çok yok ve biz zaten en popülerlerine gittik, tık yok hiçbirinde, ne yapacaktık?

O günlerde Meltem devamlı ateşleniyor, yada muzurluklarından mesela bir akşam elini fırına sokup yaktığı için biz de kendimize Yeditepe Üniversitesi hastanesini belledik, hoop acilindeyiz. Çocuk doktorumuz Rahmetli Suat bey Meltem'e çok iyi bakıyordu, bu teşhis konulunca bizi Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl'e yönlendirdi. Canan Hanım çok yoğundu, randevuya gittik, çokk bekledik ama sonunda Meltem 5 yaşında ve kadıncağızın her halde en küçük hastası oluverdi, Canan Hanım dozajlarını ayarladı ve biz 3 ayda bir EEG çektirerek Meltem'in uykularını kontrol altına aldık. 

2008 Şubat ayında Meltem çok ateşlendi ve Özel Çocuk Doktorumuz Alpdoğan Bey'e götürdük, Meltem'in hemen akciğer röntgenini istedi ve gene bizi hooppp Yeditepe'ye gönderdi, Meltem zatürre olmuş, 7 gün hastanede yattık, 12 saatlik vardiyalarla ben ve İzo gece, İlker ile Esen Abla gündüz Meltem'e bakıyorduk. Hastane, mükemmel bir tedavi ile Meltem'i iyi etti ama biz gene bittik yorgunluktan.

O yıl bize gene iyi gelmedi ve haziran ayında ağır metal testi yapılmasını istedi Çapa'daki doktorumuz, yapılan testte ağır metal birikimi olduğu tespit edildi Meltem'de, e ne yapacaktık? "Şelasyon tedavisi" dediler, bunun ilacı "Ankara Hıfzısıhadan" geliyor ve ara yoğun bakımda yatılarak tedavi uygulanıyor. Amanın, bir tek de Çapa'da yapılıyor. Neyse Banu'nun kayınvalidesi Prof. Dr. Günay Saner, orada bize bir oda ayarladı, tam gidecektik, hastaneden biri aradı ve "gelmeyin, Ankara'dan ilaçlarınız gelsin sizi arayacağız öyle yatış yapın" dedi. Ertesi gün öğleyin arandık ve hastaneye doğru yola çıktık. Çapa zaten içler acısıydı, sora sora Yoğun bakım ünitesini ve bizi arayan kişiyi bulduk, tam içeri giriyorduk ki bir bebek vefat etmiş, aile yerlerde ağlıyor, kriz geçiriyordu. Biz tabii şok. Odaya geçtik, odada sadece sefil bir yatak, iğrenç bir koltuk var o kadar, amanin yastık bile yok. Ben yanımda çarşaf götürmüştüm ama yastık gelmemişti aklıma, hemen Gül Hanım arandı ve yastık, çarşaf, pike alıp getirmesini istedik. 

O sırada ben, İzo ve İlker varız tabii Meltem, adını hiç unutmadığım Demet diye egosu tavan ama aşağılık kompleksli bir doktor geldi odaya, bize baktı ve "kaç kişisiniz bu odada, siz kendinizi kim zannediyorsunuz bu odayı 1 gün önce ayırtıp bugün teşrifte bulunuyorsunuz demez mi?" Ben orada kadına girecektim, ya sabır Günay Hoca var arada, "Doktor Hanım biz Günay Hocanın hastasıyız, kızımız ağır engelli ve en az 2 kişi olmalıyız yanında serumu söküp atmasın diye, şimdi geldik, siz ne diyorsunuz" diye kibarca çıkıştım. Doktorun Meltem'in hastalığını ve niye orada olduğumuzu anladığını zannetmiyorum. Hala gözümün önünde yazarken, neyse hanımefendi gitti ve bir daha gelmedi ama her sabah güvenliğe "niye odada iki kişi olmamız gerektiğini 5 gün boyunca tekmil verdik." Meltem her dört saatte bir özel iğne oluyordu, o iğne kalbinin durmasına sebep olabileceği için ara yoğun bakımda yatıyorduk ayrıca 24 saate serumla vücudu arındırılıyordu. 

