21 Mayıs 2019 Salı

Kuşadası'nda Yaşam Nasıl?

Kuşadası'nda Yaşam Nasıl?

Buralarda yaşam gayet iyi ve sağlıklı, havalar ne kadar kendini tam bulamasa da bol oksijen, denizin kenarında yürüyüşle birlikte alınan iyot, arada güneş, bizi mutlu ediyor. 

Kuşadası hareketlendi, kapalı dükkanlar açıldı, herkes kendine bi çeki düzen verdi, artık neredeyse her gün gemi geliyor. Seneye daha da büyük gemiler gelecekmiş, bekliyoruz.

Pink Martini Konserinden
Konser mevsimini geçen hafta açtık. İzmir'e Pink Martini Konserine gittik. Canlı müzik, samimi ortam harikaydı. Temmuz ve Ağustos ayında da Kuşadası'nda güzel konserler olacak, bu da beni mutlu etti. 

Bugün kardeşimle konuştum, bir damacana suyun İstanbul'da 15.-TL olduğunu öğrenince burada en azından %50 daha ucuz yaşıyoruz. Meyve sebze hala ucuz, şimdi yaz gelmek üzere her şey daha taze, en azından tarladan evinize geliyor ama tohumları nereden almışlar, nasıl ilaçlanmış diye konuları düşününce bundan sonra kirlenmemiş, genetiği ile oynanmamış besin bulmak imkansız olduğunun farkına varıp, bunu beyninizin uzak noktalarına gömüyorsunuz yoksa delirmek gerekiyor. 

Okullar birkaç hafta içinde sona erecek bu da biz anneler için hem iyi hem kötü :) Başta erken kalmamak, servise yetiştin kaçırdın muhabbetlerinden kurtulmak iyi ama daha sonra çocukların sınırları zorlamaya başlamasıyla "artık okullar açılsın herkes programını bilsin"


yakınmalarını duyar gibiyim. Neyse ki gene değişen eğitim sistemimizle 7 eylülde çocuklar okula dönecek. Biz de şimdiden yazı nasıl geçireceğiz onu planlamakla meşgulüz. Bu da insana motivasyon veriyor. Hem onlara hem kendimize programlar umutlandırıyor. 

Sabah Kahvem vazgeçilmezim
Ali Mert bu sene Sabancı Üniversitesi'nin yaz okuluna gidecek, tam 2 hafta, İstanbul'daki arkadaşları ile beraber gideceği için çok mutlu ama bakalım sonunda ne hissedecek. Bazen insanın çocuk olası geliyor ama çocuklarımız bu güzellikleri çok doğal ve sıradan karşıladıkları için bize garip bakıp küçümsüyorlar. Bizim mantığımıza göre çok şanslılar ama onların mantığına göre bize 40 yaşına geldiklerinde "çok teşekkür ederim beni yaz okuluna gönder miştin" diyeceklerini pek sanmıyorum.

Kızım havuzun açılmasını ve havaların düzelmesini bekliyor.  Bu sene mini buzul çağına girilecek dendiğinde pek anlam verememiştim ama mayıs sonuna geldiğimizde hala havaların kendini bulamaması sanki bu tezi doğruluyor. Dünyanın dengesi bozulduuuuu. 

Ben tabii ki Bodrum yapmadan duramam, Temmuz ve Ağustos ayında güzel vakitler geçireceğime eminim. Ben sıcak hava, Ege Denizi bağımlısıyım. Bunlar olmazsa olmaz. 

İstanbul'a gidecek miyim? Hayırrrrr.... İstanbul buralara gelsin bekliyoruz.

Sevgiler

Tugba

24 Nisan 2019 Çarşamba

Nihayet Bahar Geldi... Kapadokya....

Nihayet Bahar Geldi...

2 aydır yağan yağmurdan, depresif havalardan yazı yazacak halim yoktu açıkçası, zaten bu zamanı da gene hastane, İstanbul, Kuşadası arası geçirdiğim için çok sıkıcıydı. İnsan belli yaştan sonra yeni düzen kurayım eskiler eskide kalsın diyor ancak vücut ve beyin yorgunluğunun geçmesi biraz zaman alıyormuş. Neyse ki bir dizi kontrolden sonra iyi olduğumu öğrendim, iyi oldu. 

