30 Aralık 2021 Perşembe

2021 Bitiyor Galiba...

 

Bitiyor ama nasıl bi bitiş, yazık yıllardan biri oldu. Kişiliksiz, belirsiz, kimin ne yaptığı belli olmayan, saçma sapan bir yıl oldu bana göre, size nasıl geldi?



Tabii ki güzel şeyler oldu mu oldu!

Bu yıl bizim için değişimler yılı oldu her şeye rağmen: 

Oğlumuz üniversiteye girdi. 

Kızımızın İstanbul'da yaşayamayacağını öğrendik. 

Kuşadası'nın bizim için vaz geçilmez bir yer olduğunu anladık

Orta yaşlı olup hala çalışma hayatının içinde olmak istediğimizi anladık

Hala bizi yönetenlerin bizi aptal yerine koymaya devam edeceklerini anladık

Komplo teorilerinin yavaş yavaş gerçeğe dönüştüklerini görmeye başladık

Bu yılın özeti bana göre buydu. 

Ülkemizin inişli çıkışlı yaşamında gene kendimize bir yer bulduk. Bu ülkede ve yaşamda biz bardağın boş değil dolu tarafındakileri görüp anlamakla geçiriyoruz yaşamımızı, 2022 de de buna devam edeceğiz

Herkese şimdiden mutlu yıllar...


11 Kasım 2021 Perşembe

1 Kasım 2014

 



Göğüsümdeki kitlenin fark edilişi ve 5 kasımda ameliyatla alınması, 12 Aralık 2014, ilk kemoterapim. 

Bunların üzerinden 7 sene geçti. Hala korkularım devam ediyor mu? Evet. Bunu yaşamayan kesinlikle bilemez. Sonuçta doktorunuz kansersiniz diyor ve ölümle burun burunasınız. Tedaviye cevap verip vermeyeceğinizi bilmeden tedavinin içinde buluveriyorsunuz kendinizi, hastalık sizi yönetiyor, vücudunuzun kontrolünü o ele alıyor. Sizin tek yapacağınız şey, huzurlu bir ortamda hayatta kalmaya çalışmak. 

Ne kadar şanslıyım ki harika bir çevrem vardı. Ailem, dostlarım beni biran yalnız bırakmadılar, haberi alan evime koştu, ne yapabilirim dedi. 

O sıralarda benim zarif dostum Yeşim İnsel bana içinde kendi dostlarından beni hiç tanımayan dostlarından birer yazı yazmalarını istemiş. Terapilerim bitince de kendimi iyi hissettiğim bir zaman da bu yazıları okumamı istemişti. 

Zamanı gelince de ben o yazıları okudum, ağladım, güldüm. Mutlu oldum, beni tanımayan ama iyi insanlar harika destek yazıları yazmışlardı. Bu tip şeyler bu hastalığı yaşamayanlar için garip gelebilir ama inanın her yerde, her şeyden minik yada büyük mutluluklar çıkartmayı öğreniyorsunuz, yaşama yeniden bakmayı öğreniyorsunuz. 

İşte o yazılardan biri Sevgili Bahar Korçan'a aitti. O zaman kendisi daha hasta bile değildi. 22 Aralık 2014'te bu yazıyı bana yazmış. Hayatı anlamayı o kadar güzel özetlemiş ve iyi dileklerde bulunmuş ki bu sabah o sinir hastalıktan vefat ettiğini öğrenince çok kötü hissettim. Derin bir anlamsızlık hissettim. İyiler hep erken gidiyor ne yazık ki. 

Toplantım vardı, bitince hemen sizlerle paylaşmak istedim. Bir gün bir kere yaşanıyor, güzel taraflarından bakalım her şeye, iyi insan olalım,, huzurlu olalım. Kötülükten beslenmeyelim. Hayat çok kısa... ama yaşamaya değer hem de mutlu olarak....

Tugba


Bazen sert eser

Bazen şiir gibi akar

Bazı anlar derinlemesine acı

Bazı anlar inceden mutluluk sızar.

 

Bazı dünya kafasıyla anlayamadığımız

 

Eşidini bulamadığımız

Nedeni, niçini bol olaylar,

 

Bizi boşlukta bir yere sürükler.

 

Ama bu olağan üstü sistemde tesadüfe yer yoktur.

Her şey bizden çok ötede hesaplanıp yazılır.

Her acının

Her kahkahanın

Her aşkın

Her ayrılışın

Her sıcak tenin

Her hazzın

Her notanın

Her nefesin;

Doğru denklemde oturduğu bir yer vardır.

 

Amacı olmaktır bu hayatın.

Bir kapıdan girer birinden çıkarız.

Tek kalıcı güç olan sevgi için

Nefeslenir,

Sevgiyle bir olmak için var oluruz.

 

Güç Sevgidir

Sevgi Güçtür

 

Farkına vardığında her zorluğu yok eden tek enerjidir.

 

Ve Sevgili Tuğba;

O güçten eminim sen de derin derin derinlemesine…. Var.

Kullan onu…

Sevgiyle Kal

 

Bahar Korçan

22 Aralık 2014

5 Eylül 2021 Pazar

Hoşgeldin Sonbahar

 Evetttt...


Bu yılında son aylarına yavaş yavaş geliyoruz. Yoğun geçen Ağustos ayının sonunda Oğlumuz Ali Mert'in Özyeğin Üniversitesi'ne girmesi açıkçası bizi çok gururlandırdı. 12 yıllık eğitim hayatında her türlü okul değişikliğe maruz kalan Mert, bu son okulunda da eğitimciler inat etmeselerdi, çocukları etiketlemeseydiler,  Ali Mert daha da yüksek puan  alabilirdi. 