Gece serum makinasını almaya çalışan hademeler, arada ağırlaşan bebeklerin ailelerinin feryatları, haziran ayı olmasına karşın sabah karşı odanın soğuması, hastanenin şartlarının, tuvalet gibi feci olması, çok kötüydü. Sonunda ben son gece hastalandım. Bittim. 5 günün sonunda Meltem iyiydi ama biz kötüydük. Bunlar tabii birikti yıllar içinde. 

Bugün çok baydım sizi, biz Ağır engelli ailelerin hikayesi bitmez, yarın devam edeyim, inanın yoruldum. 

Sabah çok yağmur yağdı ama şimdi güneşimiz var. Dün demiştim Kuşadası'nda güneş çıkar diye ama hem rüzgarlı hem de çok soğuk... Sakin bir gün geçiriyoruz, evdeyiz. Hepimize kolay gelsin.

Sevgiler

Tugba


1 Nisan 2020 Çarşamba

Corona Günleri 16. Gün




Corona Günleri 

16. Gün

1 Nisannnn

Bugün hava güneşli ama serindi, zaten gece yarısından sonra yağmur veriyor ve hava 6 gün yağmurlu, Kuşadası'na güveniyorum, hep kapalı geçmez, arada güneş yüzünü gösterir diye düşünüyorum. 

Aaaaa esas unutuyorum bugün 1 Nisan, küçükken okulda, evde şaka yapmak için senaryolar oluştururduk, kendi çapımızda eğlenirdik. Benim kafa çok gidik galiba dün gece Özcan ile Rukiye bana kumpas kurup şaka yaptılar ben de bayağa kandım, sabahta bizim Ailecek what'sapp grubumuza Banu "birisi corona virüsünden hastaneye kaldırılmış" yazınca hemen sosyal medya, gazete araştırdım, bulamadım, anlık sevinç yaşamış oldum çünkü "1 Nisannn"  diye mesaj attı. Neyse gene kendi çapımızda eğlendik. 

Genel olarak sakin bir gün yaşadık. Mert'in online dersleri, öğretmenlerle görüşmeler, evde temizlik, bir ara Meltem firar etmiş, kapı kilidini unutmuşuz, 3. kattan topladım.  Pıtır Hanım evin her yerinde, bugün güzel bi halini yakaladım çektim fotosunu. Şimdi hava iyice serinledi, yazımı yazıp, dizi attırıp uyuyacağım. Biz 16 gündür evdeyiz ama millet maşallah dışarıda, maskesiz, eldivensiz. Bu işin önüne nasıl geçeceğiz bilemedim hele bugün İstanbul'un en kötü durumda olduğunu görünce...


Birazda güzel şeylerden bahsedelim:

Dün Sevgili Berrin,  bana Koç Grubu çalışanlarının kullandığı Koç Akademi uygulamasını artık herkese açtığını söyledi. Ben de hemen portala girdim ve biraz gezindim. Aile, Bilişim Teknolojileri, Hobi, Kişisel Gelişim, Sağlık ve Yaşam başlıklardan oluşan 5 ana bölümden oluşuyor.  Altında her konu ile ilgili alt konular var, bunlar  5-7 dakikalık videolardan oluşmuş, ilginizi çeken videoyu yükleyip izleyebiliyorsunuz. İçerikler iyi düşünülmüş ve kaliteli, arzu edenler gün içinde bakabilirler. 

Bugün enerjimiz düşüktü, yarın daha iyi bir gün olması dileğiyle, hepinize iyi geceler.

Tugba

31 Mart 2020 Salı

Corona Günleri 15. Gün




Corona Günleri 

15. Gün


Evettt , dün yazımda belirtmiştim bugün televizyona çıkacağım diye, tabii ki çıktım. Sabah 10:30'da Kanal D'de yayınlanan "Neler oluyor hayatta?" programında sizden gelenler bölümünde ilk olarak benim videom yayınlandı. Sevgili Rüya'ya çok teşekkür ediyorum. Günümüz şenlendi, beni ulusal televizyonda görüp arayanlara ve instadan selam söyleyenlere de teşekkür ederim. Çalışıyor olsaydım böyle birşey yapamayacaktım, evde de kimse seyredip beni arayamayacaktı. Bugünlerin kıymetini bilelim. :)