Aylardır beklediğimiz Kapadokya seyahatini nihayet geçen hafta gerçekleştirdik. Ben Mert ile bu geziye katıldım, İngiltere'den de Dilek, Emre ve Amanda geldiler. İnsanın hem oğluyla hem de çok iyi anlaştığı dostlarıyla seyahat etmesi çok güzel. Keşke Meltem de bizimle olabilseydi ama mevsim değişikliği nedeniyle hiç kendinde değildi. Ben Mert ile gezerken babası ona baktı. Bu tip anlar bana çok ağır geliyor ebeveyn olarak beynen her iki yerde ama vücut olarak hasta olanın yanında olamamak ama aynı zamanda sağlam ve sana ihtiyacı olan çocuğunla harika vakit geçirmek... Yaşaması çok ağır birşey...


15 Nisan sabahı Sabiha Gökçen'den Kayseri'ye #anadolujet ile rahat bir yolculukla vardık. Daha sonra rezervasyonumuzu daha önceden yaptığımız #bugdet araç kiralamadan da aracımızı alıp yola koyulduk. Bu yeni yol tarifi sistemlerinin ana yoldan ayrılıp tali yoldan bizi #Uçhisar'a götürmesiyle kalan yolculuğumuz boyunca birkaç kez kontrol edip öyle yola çıkmamız gerektiğine karar verdik. Bir ara uçsuz bucaksız bir yolun üzerinde sadece bizim yol almamız tedirginlik yarattı ancak muhteşem bir varyanttan Ürgüp'ün içine inmemiz o yolu bize unuturdu. 

Daha sonra da Uçhisar'a otelimizin olduğu yere vardık. Otelimiz  #Karlıkevi adlı Oteldi. Temiz bir oteldi ama tefrişat artık güncelliğini yitirmiş ve otantik olmaktan çıkmıştı bu bizi mutlu etmedi açıkçası. Ayrıca 4 ay öncesinden bizzat telefon edip balon için yer ayırmak istediğimde geldiğinizde hallederiz deyip daha sonra da Çinliler geldi hiç yer yok demeleri bizi üzdü. Neyse buna takılmadık açıkçası. Öğle yemeğini UçHisar Belediyesinin toplumsal sorumluluk projesi ile oluşturduğu ve 50 kadının çalıştığı Kadıneli Restaurant'ta yedik. Çok Çok lezzetli yemeklerdi, hem hanımların işletmesi hem de bu projeye yemek yiyerek katkıda bulunmak bizi çokkk mutlu etti.



Avanos (Kızılırmak kenarı)












O gün etrafı keşfe çıktık, Avanos'a gittik,

Kızılırmak kenarında kahve içtik. Oradaki yerel seramikçilerden birinde seramik yapmayı denedik. Güzel bir tecrübeydi. Daha sonra hediyelik almaya gelince bize 30 tl olan bir hediyelik eşyayı turistlere 3 katına sattıklarını öğrendik hatta Amanda turist olduğu için hepimize aynı muhabbeti yapmak istediler. Bu çok sinir bozucuydu çünkü hem misafirinize rezil oluyorsunuz hem de acaba beni ne kadar kazıkladı diye düşünüyorsunuz. Ben Avrupa'da hediyelik eşya satılan hiçbir yerde bu rezilliği görmedim açıkçası. O gün balon için yer bulabilir miyiz diye araştırırken yerli turistin balona binmesini istemediklerini ve kişi başı 120 avrodan 200 avroya kadar fiyatların havada uçuştuğunu gördük. Türk turizmi bu anlayışla hiçbir yere varamaz. İnsanlar aptal değil. 

Akşam yemeğimizi #Argos Hotelinin Seki Restaurantında aldık, müthiş güzel bir yemek deneyimiydi. Sevgili Levent Gürçay tavsiye etmişti, gün içindeki hayal kırıklıklarımız burada gitmiş oldu. Hatta bir gece önce aynı masada Sevgili Alparslan Baloğlu'nun Mutfak Dostları Derneği ile yemek yediğini instagramdan öğrendik daha da mutlu olduk ve doğru yerde yediğimize karar verdik. 