Okulun etiketlediği, Ali Mert gibi 2 arkadaşı daha vardı, 3'ü de gayet güzel üniversitelere girdiler. Halbuki okul (Söke Doğa Koleji) '3'ünü de gözden çıkartmıştı, bunlardan bi halt olmaz diyordu yüzümüze baka baka, halbuki velilerle daha iyi bir işbirliğine girseler, bir nebze bizi dinleselerdi, Ali Mert daha da yüksek puan alabilirdi. 

Ha 12 yıl boyunca sadece Doğa Koleji mi?  Fevziye Mektepleri Işık'tan sırf aşırı öğrenci kayırdıkları için 1 saatte Mert'i devlete almıştım. 7 okul değiştirdik, Okulların hepsi gerçekten berbatlar. Hakkıyla yapan okula rastlamadım. 

Bu rehberlik servisleri falan hikaye, ellerindeki kalıplara öğrenci uymuyorsa, aile ile işbirliği yapıyormuş gibi görünüp kendi bildiklerini okuyorlar. Ben defalarca " Mert'e sorumluluk verin, Mert istediğinizi yapacaktır" dememe lazım, onlar kendi bildiklerini okudular. Sonuç ben de çocuğumu oradan oraya taşıdım. 

Ağustos ayı içinde İlker, Mert ve ben vakıf üniversitelerini dolaştık. Kimisi dershaneden bozma, kimisi eskimiş ama çok güzel.  Özyeğin'e gittiğimizde İlker ve ben aşık olduk ortama, öğrenciler 
çok tatlı, aklı çalışan, geleceğimizi temsil eden çocuklardı. Bi nebze içimiz rahatladı. beyin göçü çok oldu ama kalanlar da potansiyel var. Hocalar desen, devlet ile aralarında çok fark var. Demokratik bir ortamda, hür düşündüklerini hissedebiliyorsunuz. Top artık Ali Mert'te, umarım keyfini çıkararak 4 yılını okur, bitirir. 

Allah hepimizin yavrularına iyi günler göstersin. 

Tugba


22 Ağustos 2021 Pazar

Evdeki Sular

Herkese merhaba,

Öğleden sonra cuma günü temizlik olduğu halde evi tekrar süpürdüm, buharlı süpürge ile de sildim, dezenfekte ettim. Havadan toz yağdığı için, ruhum dayanamadı, bi çırpıda temizledim, zaten ev küçücük. Sonra da  garip İstanbul havasında fenalık geldiği için kendimi banyoya attım. Ne yazık ki o sırada İzo'da mutfakta yemek hazırladığı için bi soğuk bi sıcak bi ılık suda yıkandım çıktım. Kafam kazan gibi oldu sinirden. Niye mi?

Bildiğiniz gibi İstanbul'da 2020 yapımı bir residance'ta evimizi tuttuk ki rahat olalım, akıllı ev olsun. Her şey kontrol altında olsun. Buraya kadar her şey normal.

Gel gelelim musluktan akan sulara: 

İlk problem musluktan akan su, gürül gürül akamıyor, daireye giriş vanasından çıkış kısılmış, neden??? Fazla tazyikli gelirse su boruları patlıyormuş. Of of...

İkinci problem ki bu problem TC'deki her evde mevcut, biri banyodayken başkası suyu kullanmamalı, kullanırsa zavallı yıkanan, soğuk suda yıkanır. 

2020 yılı yapımı, Residance... ama yapan mantık "Laz Müteahhit"...

Dıştan iyi görünsün, içten ne olursa olsun mantığı hala geçerli bu ülkede...

Eğitim Şart, özellikle eğitim şart, tüm müteahhit olmak isteyen vatandaşlarımız ne olur üniversitede İnşaat Müdendisliği okusunlar... 

Sevgiler

Tugba

6 Ağustos 2021 Cuma

Özgür olmak yada olmamak, her şey bize kalmış...

 


Bir haftadır İstanbul'dayız, hava rezil, haberler rezil, her şey çok kötü...


Geçen yazım bu yangınlar ile ilgiliydi ama Facebook gerçekten acayip, görülmemesi için elinden geleni yaptı. Okunma ve görülme sayısı çok azdı. Gerçekten boğulduğumu hissettim  bu hafta, bu nasıl bi şey??!!!Sosyal medya da özgür hissettiğimiz alanlarda artık rejimin verdiği baskılara karşı koyamaz halde.  

85 milyon insan, hayatta kalmak için hem çalışıyoruz, hem yangın söndürüyoruz, hem yardım yolluyoruz ama devleti yönetenlerde tık yok. Bu hafta böyle geçiverdi gitti. 

Hepimiz bekliyoruz bundan sonra ne olacak? Tek bildiğimiz ve herkesin bildiği hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama nasıl olacak onu bilmiyoruz. 

2 gündür Mert için Üniversiteleri geziyoruz. Okumuş Gençlerimiz gene pırıl pırıl, Türkiyemize yakışan çocuklar. Ne yazık ki konuştuklarımızın yarısı Yurtdışında öğrenimlerine devam etmek istiyorlar ama kalanlar, milliyetçi ve bu içinde bulunduğumuz sıkıcı belirsizlikten kurtulup demokratik, özgür günlere biran evvel kavuşmak için çalışıyorlar. 

Özgürlük çok önemli, özgür olmazsak yaratıcılığımız kaybederiz. İnsan beyni gelişimine devam edemez, yerinde sayar, geriler. Toplumun özgürlüğü alındığında da bu geriliğin içinde yok olup gideriz.

Özgür olmak yada olmamak....

Ülkemiz 4 bir yanı ile olan üstü güzel bir yer. Gençler ne kadar özgür olmak için gurbete gitmek isteseler de gurbet çok zor. Ne varsa ülkemizde olmak en iyisi...