Öğleden sonra Meltem, İzo ve ben araba ile kendimizi dışarı attık. Ben kaç gündür çıkmamıştım, iyi geldi. Söke'ye doğru rotamızı çevirdik. Bu sefer Söke'nin tepelerindeki minik köylerin içinden geçtik, yurdum insanı çok ilginç, 3 katlı apartman yapmış yanında keçi, inek otlatıyor, ahırlar var. Yolda jandarma durdurdu, İzo'ya "65 yaş üstü müsünüz" diye sorunca İzo çıldırdı:) Güzel mekanlardan geçtik, daha sonra Prene'ye doğru yolumuza devam ettik. Harika bir doğa var oralarda, ekilmiş yada ekilmeye hazırlanan tarlalar, bahçeler, minik çırçır fabrikaları, tohum üretme fabrikaları, arada Pirene ve Milet Ören yerlerini geçtikten sonra kendimizi Didim de bulduk. Didim'e çok küçükken gitmiştik, pek sevmemiştim gene pek sevemedim. Denizin kenarındasın ama denizi görmüyorsun. Sevenlere saygı duyuyorum ama bana göre bir yerleşim yeri değil. 

Akşam üzeri Dusburg Almanya'da oturan arkadaşımız Mirko ile konuştuk. Adam evinin bahçesinde oturmuş bir yandan bilgisayarında işlerine bakıyor bir yandan da şarabını yudumluyordu. 3 hafta her şey kapalıymış, devlet firmalara ve vatandaşlarına mantıklı yardımlar yaptıkları için çok rahattı, bize normal zamanda çok vergi verdiklerini ama bu salgında devlet tüm vatandaşlarına sahip çıktığını ve rahat bir şekilde salgını atlatmalarını sağlıyormuş. Devlet var, iban var. Bi de hala bu ibana inanan insancıklarımız var.  Ah ah Türkiye, içimize dönsek, tarım ve üretimi arttırsak, kıskanılacak ülke oluruz ama millet şimdi bi tarafıyla gülüyor. Ben de Alman arkadaşıma biz de çok rahatız, her şeyimiz yeterli, rahat bi şekilde salgından kurtulacağız demek isterdim. Görüşmemizden sonra başım tuttu walla, hepimize kolaylık verin Allah, işimiz zor.

Şimdilik benden bu kadar, hepiniz iyi olun, mutlu olun, ne olursa olsun.

Sevgiler

Tugba

29 Mart 2020 Pazar




Corona Günleri

13. Gün

Kilo Almayacağız.


Pazar günleri bizim evde genelde zor geçen bir gündür. Tüm ev sakinleri evde olunca yemeleri, içmeleri bitmez, her odadan biri çıkar, kavga dövüş olmaz ama stresli olur. Şimdi 13 gündür her günü pazar gibi yaşıyoruz ancak hepimiz daha bi anlayışlı, daha bi sakiniz. Tek olayımız bu karantinaya ne kadar devam edeceğiz diye merak etmemiz, acaba coronaya yakalanacak mıyız? diye endişelenmekten başka bi düşüncemiz yok. 

Bugün herkes ayrı takıldı, bir ara Meltem!i araba ile gezdirmeye çıkardı İlker ve Levent, ben 2 saat Mert ile üniversite deneme sınavı çözdüm hatta sınav sonunda seneye ben de mi sınava girsem diye düşünmedim değil.:) Şimdi gene köşelerimize çekildik, kimimiz TV'deyiz kimimiz sosyal medyada takılıyoruz. Meltem deli fişek ortada, oradan oraya dolaşıp duruyor.