Salı günü harika bir kahvaltıdan sonra atv turu aldık ve vadinin içindeki Aşk Vadisi gibi en güzel yerleri 3 saatlik bir turla gezdik. Balon olmadı ama bu da çok zevkliydi. Nedense fiyatı da kişi başı 170 liraydı, inanamadık. 





Daha sonra Uçhisar'a dönüp öğleden sonra atıştırmalıklarımızı Museum Hotel 'de aldık, o da Argos gibi olağanüstüydü. Argos ve Museum Hotel'de Four Seasons Hotel'deymişsiniz gibi ağırlanmak ama diğerlerindeki vasatlık bizi şaşırttı. Biz hep uçlardayız,  ülkece arası yok mübarek.

Son gün Ihlara Vadisi'ne doğru otelimizden ayrılıp yola çıktık. İlk olarak Kaymaklı Yeraltı Müzesini gezdik. Ben çıktığımda panik atak oldum. O insanlar nasıl yaşamışlar, boyları çok mu kısaydı acaba bilemedik walla ama ben iyi ki o zamanda dünyaya gelmemişim. 


Akşam olduğunda Aksaray üzerinden Nevşehir, Kapadokya'dan Kayseri'ye döndük, uçağımız tam zamanında kalktı ve evimize geldik. 


Sonuç olarak Kapadokya açık hava müzesi olarak çok güzeldi ama nerede ne var, yön tabelaları, yöre hakkında kitaplar yok  gibiydi. Kaymaklı'da bir kitap bulduk o da 80 liradan 35'i indi öyle aldık. Yöre halkı yerli turisti hiç sevmiyor, inanılmaz kötü davranıyor, yabancıyı da nasıl kazıklarım derdinde, bu hiç hoşumuza gitmedi. 


Özellikle Ihlara Vadisi'ne giderken ne yazık ki İç Anadolu'nun topraklarının hiç ekilmediğini, köylerde hiç yaşam ışığı olmadığını hissettik. Anlaşılan şu ki İstanbul, Ankara, İzmir kentsel dönüşüm altında talan edilirken buralara yol dışında hiçbir hizmet gitmemiş, buraların yaşayanları da büyük kentlerde yaşamaya itilmişler. Halbuki hizmet buralara da gitseydi ve tarım desteklenseydi hem bugün patatesin kilosu böyle olmazdı hem de büyük şehirlerimizin üzerindeki yük böyle olmazdı. 

Çok yazık olmuş ülkemize.... Bunu görememek de ayrıca üzücü...


Artık yaz geliyor her ne kadar mazot fiyatları korkunç olsa da ben yakın çevremi gezmeye devam edeceğim. 


Sevgiler

1 Şubat 2019 Cuma

Yağmur...Yağmur... daha Yağmur...



Yağmur...Yağmur... daha Yağmur...

Merhaba


Meltem ve Ben
Bu yağmur sarmalından ne zaman kurtulacağız bilmiyorum ama artık toprak suya doydu, çarpık yapılaşmadan dolayı da yağan yağmur, sel olup denize akıyor, ne su kaynaklarına faydası var, ne de bize, hem de ruhumuz karardı. Mahsuller su altında kaldığı için sebze meyve fiyatları ne olacak diye düşünmeden edemiyorum. Yollar kayıyor, istinat duvarları yıkılıyor, 2-3 günde bir deprem oluyor, dünya nereye gidiyor pek anlamış değilim. 

Neyse bugün yağmur azaldı zannedip Meltem ile işlerimiz halletmeye dışarı çıktık ancak varacağımız yere gidemeden yağmur şiddetini arttırdı sonra durdu sonra tekrar coştu, artık işin içinden çıkılmaz hale geldi. Biz de işimizi bitirince biraz daha dolaşalım dedik, Davutlar yönüne gitmeye başladık sonra Meltem biraz rahatsız oldu bende direksiyonu Soğucak Köyü yoluna kırdım ve tepeye tırmandık.