Hala ümit var gençlere de, onlara iyi davranalım. Bizi yeniden toparlayıp 21.yüzyılda hak ettiğimiz yere getirsinler, bu ne ya bunu biz hak ettik bu yüzyılda...

Yazımın sonunda sinirlendim. 

İyi hafta sonları hepinize

Tugba

 

30 Temmuz 2021 Cuma

Ah ah, tüh Tüh, Vah Vah, O işler Öyle Olmuyor ama...

 




Bu yazımı daha güzel bir şey için yazmayı planlamıştım ama dün ki yaşadığımız felaket bunu sevincimi yok etti. 

Eylül ayından sonra www.arctimo.com sayfamızda satılan ürünlerin 100.-TL ve üzerinde alış veriş yapan müşterimizin adına Tema Vakfına fidan bağışında bulunacaktım ve bunun nedenini, niye yapmamız gerektiğini paylaşacaktım ama dün anlatılması zor bir durum yaşadık. Bunun altından nasıl kalkacağız bilemiyorum. 

Ben bugün ilk olarak TEMA Vakfı'nın sayfasına girip fidan bağışında bulundum. Sizlerde bulunursanız harika olur. Dün ki yangınlar olmasa bile Toprak Dede'nin yıllar önce "Türkiye Çöl Olacak, fidansız bırakmayalım" sözlerini hatırlatmak isterim. 

Bu yıl Türkiye Toprakları'nın ciddi bir kuraklık altında olduğunu gizli saklı olsa da medyadan duyduk. Geçen haftaki Karadeniz'de yaşanan seller ve ne yazık ki dün yaşananlar topraklarımızdaki verimli alanların kaybı, yanlış yerleşme, çöl tehlikesi. 

İklim değişikliği faciası...

Biz ne yapıyoruz? 

Ben yıllardır hiç fidan dikmediğimi fark ettim. Ya siz? 

Hangimiz buna önem veriyoruz?

Evlenirken şeker yerine fidan bağışı yapılması dışında??? Ha bi de Kurumsal Firmalar yapar biz de alkışlarız hep...

Artık silkelenmemiz gerekiyor.  Acayip uyuşturulduk. Ekmek derdi, sencilik bencilik, tembellik, üzerimizde ağır bir ölü toprağı var. 

Bir an önce bundan kurtulmalıyız. 

Eğer çevremizi, doğamızı geri kazanmak istiyorsak, her yıl aileniz adına fidanlar dikin. 

Evinizde su kullanımına dikkat edin. 

Marketten yiyebileceğiniz kadar yiyecek alın, fazlasını atmayın. 

Yapacak çok ama çok şey var, lütfen bugün bir tanesinden başlayın. Sadece sosyal medyada tüh tüh, vah vahla olmaz, harekete geçmek hepimizin elinde. 

tugba




21 Temmuz 2021 Çarşamba

Mutlu Bayramlar

 



Ben oldum olası Kurban Bayramlarından hiç haz etmem. İnsanların ilkel şartlar altında dini vecibelerini yerine getirmeye çabalamasını hala anlamakta güçlük çekiyorum. Arkamızdaki çiftlik bozması yerde, bu sene gene zavallı hayvanı kıtır kıtır elektrikli testere ile doğradılar. Hayvancağızın son yalvarışları gene kulağımda. E be adam orada kestin, hava 40 derece, nasıl ve kime dağıttın? Özel kesim yerlerinde kessen ne olur? Kesin kavurma da yapıp yemiştir orada...Nefret ediyorum bu zihniyetten. 

Gelelim korona durumuna....

O anneler var ya, tüm Ege Bölgesine yayılmış durumda olan, beachlerde eller havaya, dip dibe olan, Eylülde onlar yüzünden okullar açılmaz ise hepsi oturup çocukları ile online derse girmek nasip etsin, gıklarını da çıkartmasınlar. 

Bu millet nasıl açmış kendini dışarıya atmaya, ben gene güçlük çekiyorum bu durumu da anlamaya. Hepsi tüm yıl  şikayet etti, online derse giremeyen çocuklarından, şimdi herkes her yerde, bir de sadece deniz tatili değil, kutlanamayan bayram tatilleri için memleketlerine gidenlerde  sıkıntılı. Ay sonu 20.000'e çıkarız merak etmeyin. Kısıtlamalara az kaldı. 

Allah bize iyi günler versin ama ilk önce akıl versin ki bu illetten biran önce kurtulalım. Ben evvelsi gün ikinci dozumu oldum, dün ateşlendim, çok berbat geçirdim. Gene korona olduğum gibi eklem ağrısı çektim. Berbattım. 

Hepimize güzel,  sağlıklı, akıllı günler diliyorum.

Tugba

27 Haziran 2021 Pazar

TYT AYT VYT ZTY ......



Biz 40 yaş üstü artık değişen lise ve üniversite giriş sınavlarının isimlerini aklımızda tutamaz olduk. Eğitim sistemimizi oluşturan insanlar son 15 sene de bu isim değiştirme olayını çok tuttu ve habire yeni bir isim yaratır hale geldi. 


Peki bu yeni isimler, yeni sınav şekilleri bir işe yarıyor mu? 21. Yüzyıla uygun mu? Bu gençler nasıl bir eğitim istiyor diye soran var mı? Yok.

Binlerce Üniversite mezunu artık bırakın okudukları dalı, her hangi bir yerde iş bulamaz hale geldiler. 

Bugün sınavda ter döken oğlum için üzülüyorum açıkçası, çocuk daha sınava girmeden "amann bu ülkede eğitim mi var anne, ben bir yere girerim, merak etme" demesi beni üzdü.