Dün ki yazıma sevgili Aylin, bana dönüş yaptı ve online olarak ailelere atölyeler yaptığını söyledi. Aylin, Mert'in Eyüboğlu Kolejinden Perin'in ablası, ODTÜ Psikolojiyi bitirdi ve artık çalışıyor. Haftada üç gün 4'er kişilik gruplardan oluşan annelerle görüntülü bir araya gelip duygusal düzenleme başta olmak üzere, kişisel farkındalığı ve iyi olma halini arttıran psikolojik egzersizlerden ve soru cevaptan oluşan grup paylaşımı ve sohbet kısmından oluşan 1 saatlik atölye gerçekleştirecek ve bunu Aylin sosyal sorumluluk olarak ücretsiz yapacak. Bu çok güzel bir aktivite ve ihtiyacı olan annelerin katılması gereken bir şey, eskiden bi kanı vardı ve millet psikoloğa gideni ayıplar ve deli bu derdi. Günümüzde bence psikolojik desteği inkar edenler deli, bu kadar etrafımızda olup biten ile başa çıkmak neredeyse imkansız. Uzman tavsiyesi almak her zaman sizi öne götürür, almamak dibe çeker.
Aylin'nin instagram hesabı:  psikologaylinevrankaya, yaptığı işlerin tamamını orada bulabilirsiniz. Ayrıca Aylin'ninde bloğu var: aylinevrankaya.blogspot.com adresinden takip edebilirsiniz. Kolay gelsin... (Bu arada bu reklam değildir, dün ki yazıma istinaden Aylin destek vermek istedi ben de sizlere O'ndan haberdar ettim, yanlış anlaşılmasın)

Yarın yeni bir hafta, bakalım bu hafta bize neler gösterecek? Unutmayın PTT olmuyoruz, her gün yeni bir kıyafet giyiyoruz, artık online derslerde başlıyor, çocukların ders saatlerini takip edip yemek ve sıvı ikmallerini yapacağız. Sıkılanları bi tur araba ile dolaştırabiliriz ama sokakta yürümek yasak. Kilolarımıza dikkat edeceğiz, artık hepimiz egzersiz videosu açıp tekrar yapabiliriz. Kilo almayacağız, bu haftanın mottosu bu olsun. 

İyi akşamlar hepinize

Tugba 

28 Mart 2020 Cumartesi

Corona Günleri 12. Gün




Corona Günleri

12. Gün


Sokağa Çıkma Yasağı, Şu an Biz ve Hatırlayanlara 12 Eylül


90'lar, annemle Bodrum'dayız,
annemin dibindeydik biz gençken de,
öyle başı buyrukluk yoktu
Bizim evde 12. gün ama birçok kişi de 15 günü geçmiş durumda ve hepimizde bir çöküş olmaya başladı, bu çok normal bence, evler kalabalık, evden eğitime uğraşan veli ve öğrenciler, yaşlılar, gençler, hatta evde beslediğimiz hayvanlarımız bile bu duruma geçiş sağlamaya çalışıyor.

Bugün aklıma 12 Eylül ihtilali ve sokağa çıkma yasağı geldi. Hatta 12 Eylül akşam üzerine doğru Feneryolu'ndaki evimizde babam eve erken gelmişti, Banu ve ben odamızda oynuyorduk, babamda koridorda bize bakıyordu annem koşarak içeriden geldi ve "Başbakan tutuklanmış, tüylerim diken diken oldu" diye babama bu haberi verdi, ikisi de çok heyecanlanmışlardı çünkü ortamdan bezmişlerdi artık, sabahları babamın Renault 12 otomobilinin altına "acaba bomba koymuşlar mı" diye kapıcımızla birlikte kontrol ettiklerini 8 yaşımda olmama rağmen çok net hatırlıyorum. İkisinin gözünde acaba bu durumdan kurtulacak mıyız? İşimiz ne olacak? Geleceğimiz ne olacak? endişelerini unutamam. Daha sonra kaç gün sokağa çıkamadık hatırlamıyorum. Okullar geç mi açıldı hiç bir kayıt yok, tek hatırladığım Gece 12'de yasak başlıyordu sabah sona eriyordu. 2 yıl sürdü bu yasak daha sonra tekrar parlamenterler sisteme geçiş oldu bugünlere geldik. 

Niye bunları anlattım, 78-80 yılları zor yıllardı, yazın bahçede oynamak için dışarı çıkmak isterdik. Annem çoğu zaman izin vermezdi, 80'e kadar Kalamış'taki Alp Apartmanı'n daydık, arka balkona annem leğen çıkarır içinde oynardık Banu ile, annem ne derse onu yapardık. Ne bi şey için tuttururduk, ne niye dışarıda oynayamıyoruz diye kendimizi yerlere atardık. Evimizde televizyonda vardı, Çizgi filmleri seyrederdik, günü bitirirdik. O zaman taşkınlık, aşırılık, doyumsuzluk yoktu. Her şey kararındaydı. Annemizin bir bakışıyla toparlanıp giderdik odamıza, o bakışlara da çok maruz kalmak istemezdik. 