Buranın ben de çok anısı vardır. Eskiden rahmetli annemle güneşi batırmaya çok gelirdik. Soğucak tepede olan bir köy ve aşağı  baktığınızda Kara Ova denilen inanılmaz verimli topraklar ayağınızın altında kalıyor. Sol tarafta Milli Park sağınızda Kuşadası, karşınızda Samos adası,  ortada ise eskiden kıyı şeridinde yazlıklar arkalarında şeftali bahçeleri vardı. Şimdi ise şeftali bahçelerinin yaşlı sahipleri öldükçe inşaata verilmiş çirkin yapılar dolmuş bir yer haline gelmiş. Bu bölgedeki köylerde eskiden kıyı şeridindeki araziler denize çok yakın diye kız çocuklarına miras bırakılırmış, iç taraflar erkek çocuklarına verilirmiş. 30 sene içinde bu kız çocuklarının arsaları inşaat firmaları tarafından ele geçirildi ve binlerce yazık yapıldı. İnsan oğlunun para hırsı bu canım verimli toprakları talan etmiş durumda. Yazık...


Yağmur arkasında kalan manzara :(
Soğucak'a dönecek olursak, 90'lı yıllarda bu minik köyde halı dokuma atölyeleri ve bunlarında satış mağazaları vardı, yabancı turistlerin uğrak yeriydi ancak 2000'lerden sonra bunlar kapandı ve yerlerini ya yazlık siteler yada bu bölgelerin klasik mekanı gözlemecilerle dolup taştı. Halıcılığı bırakan minik gözlemeci yada köy kahvaltısı sunan derme çatma restaurant bile diyemeyeceğim mekanlar açtılar. Aralarında iyi olanlar vardır ancak benim bir bilgim yok. 


Biz kızımla tepeden aşağı yağmurlu, puslu manzaraya bakıp evimize geri döndük. Hava şartları iyileşirse etrafı gezip güzel yerleri sizle paylaşmak istiyorum ama zamana ihtiyaç var. 

Görüşmek üzere sevgiler

Tuğba

28 Aralık 2018 Cuma

Yılbaşı

Yılbaşı

3 Gün sonra 2019' a merhaba diyeceğimiz şu günlerde yurdumuzu soğuk hava dalgası sarmış durumda, Ege'de 10 derecenin altına sıcaklık düşmez diyenler bizi kandırdı :) Hava 7-8 derece max. Üşüyor muyuz?  Biraz ama İş Bankası Bloklarındaki gibi sıcaktan mayışıp oturmaktansa daha dinç bir ısıda yaşamak çok daha sağlıklı. Evde herkes kendi odasının ısısından sorumlu, ne kadar istersek o kadar ısıtıyoruz. Ben alıştım valla, elektrik faturası biraz fazla geldi ama İstanbul'da doğal gaz bu faturayla yarışırdı muhtemelen. 

Kendimizden bahsedecek olursak, nihayet İstanbul'a gidip gelmem bitti gibi, artık sadece Basev için giderim diye düşünüyorum. 
İlker hayatından memnun, kızımız Meltem'in eğitim programını rayına oturttu. Meltem mutlu biz mutlu.
Asabi Ergen Ali Mert, artık Kuşadalı arkadaşları ile marinaya gider hale geldi. Bu bizim için büyük bir aşama. 

Pazartesi Günü Meltem, İzo ve Ben Meryem Ana'ya gittik. Çok sıkı güvenlik taramalarından sonra içeri girdik. Meltem'in sandalyesini iterken biraz zorlandık ama etraf çok güzeldi. Noel günü olduğu için akşam ayin vardı, etrafı hem süslemişler hem de ayine uygun hale getirmişler. Meryem Ana'nın kaldığı ev minnacık olduğu için Meltem ile bir girdik bir çıktık ama kızımla mum yaktık ve dua ettik. 2019 inşallah hepimize ve tüm dünyaya iyilikler getirir, bu saçma sapan egolu insanlar dünyanın düzenini daha fazla bozmazlar inşallah. Bu zamana kadar kendimi hiç bu kadar çok karamsar ve dünyanın geleceği nasıl olacak, savaş çıkacak mı diye hissetmemiştim. 

Herkese mutlu yıllar diliyorum. 

20 Kasım 2018 Salı

Kuşadası Sonbaharda....