17 yaşında bir gencin hayalleri olması gerek, "ben doktor olacağım, ben mühendis olacağım" demesi gerek. Hayalleriniz ve tutkularınız olmazsa yaptığınız işten, para kazandığınız işten mutlu olmazsınız, tatmin olmazsınız. 

Gençler kendilerini ailelerine dayamış, "yurtdışına gidip okuyacağım" ,  "bu ülkede bir şey olmam" deyip duruyorlar. Tamam da sen yurtdışında ne olacan? Bir fikrin var mı? Bir hayalin, kendini içinde bulmak istediğin bir meslek var mı? Ben bunu göremiyorum. Aralarında vardır ama içinde bulunduğumuz eğitim sistemi hem çocuklarımız vatanseverlikten etti, hem de daha bu kadar yaştayken onları derin bir ümitsizliğin, karamsarlığın içine itiverdi. 

Ülkemizin artık toparlanması gerek, bu iş böyle yürümez, gençlere ihtiyacımız var, eğitimli bir topluma ihtiyacımız var. x kuşağı yaşlanıyor, onların dörtte biri kadar olabilse bu gençler ben razıyım ama derhal 21. yüzyıla uygun bir eğitim modeline geçilmeli ve gençler geleceğe ümitle bakmalı....

Tugba


23 Haziran 2021 Çarşamba

Ege'nin Zeytin Ağaçları

 


Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının % 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenler den ağaç başına iki milyon liradan beş milyon liraya kadar hafif para cezası alınır. Kesilen ve sökülen ağaçlar müsadere edilir. Bu Kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir.” denilmektedir.”

Anayasamızda böyle bir madde var ancakkkk son yıllarda bu maddenin geçerliliği var mı tartışılmaya bile kapalı, zaten bir şey tartışırsanız ülke yararına bu sizin için risk oluşturmaktadır. 

Daha önce bir kaç yazımda da belirtmiştim. Kuşadası bölgesinde inanılmaz ovalar var. Davutlar Köyünün denize kadar olan kısmı mesela çok verimlidir. Uçsuz şeftali bahçeleri vardı eskiden ancak artık, belli inşaat firmaları tarafından parsellenmiş ve durup bitmeksizin süren inşaatlarla kaplı ovanın üzeri. 

Eskiden denize sıfır arazileri kız çocuklarına verirlermiş ki deniz suyundan hasat etkileneceği için daha az verimli olur diye. Gene kadına bir kayırma!!! Sonra bu zavallı kadınların kocaları inşaat ve yazlık potansiyelini fark edip 80'li yıllardan itibaren bu arazileri inşaata verdiler, aldıkları paraları yediler, ettiler falan felan, şimdi oralar bitti, en verim alınan yerler başlandı harmanlanmaya. 

Bunları sizle niye mi paylaştım? Dün akşam üzeri Meltem'i dolaştırmaya çıkardım. Soğucak üzerinden Davutlara sahile indik. Soğucak tam tepede ve tüm ovaya hakim bir noktadaydı eskiden ve yamaçları tamamen zeytin ağaçlarıyla kaplıydı. Şimdi 3-4 milyondan başlayan villara ev sahipliği yapıyor o yamaçlar. 

Aşağı indiğiniz de gene aynı, 1-2 milyona satılan evler, yazlıklar. Bu ülke o kadar zengin bir ülke ki, senede 2-3 ay kalmak için dünya paralar verip, aylarca boş tuttuğumuz evlerimiz var ve bunun için zeytin yetişen canım ovalarımızı buna feda ediyoruz. 

Bence birilerinin buna dur demesi gerek, Ege Bölgesi elden gidiyor. Marmara Denizi temizliğini bile ciddiye alamayan bir yönetim, buralardaki tahribatı onaramaz. Yazık olacak bizlere gerçekten yazık...

Tugba


20 Haziran 2021 Pazar

Sosyal Hayat ve Para Kazanma

 


40 yaş üstü okurlarım, sizler hiç düşündünüz mü çalışma hayatınıza başladığınız zaman para kazanmak mı önemliydi yoksa sosyal hayatınız mı? Öncelik size göre neydi? 


Bize öğretilen,  lise yada üniversiteyi bitirdiğimiz zaman ya işe girip para kazanılacaktı yada memur olunup düzenli, sakin bir işte ev geçindirecek düzeyi sağlamaktı. Aileler kendi aralarında iyi bir eş buldukları zaman da çocuklarının izdivaçlarına ön ayak olurlar, hayat devam ederdi. Türkiye normali buydu. En azından benim bildiğim ve yaşadığım. 

Son yıllarda gençlerimiz artık bu normların dışında bir hayat, bir gerçeklik yaşamaya başladılar. Biraz avrupalılaştık, biraz pardon buraya ne yazacağımı bilemedim ama bu yazıyı yazmak ve kendime not olarak bırakmak istiyorum, bu duruma takılmış haldeyim. Biraz açayım:

Mesela,  biz mükemmel çocuklar yetiştiren, pahalı okullarda çocuklarını okutan ebeveynler olarak bu standartlarını devam ettirmeleri için onlara ev açar olduk, çalışmasalar da gene pahalı ayakkabıları girmeleri için biz çalışmaya devam eder hale geldik. Bazıları benim oğlum da dahil, "üç kuruşa niye çalışayım, zaten bir standartım var, böyle devam ederim" halinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu onların normali ama benim değil mesela...

Bazıları, çalışma saatlerine takmış durumda, haftanın altı günü 12 saat çalışıp eve yorgun argın gitmektense zar zor girdiği o işten ayrılıp evde kalmayı tercih edenleri o kadar çok duyar oldum ki anlatamam, yada anlatıyorum, buna katlanamıyorum. Sosyal hayatımız olmuyor diyorlar gerekçe olarak. Paran olmazsa sosyal hayat nasıl olur?  