82'den sonra Türkiye dünya ile entegre olmaya başlaması ile kapitalizmin ülkemizi ele geçirmeye başlamasıyla yavaş yavaş ipin ucu kaçmaya başladı. Dallas Dizisi gibi dizilerle lüks yaşamlar, tüketim, içki, sigara her şey ülkemize pompalandı. 70'li senelerde doğan bizler, evlenip çocuklarımız olunca da lüks tüketim ürünlerine, bebek bezleri, mamalar, kıyafetler gibi her şeye ulaşır olduk ve nedense hepimiz mükemmel çocuklar yetiştireceğiz hallerine büründük. Son 15 sene de her şey iyi gibi gözükse de kazandığımızdan daha fazlasını harcama eğilimiz arttı, kendimize almadığımız yada alamadığımız her şeyi çocuklara almaya başladık. Sonuç çocuklarımız için sahip oldukları gayet normal gelmeye başladı, istedikleri her şeyi yaptığımız için şu içinde bulunduğumuz günlere bizler katlanabiliyoruz ama çocuklarımız "niye evdeyiz" dışarı çıkmak istiyorum" çok sıkıldım" "yeter" "evden kaçan ergenler" yakınmalarıyla bizi yıpratma çabasındalar. Hangi arkadaşımla konuşsam en küçükten en büyüğe anneler de tükenmişlik başlamış durumda, işin içinden çıkılmaz halde durum.

Bu karantina Mayıs ayına kadar gidecek ve biz çocuklarımızı bu yeni yaşam şekline alıştırabilecek miyiz yoksa hep birlikte kafayı mı yiyeceğiz bilemiyorum. Yorumlarınızı bekliyorum, ne yapalım da onları ikna edelim bazen kurallara uyarak yaşamalılar, her şeyi isteyip hemen tüketmelerinin uygun olmadığını nasıl öğreteceğiz yada çok mu geç kaldık, yazın tartışalım.

Yağmurlar başladı, evdeyiz, biraz da korku sardı vakalar arttıkça, evdekalalım salgını durduralım.

Herkese iyi geceler...

Tugba


25 Mart 2020 Çarşamba

Corona Günleri 9. Gün





Corona Günleri

9. Gün


Artık bende günler karışmaya başladı, bir film vardı eskiden Bill Murray ve Andie MacDowell'in baş rolünde oynadığı Groundhog Day diye "Bir hava durumu çalışanı, aynı günü, tekrar tekrar yaşamakta olduğunu açıklar ve film devam ediyordu" Sonunu hatırlamıyorum ama biz de uyanıyoruz, kahvaltı, kahve, telefon görüşmeleri, ev işi, akşam ne yiyeceğiz diye geçen bir günün arkasından ertesi gün sil baştan ama aynı... Okulların tatili de uzadı, bakalım halimiz ne olacak. 

Bugün İstanbul'dan Banu ve çocuklar aradı, geçen hafta Selen'in doğum günüydü, annemin sene-i devriyesine kaptırınca kendimizi Selen'i unuttuk. Çocukta hergün Corona Günlerinde ondan ne zaman bahsedeceğimi merak ediyormuş. Haklı mı? Haklı...

Seleniko
Resim yaptı bugün,
saçlar mor dikkatinizi çekerim
21 Mart 2012 günü akşam üzerine doğru Banu, odama geldi, oturdu, yüzü kıpkırmızıydı ama farkında değildi. "İçim bi garip oldu benim eve mi gitsem" dedi, ben kesinlikle olmaz, hemen İsmet'i çağırıyorum seni bi hastaneye götürsün, nts'ye bağlasınlar bir şey varsa bende gelirim dedim. İsmet şirketimizin vefakar şoförlerinden biri, Banu'yu aldı hoop International Hospital'a, biraz süre geçince İsmet beni aradı, "Tuğba Hanım gelin Banu Hanım doğuruyor çabuk olun" demez mi? Tabi ben hemen fırlayıp yanlarına gittim ama Banu'yu almışlar, İsmet tek başına kapıda bekliyor, aileden kayın peder var allahtan, Ömer yolda, Selen Bebek içeriye daha fazla dayanamayıp kendini akşam akşam attı dışarıya. Hepimiz hazırlıksızdık. Pespembe suratlı, elleri boynunda yavaş hareketlerle getirildi yanımıza, o gün belki Banu'ya karışmasaydım, Allah korusun araba kullanırken her şey olabilirdi. Ayrıca gene ne şartlarda çalışmışız ama yaranamamışız, kadın şirketten hastaneye uçtu doğurdu. Ertesi gün Banu'yu arayanlar inanamadılar doğum yaptığına...