Merhaba, 

Bu sefer size biraz Kuşadası'ndan bahsetmek istiyorum. Geleli 6 ay oldu ve biz buraları çok sevdik. Bazılarına göre Kuşadası çok demode ve sıkıcı bir yer gibi geliyor ama aslında konum itibarıyla harika bir yer. Hem tatil yöresi hem minik şehir, havalimanı 45 dakika mesafede ve saat başı İstanbul'a uçak var,  aman sıkıldım büyük şehir isterim diyen için İzmir 1 saat mesafede, AVM isterseniz var, hatta 16 senedir Starbucks bile var burada. 

Buranın en güzel yanlarından biri  havası, hava hem kışın hem yazı çok dengeli, yazın bi Bodrum kadar sıcak olmuyor, rutubet yok, kışın ise çok temiz ve ferah bi havası var, en düşük 12-15 derece oluyor hele gündüzleri uzun kollu çok kalın olmayan bi kazakla dolaşabiliyorsunuz, akşamları normal bi mont almak yeterli. Sabahları uyanmak çok kolay oluyor, yorgun uyanmıyorsunuz. İstanbul'da her yerimiz ağrırdı yaz kış üstelik, burda öyle bi durum kesinlikle olmuyor. 

Sahil kıyısında yürüyüş yapmak çok kolay ve zevkli, yazın hatta isterseniz hemen belediyenin plajlarında denize girme imkanı sunuyor. Burası az geldi yürümek için derseniz, Davutlar ve Güzelçamlı'nın sahilinde belediyenin yaptırdığı Sevgi Yolunda ister yürüyüş ister bisiklete binebilirsiniz. 

Davutlar Sahil, Sevgi Yolu
Kuşadası sahillerinde akşam güneşinin batışını izlemek bence buranın en güzel anlarından biri. Güneş yazın ayrı bir güzellikte batıyor, kışın ayrı. Hele Davutlar sahilinde akşam üzeri esen imbata karşı güneşin batışını seyretmek bence ömre bedel, insanı o kadar mutlu ediyor ki, muhakkak yaşanması gerek. Davutlar sahilindeki yazlık evimiz varken Anneciğimle her akşam koşa koşa sahile yürüdük bir günü daha batırmaya hatta annem gecikirse arabasını alır gider illa tam batışını seyretmek isterdi. Belki de burasını sevmemin başlıca nedenlerinden biri annemi anıyor, yaşıyor olmak. Bir de Kısmet Otelin bahçesinden güneşi batırmayı çok severdi annem, oradan da hem güneş hem Güvercinada manzarası bi başka güzeldir. 


Denize girmek için sahil şeridi çok uzun ancak temmuz ve haziran aylarında buranın imbatı çok meşhur ve deniz öğleden sonra çok dalgalı oluyor, dalga sevmeyenler için iyi olmayabilir, buna rağmen buranın denizi güvenli bir denizdir. Milli Parktaki ilk minik koy kum ve çok güzeldir, geri kalan koyların tamamı taşlı ve denize girip çıkması zor olan plajlardır. Tabii bu sene milli parka gitmedim ancak 30 senede bir tek çivi çakılmayan bir yerdi eskiden, sosyal imkanlar çok sınırlıydı, şimdi nasıl bilemiyorum. Seneye bi gidip deneyeceğim. 

Bize gelince, bugün gene nasıl bitti anlayamadım. Kuşadası'na geldiğimizde daha sakin bir hayat yaşayacağız derken hiç te öyle olmadığını görüyoruz. Bugün İlker ile Salı pazarına gittik.  Burada salı ve cuma günleri kapalı pazar alanında sebze pazarı var. Genelde köylülerin Selçuk ve Davutlar çevresinden getirdikleri sebze ve meyveler satılıyor. Ben özellikle kadın köylülerden almayı tercih ediyorum. Kadınları desteklemek her zaman iyidir. Tekstil pazarı çarşamba günleri ancak inanılmaz kötü, bir kere gittim bir daha asla gitmem. Kalitesiz ve sahte mallarla dolu garip bir pazar. Kimsenin de pek beğendiğini zannetmiyorum. 

Buraya yakın Davutlar ve Güzel Çamlı pazarları var, özellikle Güzelçamlı Pazarı çok başarılıymış hala sokak aralarına kurulan ve sebze-tekstil berbabermiş, o pazarı bi deneyeceğim. Pazar fiyatları İstanbul'a göre tabii ki avantajlı, bugün soğan gene hit yapmış 5.-TL olmuştu ancak dün İstanbul'da 7.-TL olmuş. 