Tüm çalışma hayatım boyunca çalışma saatlerine bağımlı kalmadım. Gençken para kazanmak istiyorsan işi bitirip çıkardın. Sorgulamazdık biz kaçta geldik kaçta gittik. Zaten büyük şehirde yaşayınca paran yoksa ailen falan dinlemez seni, kimse bakmaz sana o zamanlar. İşimiz olduğu için kendi kazandığımız paralar ile sinema, tiyatro yada yemeğe giderdik. Anamızın babamızın parasıyla değil. Yada ben değil. 

Para kazanmak için ya çok çalışırdın, yükselip gelirini arttırırdın yada memur olup kazandığını harcardın. 

Yeni neslin para kazanma ve harcama şeklini, hayatını anlamaya çalışıyorum ama daha çıkamadım işin içinden. Sorumluluk almaya nasıl başlayacaklar, merakla bekliyorum ya siz?

Tugba


1 Haziran 2021 Salı

Tuna Nehri

 

Kapanma Sonu herkese merhaba,

40 yaş üstü okurlarımın hepsi Tuna Nehri'nin Avrupa'dan doğup, bir çok Avrupa şehrini geçip Karadeniz'e döküldüğünü bilir. Kısa bir bilgi verirsem: Tuna nehri havzası, 801.463 km2 toplam alanıyla Volga Nehri'nden sonra Avrupa'nın en büyük ikinci nehir havzasıdır. Nehir 10 ülkeyi katederek Karadeniz'e dökülmektedir. Tuna nehri havzası, 19 ülkeden 80 milyondan fazla insan tarafından paylaşılmakta olup, bu özelliği onu dünyanın en uluslararası nehir havzası yapmaktadır.

Almanya'dan başlayıp, Romanya'da Karadeniz'e dökülen bu nehir, dolaştığı ülkelerin endüstriel ve tüm  atıklarının Karadeniz'e dökülmesine sebep olan bir nehirdir.  90'lı yıllarda biz Lions Kulüplerde çalışırken, bu konuyu özel olarak işlemiş ve Avrupa'nın pisliklerinin Karadeniz'e dökülmemesi için uluslararası çalışmalar yapmıştık. 

2000 yıllara gelince denizlerimizi bir unuttuk tam unuttuk. Ne Karadeniz kaldı ne Tuna Nehri'nin yarattığı kirlilikler... Popülist Belediyelerimiz, Marmara Denizi'nin kolibasili yoğunluğunun düştüğünü ve denize girilebilir hale geldiğini iddia ettiler. Halkımız plajlardan denize girdi ama ben hiç inanmadım. En son 80'lerin başında Fenerbahçe'de denize girdiğimi hatırlıyorum. Deniz artık balçık olmaya başlamıştı, son girişimizde palet kaybedince annem bizi bir daha Marmara'ya sokmadı. 

Buraya nerden geldim, niye bu konuyu yazdığımı soracak olursanız:

1 koca ay bitti, Marmara Denizi, içinden çıkılamayacak halde kirlilikle boğuşuyor, ne Belediyelerden ne de Hükümetten tık yok. Zannetmeyin ki Karadeniz çok temiz, oranın da Marmara'dan farkı yok hatta Tuna'dan dolayı çok zehirli, ağır metaller taşıyor. 

Bu nasıl bir ihanet, nasıl bir duyarsızlık, nasıl bir boş vermişlik inanamıyorum. Bilim adamları bile bizi boşlamış, kimse çıkıp "bu pislikleri nasıl temizleyeceğiz, nasıl yok olur", hiç bir açıklama yapmıyorlar. 

Biz daha güzel bir yaşam ve ülke hak ediyoruz. En kısa zamanda kavuşmak dileğiyle...

Tuğba



8 Mayıs 2021 Cumartesi

Kadir Gecesi

 

Herkesin Kadir Gecesi mübarek olsun.


İçinde bulunduğumuz şu umutsuz günlerde, dua etmek belki de en iyisi. Bazen iyilik için, bazen sağlık için, bazen sahip olduklarımız için şükretmek gerek. Ben hep dua ederim, hep şükrederim sahip olduklarıma, Allah ta beni hiç yalnız bırakmaz, olabilecek en garip, en iyi, en kötü şeyler benim başıma gelir ama bi şekilde bunların üstesinden gelirim. Bardağın hep dolu tarafına bakarım, boş taraflar beni ilgilendirmez. 

İki gün önce facebook 6 yıl önce yayımladığın postumu ekrana getirdi. Altı sene önce "of ya 5 sene nasıl geçecek" derken 6 sene bitmiş. Beş yıl kullandığım ilaçlarım bitti, kontrollerim şu ana kadar iyi, tek olumsuz tarafı bana bu durum kilo yapmaya başladı. 

Aslında geçen senenin ilk pandemi döneminde kilo almamıştım ama kovit olduktan sonra hızla kilo aldım. İki gün önce de buna dur demeye karar verip, diyete başladım. 2 ay sürecek serüvenin sonu mutlu olmak zorunda, Bodrum'a göbekli gitmek istemiyorum açıkçası. 

Bu Pandemi döneminde benim geçirdiğim lanet hastalık hız kesmedi mübarek, tanıdıklarımızdan vefat edenler oldu, ünlülerden tedavi görmeye başlayanlar var. Kendisi tam gaz insanoğluna zarar vermeye devam ediyor. Ne yazık ki etraftan çok duyduğum bir durum ortaya çıktı, "kovit kaparım" diye rutin kontrollerini ihmal edenlerin sayısı çok fazla. Kanserden değil ama çok sevdiğim bir dostum annesini bu yüzden kalpten kaybetti. 

