22 Nisan 2021 Perşembe

 


Arınmak... Yapabildim mi?...


Evetttt, hatırlarsanız geçen yıl arınma ile bir yazı yazmıştım, eşyalarımızdan arınma, fazlalıklarla vedalaşmak. O tarihte bu işe başlamıştım ama yazıdan kısa bir süre sonra taşınacağım aklımın ucundan geçmemişti. 

Bu taşınma tam bir arınma oldu. Biz hangi kafa ile 300 küsür metrekarelik eve taşınmışız? Hangi kafa ile bazı eşyaları hiç yanımızda Kuşadası'na getirmişiz geri dönerken fark ettik desem. 

Biz de en büyük yıkım annemden gelen eşyalar olmuştur. Kıyamadığımız onca eşyaya kıymak zorunda kaldık. Bazılarına verdiğim paraya üzüldüm. Onları aldığım sırada hiç düşünmemişim gerekli mi gereksiz mi? Kaç kere kullanabilirim? Hiç düşünmemişiz hiç. 

Nelerden kurtuldum?

1. Kıyafetlerimden: Olmayanları verdim, para edebilecekleri dolap uygulamasında sattım. 1200 tl kazandım. Fena değil. 

Artık alacağım kıyafetlerimi ona göre alacağım, en fazla 2 sezon giyip vereceğim, biriktirme yapmayacağım. Net.

2. Tabak-çanak: Hepsini gerçekten ihtiyacı olan kişilere verdim. 3 sene önce Kuşadası'na gittiğimde dolaba koymuşum, taşınırken çıkardığım her şeyi verdim. 3 sene kullanmadıysam bundan sonra da kullanmayacağım kesin. İhtiyacı olanlar kullansın, yazık dolap içlerinde durması gereksiz. 

3. Mobilya: İhtiyacı olan kişilere verdim. Bazılarını sattım. Bu yeni evimiz için bilgisayar üzerinde yerleşim planı yaptık, sadece uyan mobilyalarımız getirdik. Geri kalana ihtiyacımız yok. 

Sonuç: Bir hafiflik anlatamam. Şimdi 130m2 eve taşındık, devasa bir evden bu eve nasıl geldik, bu şekilde, eşyalarımızdan gerçekten kullandıklarımızı getirdik.

Bugünün başka bir haberini de paylaşmak ve bu anı ölümsüzleştirmek gerek. Sabah İlker Arıcı, Biontek aşısını oldu. Sonuç 1 saat kadar mide bulantısı yaptı ama şimdi gayet iyi. 60 yaş altına eşleri ile yapmıyorlar. Bize artık ne zaman gelir bilemedim. Meltem için istedik ama cevap yok daha, bakalım ne olacak?

Herkese iyi bir hafta sonu olsun. Yarın 23 Nisan, gene yazacağım. Bekleyin. 

Tugba

7 Nisan 2021 Çarşamba

İstanbulllll...


Eveeetttt, İstanbul'a geldik, nerdeyse 3 hafta bitiyor. Mutlu muyuz evet... İstanbul'daki dostlarımız çok mutlu, geride bıraktığımız dostlarımız çok üzgün. İki arada bir derede olmak bu olsa gerek... İstanbul bana göre hala aynı, 25 sene trafik çilesini her gün yaşamış bir insan olarak trafik bana koymuyor, kendi çapımda kısa yollarım var, onlar müsaitse iyi, değilse yapacak bir şey yok, bana tuhaf gelmiyor. Ha en sevdiğim ve özlediğim şey arabamda radyo dinlemek. Kuşadası'nda her yer 5 dakika olduğu için bir iki şarkı dinlerseniz şanslı oluyordunuz. Burada tüm şarkılar, konuşmalar, Nihat ile sivrisinek, geveze, hepsini dinlemek mutluluk. İstanbul'a 3 sene sonra geri dönünce biraz hüzünlü geldi. İstanbul, İstanbul olalı bu kadar arafta kalmamıştı. Eskiden yada 25 yıl boyunca AKP üstünlüğünü her köşede hissederdiniz. Ben en çok yol kenarlarına diktikleri canlı bitki ve çiçekleri çok severdim çünkü saatlerce yollarda vakit geçirirken onlarla mutlu olabiliyordunuz. Şimdi güzel şeyler yapılmak isteniyor, görülüyor ama bir şeyler eksik olduğu çok belli. İnsanı rahatsız eden bir ruhsuzluk var. İmamoğlu başarısız olsun diye yapılanlar çok belli oluyor. Ben açıkçası çok üzüldüm. Bu şehir hepimizin, kim kazandıysa ona destek verilmeli, kösteklenmesi hepimize zarar veriyor. Particilikle belediye olmamalı bence. Hüzünlü İstanbul, çok hem de... Artık İstanbul'daki ikinci yaşamımda sevdiğim şeyleri gidip görecem, yapacam. Bunlardan biri restorasyonu biten yada bitmek üzere olan Dolmabahçe Sarayı'nı gezmek. Baharda çok güzel olur bahçesi. İçi zaten benzersizdir. İkinci olarak Pilevneli Galeri de Refik Anadol'un yeni sergisi açılmış. Makine Hatıraları: Uzay. Hafta içi saat 10:00 - 18:00 arası ücretsiz gezilebiliyor ayın 25'ine kadar. Kızımı alıp gidecem. Lale Devri pardon Lale ayı İstanbul için başlamıştır. Kızımla Göztepe Parkı'ndaki laleleri görmeye gittik. Hepsi çıkmamış ama harikaydılar. Haftaya tekrar gideceğiz. Kovit bizi kapatmadan bir şeyler daha görmek gerek. Sanki sürü bağışıklığına bırakılmış gibiyiz. Hayırlısı olsun. Bu ilkede bir şey demek gereksiz artık. Neyse hepinize iyi geceler... 