Bu seferlik bu kadar, daha paylaşacak çok şey var, gene yazmaya devam edeceğim. 

Hoşcakalın...

24 Ekim 2018 Çarşamba

Sonbahar...

Sonbahar...


Frankfurt Book Fair
Herkese merhaba...
Sonbaharı Kuşadası'nda karşılamak çok güzel... 

İyi ki İstanbul'dan taşındık ama devamlı gidiyoruz anlamadım ben bu işi...

İstanbul'a gitmenin en güzel yanı geri Kuşadası'na dönmek... Hahahaha...

Ekim ayının son günlerine gelmişken artık iyice evimize yerleştik. İlker harika dolaplar yaptırdı ve tüm eşyalarımız ortalıktan toparlandı kalktı. Ben ofisimi Mert'in odasına kurmuştum ama orası çok ayak altı olduğu için doğru düzgün çalışamıyordum. Ben yokken İlker arka balkonumuzu benim için bir kısmını ofis haline getirmiş ve bana çok güzel bir sürpriz yapmış. Çocukluğumda ders çalıştığım masayı, yanına kütüphanemi ve annemden kalan masa lambasıyla harika bir köşe olmuş. Burası çok ılık hala, akşamları bir tek elektrik sobasını ayağımın altında çalıştırıyorum o kadar. Dışarıda çam ormanına karşı çalışmak harika bir duygu, arada çakallar uluyor, horozlar hiç susmuyor ama olsun, doğa iyidir, insanın ruhuna iyi geliyor. 


Frankfurt 
Bu ay Frankfurt Kitap Fuarı'na katıldım, 1 hafta süren bir maceraydı ve çok güzeldi, tabii güzel olduğu kadar feci yorucuydu. Kitaplar hala insanlar için önemli, tüm dünya dijitalleşiyor ama insanlar kendini geliştirmek için bir şeyler okuması gerektiğinin farkındalar ve çok güzel kitaplar üretiliyor. Bu kitapların arasına dijital de sıkıştırılınca 2020' lerde de kitap hayatımızda olacak merak edenlere duyurulur. Önümüzdeki ay İstanbul'daki kitap fuarına vakit bulanlar gitmeli...

İstanbul'dayken Basev 3. Uluslararası Kongresine katıldım, 2 gün boyunca harika insanların değişim hikayelerini  dinledik. Günün sonunda Ertuğrul Özkök'ün babasının matbaacı olduğunu, Nedim Atilla'nın Slow Food Türkiye Kurucusu olduğu ve Kuşadası Davutlar'da aşçılık okulu kuracağını, Özyeğin Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale'den önümüzdeki 5 sene içinde ekonomimizdeki değişimleri ve dünyanın nereye gittiğini,  Sevgili Alptekin Baloğlu'ndan denizlerin derinliklerindeki değişim hikayelerini, Gamze Acar Bayraktaroğlu'ndan değişimin İnsan Boyutu hikayelerini dinleme fırsatını yakaladık. 

Arıcı Ailesi Kuşadası'nda neler yapıyor? 

Meltem için eğitimlere başlayacağız ancak sistemde bir tıkanıklık yaşadık onun çözülmesini bekliyoruz. Yoksa gideceği okul belli hatta okula biz ekstradan ders aldıralım daha çok eğitim alsın dedik, okulun sahibi "niye acele ediyorsunuz belki devletin verdiği yetecektir" dedi şaşırdık. İstanbul'da olsa hemen yapalım derlerdi, burada işler biraz daha gerçekçi ve paradan uzak yaşanıyor. Her şey para değil. 


Kuşadası
Mert gene okulu ve öğretmenleri dolayısıyla beni zorlamaya devam ediyor. Bu yaşta ellerindekinin farkında değiller, bunu görememeleri çok üzücü, bazı şeyleri anladıkları zaman iş işten geçmiş olacak. Bu hafta sonu İstanbul'a gidecek, dönüşte toparlanır inşallah...

İlker Arıcı web sayfası ve broşür, kurumsal kimlik işleri ile uğraşıyor. Havuz mevsimi bitince kendini bu işlere verdi. Mutlu mesut...