Eğer bu tip hastalığınız varsa lütfen kontrolleriniz yaptırmaya doktora gidin. Çift maske takın, eldiven takın, siperlik takın ama gidin. Hastalığın şakası yok ama erken önlem hayat kurtarıyor, benim başıma gelen gibi, kontrole gitmeseydim, bugün çok şeyimi kaybetmiş olabilirdim yada ... 

Kendinize, sağlığınıza, duygularınıza iyi bakın. Bana bir şey olmaz demeyin. Her şey bizler için. 

İyi geceler

Tugba

6 Mayıs 2021 Perşembe

TAM KAPANMA, YOK YA BU ŞAKA BENCE

 


Tam Kapanma....


Geçen sene ki tam kapanmayı aklımdan çıkartmışım, yada silmişim ama hatırladığım kadarıyla her yer kapalıydı. İzni olan dışarıda değildi. Ben bu seferkinden pek anlamadım. Benim bile iznim var, şirketim olduğu için, ha dışarı çıkıyor muyum? Evet çıkıyorum. Migros ve eczane ayrıca Meltem ile arabayla dolaşıyoruz, o kadar. Yarın matbaaya gideceğim, sonuçta baskısı devam eden işlerim var, ihracatta işlerim var, zaten bu yüzden İstanbul'a döndük, şimdi evdeyiz. 

İnsan, 80 milyonun aptal yerine konmasına çok üzülüyor ama üzüntüyü dile getirdiğimizde de bunu anlatacak mercii yok, körler sağırlar birbirini ağırlar durumundayız. Kafamızı kaldırsak yada ellerimizi arkada kavuştursak hakkımızda soruşturma başlatılıyor. Bu yüce millet ne hallere düştük...

Tam yaz mevsimi başlarken çoğumuzun aşılanmış olması gerekiyordu, Avrupa ülkeleri kış aylarında tam kapanmalarını yapıp sayılarını kontrol altına almışken biz de hem aşı yok hem de garip bir kapanma içerisindeyiz, ben yıldım bu durumdan, gerçekten yıldım.

Neyse, biran daraldım. Aralık ayında kovit olduktan sonra tak 3 kilo aldım ve en sinir olduğum kiloya geldim. Nefret... Artık bu yaşta kilo vermekte tek başına olmuyor, ne yapayım derken geçen hafta dostum Selcan ile konuştum. O'na da annesi diyet programı hediye etmiş. Ulaş Özdemir diye bir diyetisyen, Anadolu John Hopkins'te çalışıyor. Bugün gittim. Sevimli bir çocuk. Beni güzel dinledi. Hedef belirledik, peynirden nefret ettiğimi söyledim, öyle minnoş minnoş tabaklar yapamam dedim. Ben de,  bir şart bir şurt... Neyse ki alışmış çocuk, bana bu hafta için kolay, benim daralmayacağım bir liste verdi. Bakalım 8 haftalık maratonum başladı. İstediğim kiloya gelebilecek miyim? Bence gelebilirim yada gelmeliyim. Biraz dirayet gerek ama yapacak bir şey yok, kilolarım artık rahatsızlık veriyordu.

Gün bitmedi, ben bilgisayardan biraz daha çalışmaya devam edeceğim. Hepinize güzel bir gün olsun, sevgiler...

Tugba

 


26 Nisan 2021 Pazartesi

 


Tam Kapanma

Haydeee, tekrar başa döneceğiz ama giden gitti, sorumsuzlar sonucunda olan işletmelerin tamamına olacak. Bakalım ne olacak?

Mart başında gevşetmeler olmasaydı şimdi daha rahat olacaktık. Tabii bir de aşıların gecikmesi de üzerine eklenince perişanlık diz boyu. Bu gidişle bize anca Sputnik aşısı gelir yada 3. fazı denenecek olan yerli aşı, artık koruması ne olacaksa. 

Vallahi içim şişti, bayram sonuna kadar nasıl geçireceğimiz için plan yapmak gerek, başka türlü nasıl geçecek bilemedim. Hoş biz de Mert ders çalışıyor, şurada üniversite sınavına 2 aydan az bir zaman kaldı bakalım ne olacak halimiz. 

Bu akşam dolunay, nefret, bir de Meltem'in iğnesi yarın olacak, bu gece zor geçer bize, zaten biraz sinirli. 

Bugün kısa tutuyorum yazımı, duygularımı sizle paylaşmak istedim. 

Allah hepimizin yardımcısı olsun. 

Tugba

23 Nisan 2021 Cuma

 

Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan ama buruk bi şekilde...

Bu sabah 23 Nisan'a uyandığımda, bir gece önceden hazırladığım kıyafetlerimi heyecanla giymeye başladım.  İlk olarak hava bi soğuk bi sıcak olduğu için beyaz ince kazağımı giyerek başladım. Kazağı ve beyaz kilotlu çorabımı bir kaç gün önce anneme yıkatmıştım. Banu gene tutturdu bilekte çorap giymek istediğini, annem "üşürsün" dedi ama Banu, sabit fikrini değiştirmedi. Onun içine giyecek beyaz kazağıda yok, öyle giydi çıktı. 

Bende tam teşekkül kıyafetlerimi giydikten sonra Banu'yu da yanıma alıp arka sokağımızdaki ilkokulumuz Nurettin Teksan'a doğru yola koyulduk. Yavaş yavaş öğrenciler ve veliler bahçede toplanmaya başlamıştı. Annem de birazdan gelecekti. Ben ve Banu bando çalıyorduk hatta Banu en küçük olduğu için Majör'ün arkasında yer alıyordu en önde, ben de Elif Tanca ile savaş halinde ilk sırada "ben olacam" "sen olacan" tartışmaları içinde bir yada ikinci sıradaydım. Hava serin ve hafif yağmurlu. Bende teşkilat tamam ama Banu zayıf, annem tedbirli kadın elinde çorap ve hırkayla geldi ama Banu kilotlu çoraptan nefret ediyor kesinlikle giymedi, hırkayı ceketin içine giydi ama bacaklar dondu. Ama ne pahasına olursa olsun Bando kıyafeti bozulmayacaktı. Lacivert, sarı sırlı ceket ve beyaz etek/pantalon. Efsane bi takım.