 Tugba

11 Mart 2021 Perşembe

1. Yıl... Pandemi ile...

1. Yıl... Pandemi Evetttttt, 11 Mart 2020 sabahı Türkiye'de kovit vakasının görülmesi üzerinden 1 koca yıl geçti. O sabah İstanbul'a uçmuştum ve öğleden sonra İsveç Ticaret Odası'nın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için hazırladığı toplantıya katılmıştım. O toplantı, canlı son toplantım oldu, daha sonra 2019 yılında adını duyduğum Zoom'un, 1 yıl bıyunca yeni iletişim aracım olacağını hiç düşünmemiştim. Hatta bugün bir sabah, bir de öğleden sonra olmak üzere iki zoom toplantısına katıldım. Adaptasyon kabiliyeti yüksek bir nesilden geldiğim için de harika bilgiler öğrendim. Bunu belirtmem gerekiyor çünkü bizim nesil, x kuşağı bu geçişleri çok iyi kavradı ve hızla ayak uydurdu. Y ve Z bence bu durumu çok farklı algıladı. Düşünce yapıları hep ben merkezliydi. x'ler biz ne yaparız derdinde oldukları halde y ve z'ler hep yakındı. Bu dönemde kadınlara çok iş düştü. Hele çalışan kadınlar, okullar kapanınca işe gitmek zorunda olanlar işlerini bırakmak zorunda kaldılar, evden çalışanlar hem anne, hem eş, hem çalışan, hem öğretmen, hem aşçı, hem temizlikçi oldular ve her şeye yetmeye çalıştılar, hala da çalışıyorlar. X'ler bu anlattıklarımla iyi başa çıktılar ama y ve z'ler başa çıkma konusunda benim gözlemlerime göre çok zorlandılar. Neden derseniz, biz zaten her şeyi manuel öğrendik, kara tahtadan, ansiklopedilerden, öğretmenlerimizden öğrendik. Teknoloji kullanarak bir şeyler öğrenmek bizler için bir başarı, mutluluk kaynağı, kendimizi teknolojinin bir parçası olması mutlu etti ama y ve z'ler teknoloji içinde doğdukları ve bu teknolojiyi genelde eğlence için kullandıkları için, ders başına çocukları oturtmakta zorlandılar, hep yakındılar, ama hiç çözüm odaklı olmadılar. Tamam yakınalım ama içinde bulunduğumuz şartlar bu, buna direnmek yerine en uygun şekilde başa çıkmaktı önemli olan, yeni nesil bundan yakınmayı tercih etti. Ha yok mu bunu iyi başaranlar, var tabii ki ama genel başaramadı. Benim kendi gözlemimdir, kimseyi yermiyorum, sadece düşüncelerim bu yönde oldu. Pandemi ilan edildikten sonra, günlük hastalanan, ölen tabloları girdi hayatımıza, hatta ilk günler herkes tahmin etse de, büyüklerimiz hastalığın yüksek olduğu şehirleri sır gibi saklamaya çalıştı, sonra sayıları öğrendik, hiç evden çıkmayıp, bir kere çıkarak kovite maaile yakalandık, dezenfektasyon manyaklığına başladık, marketten aldıklarımızı sabunlu sularla yıkadık, maskeli ve eldivenli sokağa çıkmaya başladık. Acayip bir şekle büründük. Ben de 60 gün boyunca her akşam yaşadığım günle ilgili anılarımı yazdım ve sizlerle paylaştım. İyi ki de yazmışım. O stres döneminde kafamı meşgul eden harika bir aktivite oldu, beni sizlere bağladı. O zaman ki yazılarımda hep sakin olalım ama evrilmemiz gerekiyor, bu durağan zamanda bunu değerlendirmeli ve yeni dünya düzenine ayak uydurmak için yeni olanaklar kendimize yaratmak zorunda olduğumuzu yazmıştım. Biz, bu evrilmeyi yaptık ve kendimize yeni bir yol çizdik. 3 yıldır yaşadığımız Kuşadası'na yakında veda ediyoruz, İstanbul'da bu evrilmeye devam etmeye karar verdik. Oğlumuz yakında üniversiteye başlayacak, kızımızın yaşamı daha bir stabil oldu, bizler bu 3 sene de kendimizi yeniledik, kapasitelerimizi genişlettik, şimdi bunları hayata geçirme zamanı. Bi bakarsınız 3 yıl sonra da İstanbul'dan, en sevdiğim şehir Londra'da yaşamaya gideriz. Hiç belli olmaz. Biz kovit olduk, olmayanlar aman dikkat etsin. Hiççç iyi bir şey değil, içinizde sizi her an öldürebilecek bir virüsün dolaşması ki ben kanseri yendim ama bu virüs kadar korkmadım. Mutlu günler dilerim. Tugba