Selen artık büyüdü, 8 yaşına geldi, çok güzel okuyor, ingilizce konuşuyor, piyano çalıyor hatta bana geçen hafta Casa de Papel dizisindeki Çav bella müziğini çaldı tabi O'na Sinan'sa eşlik etti. 

Kısacası doğan büyüyor, hele de "Teyze" diye bana seslendiklerinde dünyalar benim oluyor. 

Bugünlük benden bu kadar, her gün yazı yazmak gerçekten zormuş, yazdığım her şeyi kontrol etmek, bazen araştırma yapmak, resimleri blog için hazırlamak, küçültmek, çok emek var ki ben çokkk amatörüm, gerçek yazarların işi çok zormuş yahu. Bazen çok kişi okuyor bazen az kişi, ona bile önem veriyorsun, ilginç bir deneyim oluyor yaşadıklarımı sizinle paylaşmak ve bu günleri nasıl geçirdiğimize dair yazılı bir belge bırakmak. 


Aaaaaa en öenmli şeyi unutuyordum. Benim tabii İngiliz Kraliyet Ailesi ile yakın bir ilişkim olduğunu bilenler bilir, bizim Prens Charles Corona'ya yakalanmış, o gıcık karısı yakalanmamış. İkisini de karantinaya almışlar İskoçya Balmoral'daki evlerinde, BBC der ki "evleri biraz küçükmüş" nasıl küçük olabilir bilemedim ama "her İngiliz vatandaşına uygulanan prosedürler bunlara da uygulanacakmış" . Kraliçe ise Dünya Savaşı prosedürlerini takip ediyor, Windsor Kalesinde koruma altında... vay vay vay, ne zor günler....

Hadi iyi geceler...

Tugba

24 Mart 2020 Salı

Corona Günleri 8. Gün



Corona Günleri 

8. Gün

Bu sabah evde kalmak istemedim, dün zaten İlker'e ofise gidelim demiştim, ve gittik. Dün ki okul krizinden sonra evden diğer eve geçmek iyi oldu. Genel olarak iyiyiz ama 4 duvar basıyor insanı yani...

#stayathome
#stayathome
Ofisimi özlemişim, hemen bahçedeki balkonu yıkadım ve kahvelerimizi temiz havada içtik. Bugün burası çok güzeldi. Ayaz geçmişti.Bu hafta yapacaklarımı toparladıktan sonra Arctimo için yeni tema yapmak istedik: #evdekal temaları yaptık. Özlemişim yeni tema yapmayı, baskıları yaptık, resimleri çektik. Yarın sayfaya yükleyeceğim, umarım beğenilir. Monogram kupalarımız çok seviliyor, bunlarda değişik oldu. Temalarımı www.arctimo.com sayfamdan yada instagramda arctimocom'dan takip edebilirsiniz. Reklam gibi oldu ama bunlarda benim yaptıklarım...:)

Sabah erkenden İlker ve Levent hale gidip balık aldılar fakat restaurantlar kapandığı için balıkçılar balığa çıkmayınca kilosunu çok pahallı bulmuşlar balıkların. 

Bu ülke acayip bir ülke, yorum yapmak istemiyorum...


#evdekallevent  #evdekallevent
Bugünün önemli olaylarından beri Tokyo Olimpiyatları 1 yıl sonraya ertelendi. 1896 yılından beri düzenlenen olimpiyat oyunlarından 3'ü iki dünya savaşında yapılmadı. Bu yıl 32.si düzenlenecek Tokyo Olimpiyatları 1 yıl sonra yapılacak her şey iyi giderse.

Bakalım daha neler göreceğiz.


Herkese iyi geceler...


Tugba

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...