Resmi törenle program başladı. İstiklal Marşı'nın arkasından Andımızı içtik, sonra Müdürümüzün konuşması, öğrenci şiirlerinin arkasından biz çalmaya başladık. Heyecan dorukta. Fenerbahçe Mahallesi inliyor. Hem çalıyoruz hem bahçede yürüyoruz, derken öğretmenimiz kendini alamadı ve okulun kapısı açıldı, tüm Bando süzülerek dışarı çıktık. Allahım müthiş bir duygu. Ara sokaktan Ayanoğlu caddesine doğru ilerlemeye başladık. Mahalleli camlarda, alkışlıyor.  

Derken bir baktık karşımızdan Kalamış İlkokulu Bandosu geliyor. Onların Bando kıyafeti kırmızı, sarı sırlı, beyaz etek/pantalon. Rekabet büyük, kimse kenara çekilmiyor. Mahalleli alkışlıyor, bizler tam gaz çalıyoruz ama yaklaşıyoruz. Tüm caddeyi kapladığımız için, iç içe geçmekten başka çare yok. İki okulun öğretmenlerinin başarılı manevraları ile hop iç içe geçiverdik.  Cemil Topuzlu Caddesine gelince tekrar geri döndük ve okula geldik. Okuldakiler bizi bekliyor. Folklor gösterilerinden sonra tören neşe ile sona erdi. 

Bu 23 Nisanı kutlayalı demin saydım 40 sene olmuş nerdeyse. Oğlum ne yazık ki bu duyguları yaşayamadı çünkü 2. sınıftayken Andımızın okullarda okunması yasaklandı. Pazartesi ve cuma günleri uyduruk törenlerle geçiştirildi. Biz ailecek ne kadar Türk olduğumuzu O'na öğretmeye çalışsak ta okulda her gün andımızı içemediği için kendini bizim gibi Türk hissetmiyor. İlkokulda her gün and içtiğiniz zaman Türklük içinize işliyor. Ülkenizin ne kadar değerli olduğunu hissediyorsunuz ve sahip çıkmanız gerektiğini hissediyorsunuz. 

Buna karşın bu hafta Nutuk'u anlamamış gerzeklerin haberleri beni çok üzdü. Dış güçler 20 senede Türklüğü, milliyetçiliği öldürdüler. 2 nesil ne olduğunu bilemeden yetişti. Bu ülkenin ne kadar zorluklarla kurulduğunu anlamadıkları gibi hepsi yurtdışına kapağı atayım, kurtulayım derdinde. 

Gerçekten çok yazık. 

Ben 2023'ten evvel, meclisimizin tekrar işlediği, kendimi ülkemde özgür hissettiğim ülkemi geri istiyorum. Türk halkı bunu hak ediyor. 

Ne mutlu Türküm Diyene...

Tugba 

22 Nisan 2021 Perşembe

 


Arınmak... Yapabildim mi?...


Evetttt, hatırlarsanız geçen yıl arınma ile bir yazı yazmıştım, eşyalarımızdan arınma, fazlalıklarla vedalaşmak. O tarihte bu işe başlamıştım ama yazıdan kısa bir süre sonra taşınacağım aklımın ucundan geçmemişti. 

Bu taşınma tam bir arınma oldu. Biz hangi kafa ile 300 küsür metrekarelik eve taşınmışız? Hangi kafa ile bazı eşyaları hiç yanımızda Kuşadası'na getirmişiz geri dönerken fark ettik desem. 

Biz de en büyük yıkım annemden gelen eşyalar olmuştur. Kıyamadığımız onca eşyaya kıymak zorunda kaldık. Bazılarına verdiğim paraya üzüldüm. Onları aldığım sırada hiç düşünmemişim gerekli mi gereksiz mi? Kaç kere kullanabilirim? Hiç düşünmemişiz hiç. 

Nelerden kurtuldum?

1. Kıyafetlerimden: Olmayanları verdim, para edebilecekleri dolap uygulamasında sattım. 1200 tl kazandım. Fena değil. 

Artık alacağım kıyafetlerimi ona göre alacağım, en fazla 2 sezon giyip vereceğim, biriktirme yapmayacağım. Net.

2. Tabak-çanak: Hepsini gerçekten ihtiyacı olan kişilere verdim. 3 sene önce Kuşadası'na gittiğimde dolaba koymuşum, taşınırken çıkardığım her şeyi verdim. 3 sene kullanmadıysam bundan sonra da kullanmayacağım kesin. İhtiyacı olanlar kullansın, yazık dolap içlerinde durması gereksiz. 

3. Mobilya: İhtiyacı olan kişilere verdim. Bazılarını sattım. Bu yeni evimiz için bilgisayar üzerinde yerleşim planı yaptık, sadece uyan mobilyalarımız getirdik. Geri kalana ihtiyacımız yok. 

Sonuç: Bir hafiflik anlatamam. Şimdi 130m2 eve taşındık, devasa bir evden bu eve nasıl geldik, bu şekilde, eşyalarımızdan gerçekten kullandıklarımızı getirdik.