5 Aralık 2020 Cumartesi

Türk Kadını olmak...

 


Bugün 5 Aralık, 86 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk, yüzyıllarca ezilen Türk Kadını için erkekler ile aynı hakkın tanınmasını sağlamış, böylece Türk Kadını Seçme ve Seçilme Hakkına sahip olmuştur. 

Geleceğim, Yeğenim Selen ile

Dünyada ilk Yeni Zellanda bu hakkın kadınlara tanımış:1893, ardından Avustralya 1902

Avrupa Ülkelerinde Kadınlara bu hak ilk olarak Finlandiya'da verilmiş:1906

Arkasından diğer Avrupa ve dünya ülkeleri devam etmiş. Ama Fransa 1944'de kadar direnmiş, İsviçre ancak 1971 yılında bu hakkı kadınlara tanımış. 

80'lerde Afrika ülkelerinde verilmiş, 90 ve 2000'lerde ise arap ülkelerinde sınırlı olarak bu hak, kadınlara tanınmış ki hala bu ülkelerde kadının adı yok. 

Son günlerin en çok bahsedilen ülkesi var ya Katar, orada 2003 yılında bu hak kadınlara tanınmış. 1934 nereeee, 2004 nere,  70 yıl kadar fark, sonra medet umuluyor bunlardan. Biz doğru planlansa kendimize yeten bir ülke olabiliriz ama ülke arapların olduktan sonra bu çok zor.... Sinirlendim gene....

Neyse, karantinalar başladı, daha da derinleşebilir, durum çok feci, artık en yakınlarımız bile Covid 19, endişe ediyorum açıkçası. 

Herkese kendine iyi baksın. 

Her şeye rağmen harika bir hafta sonu olsun.

Tugba


30 Kasım 2020 Pazartesi

Kargolar adres niye bulamıyorlar?



Ah kargo vah kargo...

Evet bu konuyu hiç düşündünüz mü? Suçlu kim? Kargoyu yollayan mı? Kargoyu dağıtan mı?

Bildiğiniz gibi kaç yıldır internetten satış işi ile uğraşıyorum ama bundan daha önce matbaadayken de bazı işlerin kargo listesi müşteriden gelir, paketlerin üzerine yapıştırır, kargoya teslim ederdik. En çok karşılaştığımız kargo adresi  ".... devlet karayolu 3. km" diye çok adres olurdu, genelde de paket geri gelmezdi. 


Son zamanlarda dikkat ettiğim yegane şey, adres nasıl yazılır kimse bilmiyor. İlkokul 2 yada 3. sınıfta Hayat Bilgisi Dersinde öğrendik diye hatırlıyorum. Mahalle, cadde, sokak, bina numarası, daire numarası, Semt, Şehir yazılırdı. Bana gelen siparişlerdeki adreslere inanamazsınız. Eksik var dediğiniz zaman da tersleniyorum genelde, "bunu yazı gelir" diye cevap alıyorum hep. Eğitim sistemi o kadar yok olmuş ki, ya bina numarası yok, ya daire, semt yok, muhakkak bir şeyler eksik. 