İzocuğum daha yeni geldi Gürcistan'dan, artık burayı daha çok seviyor. Alıştı...

Ben... Ben... Kış sezonu burada da çalışmaya devam ediyorum. Bu ayın başında sitemizde Ece Su için harika bir doğum günü yaptım, herkes çok beğendi. Web sayfamı yeniliyorum. Parti işlerim ve matbaa işlerim aynen devam ediyor. Üretmeye devam, oturmayı sevmiyorum.

Son olarak Kedimiz Pıtır, kendi çapında kuru mama yemiyor bizi protesto ediyor, ıslak mama isteyip duruyor, bir ergen de evde O, O da kendi çapında şartlarını zorluyor. Ya sabır...

Şimdilik durumlarımız bu, daha sık yazmaya çalışacağım Kuşadası'nda oturursam merak etmeyin. Selamlar..


21 Eylül 2018 Cuma

Batumi...

Batumi...

Sarp Sınır Kapısı
Evet Kuşadası'na taşınmamızın en önemli nedenlerinden biri de her yıl değişik şehirlere ve ülkelere ziyarette bulunabilmekti. İstanbul'da kalsaydık bu tatiller için bütçemiz çok sınırlı olacaktı. Buraya gelince ilk olarak tabii ki Bodrum yaptık, bir ara İzmir Urla'ya günü birlik gittik. Derken 5 Eylül geldi ve ben, kızım ve İzo sabah İzmir'den Trabzon'a uçtuk. Pegasus ile gittik, uçak personeli bize karşı inanılmaz derecede yardım severlerdi. Meltem de bize çok fazla zorluk çıkarmadan 1 saat 50 dakika uçtu ve zamanında Trabzon'a indik. Sarp'a giden otobüsler havalimanına giremedikleri için otogara gittik ve çok hızlı bir şekilde otobüsümüzü bulduk ve yolculuğumuzun 2. kısmına geçtik. Trabzon Sarp arası otobüs her ilçede durduğu için 3.5 saat sürdü,  yurdum insanı ne olursa olsun çok yardımsever ve hala anlayışlı. Bu bile bize bir güç verdi Meltem'i fazla sıkmadan bu yolculuğu tamamlamasını sağladık. Sarp'a geldiğimizde ben  Meltem'in tekerlekli sandalyesini ittim, İzo'da bavullarımızı taşıyarak sınırdan çok rahat ve hızlı bir şekilde geçtik ve 3. kısmı da mükemmel bir şekilde tamamladık. Sarp tarafında İzo'nun ailesi bizi karşıladı ve Batum'un sırtlarındaki Erge kasabasındaki evlerine sağ salim ulaştık.

İzo'lar evlerini bizim eve o kadar yakın döşemişler ki eve gelince sanki İstanbul'daymışım gibi hissettim. Meltem de pek fazla yabancılık çekmedi, zaten İzo'nun kızı Nergis, oğlu Giga, eşi, Meltem'n etrafında pır döndüler bir dakika onu yalnız bırakmadılar. Köpekleri beni hatırladılar ve çok mutlu oldular. Ayaklarımın dibinden ayrılmadılar.

Batum Gürcistan çok güzel bir Karadeniz Kenti. 5 milyonluk Gürcisan'ın 340.000 nüfusa sahip olan şehir merkezi avrupa standartlarına uygun olarak dizayn edilmiş ancak biraz dışına çıktığınızda karman çorman, belediyecilik olmayan bir şehir.  Eski Batum hala yapılaşmasında Sovyet zamanını ve öncesini koruyor ancak son 5 sene de geri kalan kısımlar inanılmaz yapılaşmaya kurban gitmiş, gözlerime inanamadım. 50 katlı dev binalar yapılmış ve hala yapılıyor, eski Batum'a hiç yakışmayan garip bir yapılaşma olmuş, beğenmedim. Zaten belediyecilik olmayan bir şehirde heryer feci şekilde şantiye, Kadıköy'deki inşaatlardan kaçıp buraya geldiğimde de bu kadar fazla inşaatı görmek beni çok sıktı. Beş sene önce 20-25.000 dolara alabildiğiniz evler olmuş 80-90.000 dolar, bu tabi 60 metrekarelik daireler için geçerli, büyüdükçe fiyat artıyor. Yazık etmişler bence ama bu insanların bu para hırsı beni bitiriyor.

Özgür Kız Meltem
Trabzon Hava Limanı
1 hafta boyunca Batum'un her yerini gezdik, yedik, içtik, harikaydı. Bize daha çok akraba ziyareti yapmışız gibi geldi, sağolsun İzo'nun ailesinin önde gelenleri bizleri evlerinde ağırladılar, müthiş yemekler verdiler, ev yapımı votkalar içtik, Batum'da üretilen bira fabrikasından bira alıp içtik. Çok lezzetli ve güzeldi.

Botanik Bahçe Batum'un olmazsa olmazlarından... 150 yıllık bir park gezmek müthişti, Karadeniz'in doğası gerçekten harika, o ağaçlar bitkiler görülmeye değerdi.
Teleferik tepeden Batum'a bakmak için güzel bir araç ancak harf kulesinin tepesinden yada Radison Blu otelin roofundan da tüm şehri görebiliyorsunuz.

Eski Batum'un içindeki restaurantlar gayet güzel ve çoğu güvenilir. Biz JB diye bir Alman Pub'ı ile Gürcü yemeklerinin birbirine entegre edildiği, bir yerde öğle yemeği yedik. Harikaydı. Karadeniz kıyısında yürüyüş yapmak ve dev dalgaları seyretmek çok zevkliydi. Uzun zamandır böyle birşey görmemiştim. Küçükken çok Kilyos'a giderdik, dev dalgaları orda görürdük, nostalji oldu. Gene  sahilde Ali ile Nino heykeli, harf kulesi, üniversite kütüphanesini görmek çok güzeldi. Sahilde yürümek istemezseniz, bisiklet yolunda elektrikli scooter yada bisiklet kiralayıp bu araçlarla dolaşabiliyorsunuz.

Karadeniz Kıyısı
Alış veriş pek yok, bir kaç uluslararası mağaza var ama hediyelik falan almak iştiyorsanız çok güzel şeyler satan minik dükkanlar var.

Trafik rezalet, kimse kurallara uymuyor, çok kötü ara kullanıyorlar ayrıca bir tarafta son model lüks araçlar bir tarafta Amerika'nın artık kullanmadığı jipler, arabalar, karman çorman bir araç rejimine sahipler.

Yemekler fena değildi. Khinkali mantısı çok lezzetli bir mantı. Domuz eti çok kullandıkları için biz ağırlıklı evde yedik. İzocuğum bize uygun yemekler yaptı. Çok lezzetliydi.

Bir haftasının sonunda en dikkatimi çeken şey ise az çöpümüzün çıkması evet çöpümüz az çıktı, biz inanılmaz çöp çıkarıyoruz, herşey ambalajlı, uzun ömürlü, Batum öyle değil, herşey hala doğal ve hemen alıp kullanılmalı, medeniyet arttıkça çöpümüzde artıyor bu çok net görülüyor.

1 haftanın sonunda gene 3 kısımda toplamda 10 saatte evimize döndük. Ne gümrükte bekledik ne uçakta, tek tedirgin olduğum kısım Sarp'tan kalkan otobüste sigara kaçakçıları ile yolculuk etmekti, çok ilginçti. Bunu da yaşamak varmış. Hayat hep düz olamaz, göğüsünden, korsesinden sigara çıkaranları da görmek varmış.

Batum görülmeli mi evet görülebilir ama Trabzon Sarp arası doğamıza hayran kaldım. Oraları da görmek gerek. Yurdumun her yanı bi başka güzel.

Sevgiler

Tuğba

Botanik Bahçesi

Şekerci Dükkanı
Hediyelik Eşya Mağazası
Şehir Merkezi / Meydan


Radison Blu Oteli
Tiyatro Binası 





Erge'de Gün Batımı

Sophy'nin Doğum Günü Kutlaması
Dev Binalar, Rezidanslar
İnaşaat... İnşaat... İnşaat




Karadeniz Kıyısı

İzo'nun Dünürlerinde Akşam Yemeği

Restaurant JB
Ali ile Nino Heykeli
Şehir Merkezi






Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...