Tabii bir de yazım kuralları... Büyük, küçük harf nerede nasıl kullanılır? Yok öyle bir şey. Yurdum insanı kafasına göre takılıyor. Ha, ben bu yazdığımı Mert'e okusam ve o yazsa, nasıl olur merak etmiyorum. Tam da yukarıda yazdığım gibi olur, farklı olmaz yada çok gaddar olmayım, armut dibine düşer ama her armut bu kadar şanslı değil, sıkıntı bu.

Bu kadar yozlaşmış, yazmayı bilmeyen, okuduğunu anlamayan gençlere, sınavlarda yarım sayfa soru sorusu hazırlamak da bizim ülkemizde olur başka ülkede olmaz. Sen daha Türkçe'yi öğretememişsin, upuzun sorularla, eleme ya da bilgi ölçümü yapıyorsun.

Sonuç: Bu ülkede okuma yazma bu kadar gerilemişken gene şükredelim, kargolar bi şekilde gidiyor, geliyor. Herhalde kıvrak Türk Zekasından kaynaklı olabilir. Keşke bu zeka daha iyi işlenebilse, gerçekten bizi kimse tutamaz. 

Bugün zaruri şehre indim, dışarıda olmaktan nefret ettim. Özellikle erkekler maske takmıyor, küstahlar, sigara içiyorlar. Bankalarda, devlet dairelerinde çalışanlar kesin kovit. Olmamaları mümkün değil. Eve geldim, kendimi banyoya attım. Kıyafetler makinaya, gargara bile yaptım. İşiniz yoksa ne olur dışarı çıkmayın. Gerçekten çıkmayın. Durum çok vahim. 

Bugün sizinle fotoğraf olarak Kedimiz Pıtır'ın sabah balkon keyfini paylaşıyorum.

Hepinize iyi geceler.  


Tugba

29 Kasım 2020 Pazar

Tuğba'nın Ajandası: 29 Kasım 1997

Tuğba'nın Ajandası: 29 Kasım 1997:   Herkese merhaba, Bu tarih nerden çıktı derseniz, bu tarih bizim evlilik tarihimiz ve çok şükür bugün 23 yılı bitirdik. Nişan falan derse...

29 Kasım 1997

 


Herkese merhaba,

Bu tarih nerden çıktı derseniz, bu tarih bizim evlilik tarihimiz ve çok şükür bugün 23 yılı bitirdik. Nişan falan derseniz aslında 24 yıl da diyebiliriz. 


İyi ki İlker Arıcı ile karşılaşmışım, iyi ki hayat arkadaşım O olmuş. Bu 24 yıl inanılmaz renkli geçti. Çok eğlendik, çok üzüldük ama hep beraber olduk çok şükür. Bundan sonra da bi bu kadar daha beraber olmak nasip eder allah inşallah. 

İlk beş yıl, her yıl bu tarihte evimizde parti yapardık. İçinizden hatırlayanlar olacaktır, İlker bana hediyeler alırdı, güzel yemekler yerdik, içerdik. Çok güzel zamanlar geçirmiştik o ev partilerimizde. Sonra çocuklar olunca kendimizi kaybettik gittik. Öncelik ikimiz değil, bebeklerimizdi. 

10. Yılımızda parti yapacaktık, ölümler oldu olmadı. 15. yılı niye yapmadık hatırlamıyorum. 20. yılda korkunç berbat günlerden çıktığımız günlerdi, evlilik yıldönümünüz hatırlamıyoruz bile. 

2018'te artık hayat bizim için biraz olsun yavaşlamıştı sanki, Kuşadası'na taşındık, buradayken artık 2-3 günlük minik çevre gezileri tasarlayıp kendimize zaman ayıracaktık göyaaaa.... ama bunun vakti daha gelmemiş. Henüz bu gezilere çıkamadık, gene ölümler, hastalıklar oldu. Bi de covit hortladı.  Şu salgın bir kaç seneye biterse gene yapacağız, ha bir de deprem. O da kabus gibi bizim için, çocuklar büyüdü ama evde yalnız bırakamıyoruz. 

Mert yuvadan uçunca da kızımızı yanımıza alıp gezilere çıkacağız, gene baş başa olmayacak ama olsun, hayat kuzularla güzel. İyi ki Arıcı Ailesi olmuşuz. Hayat bizim için hepimiz bir aradayken ne olursa olsun güzel. Allah bizi ayırmasın. 

İlker Arıcı bu sene depremden etkilendi, kafa dağınık, özlü sözlü yazılar yazmamış benim için, ben bu sefer ajandan da yer vereyim dedim. "Seviyom Arıcı'yı hem de çok".

Herkese iyi geceler...

Tugba

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...