Bugünün başka bir haberini de paylaşmak ve bu anı ölümsüzleştirmek gerek. Sabah İlker Arıcı, Biontek aşısını oldu. Sonuç 1 saat kadar mide bulantısı yaptı ama şimdi gayet iyi. 60 yaş altına eşleri ile yapmıyorlar. Bize artık ne zaman gelir bilemedim. Meltem için istedik ama cevap yok daha, bakalım ne olacak?

Herkese iyi bir hafta sonu olsun. Yarın 23 Nisan, gene yazacağım. Bekleyin. 

Tugba

7 Nisan 2021 Çarşamba

İstanbulllll...


Eveeetttt, İstanbul'a geldik, nerdeyse 3 hafta bitiyor. Mutlu muyuz evet... İstanbul'daki dostlarımız çok mutlu, geride bıraktığımız dostlarımız çok üzgün. İki arada bir derede olmak bu olsa gerek... İstanbul bana göre hala aynı, 25 sene trafik çilesini her gün yaşamış bir insan olarak trafik bana koymuyor, kendi çapımda kısa yollarım var, onlar müsaitse iyi, değilse yapacak bir şey yok, bana tuhaf gelmiyor. Ha en sevdiğim ve özlediğim şey arabamda radyo dinlemek. Kuşadası'nda her yer 5 dakika olduğu için bir iki şarkı dinlerseniz şanslı oluyordunuz. Burada tüm şarkılar, konuşmalar, Nihat ile sivrisinek, geveze, hepsini dinlemek mutluluk. İstanbul'a 3 sene sonra geri dönünce biraz hüzünlü geldi. İstanbul, İstanbul olalı bu kadar arafta kalmamıştı. Eskiden yada 25 yıl boyunca AKP üstünlüğünü her köşede hissederdiniz. Ben en çok yol kenarlarına diktikleri canlı bitki ve çiçekleri çok severdim çünkü saatlerce yollarda vakit geçirirken onlarla mutlu olabiliyordunuz. Şimdi güzel şeyler yapılmak isteniyor, görülüyor ama bir şeyler eksik olduğu çok belli. İnsanı rahatsız eden bir ruhsuzluk var. İmamoğlu başarısız olsun diye yapılanlar çok belli oluyor. Ben açıkçası çok üzüldüm. Bu şehir hepimizin, kim kazandıysa ona destek verilmeli, kösteklenmesi hepimize zarar veriyor. Particilikle belediye olmamalı bence. Hüzünlü İstanbul, çok hem de... Artık İstanbul'daki ikinci yaşamımda sevdiğim şeyleri gidip görecem, yapacam. Bunlardan biri restorasyonu biten yada bitmek üzere olan Dolmabahçe Sarayı'nı gezmek. Baharda çok güzel olur bahçesi. İçi zaten benzersizdir. İkinci olarak Pilevneli Galeri de Refik Anadol'un yeni sergisi açılmış. Makine Hatıraları: Uzay. Hafta içi saat 10:00 - 18:00 arası ücretsiz gezilebiliyor ayın 25'ine kadar. Kızımı alıp gidecem. Lale Devri pardon Lale ayı İstanbul için başlamıştır. Kızımla Göztepe Parkı'ndaki laleleri görmeye gittik. Hepsi çıkmamış ama harikaydılar. Haftaya tekrar gideceğiz. Kovit bizi kapatmadan bir şeyler daha görmek gerek. Sanki sürü bağışıklığına bırakılmış gibiyiz. Hayırlısı olsun. Bu ilkede bir şey demek gereksiz artık. Neyse hepinize iyi geceler... 

 Tugba

11 Mart 2021 Perşembe

1. Yıl... Pandemi ile...

1. Yıl... Pandemi Evetttttt, 11 Mart 2020 sabahı Türkiye'de kovit vakasının görülmesi üzerinden 1 koca yıl geçti. O sabah İstanbul'a uçmuştum ve öğleden sonra İsveç Ticaret Odası'nın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için hazırladığı toplantıya katılmıştım. O toplantı, canlı son toplantım oldu, daha sonra 2019 yılında adını duyduğum Zoom'un, 1 yıl bıyunca yeni iletişim aracım olacağını hiç düşünmemiştim. Hatta bugün bir sabah, bir de öğleden sonra olmak üzere iki zoom toplantısına katıldım. Adaptasyon kabiliyeti yüksek bir nesilden geldiğim için de harika bilgiler öğrendim. Bunu belirtmem gerekiyor çünkü bizim nesil, x kuşağı bu geçişleri çok iyi kavradı ve hızla ayak uydurdu. Y ve Z bence bu durumu çok farklı algıladı. Düşünce yapıları hep ben merkezliydi. x'ler biz ne yaparız derdinde oldukları halde y ve z'ler hep yakındı. Bu dönemde kadınlara çok iş düştü. Hele çalışan kadınlar, okullar kapanınca işe gitmek zorunda olanlar işlerini bırakmak zorunda kaldılar, evden çalışanlar hem anne, hem eş, hem çalışan, hem öğretmen, hem aşçı, hem temizlikçi oldular ve her şeye yetmeye çalıştılar, hala da çalışıyorlar. X'ler bu anlattıklarımla iyi başa çıktılar ama y ve z'ler başa çıkma konusunda benim gözlemlerime göre çok zorlandılar. Neden derseniz, biz zaten her şeyi manuel öğrendik, kara tahtadan, ansiklopedilerden, öğretmenlerimizden öğrendik. Teknoloji kullanarak bir şeyler öğrenmek bizler için bir başarı, mutluluk kaynağı, kendimizi teknolojinin bir parçası olması mutlu etti ama y ve z'ler teknoloji içinde doğdukları ve bu teknolojiyi genelde eğlence için kullandıkları için, ders başına çocukları oturtmakta zorlandılar, hep yakındılar, ama hiç çözüm odaklı olmadılar. Tamam yakınalım ama içinde bulunduğumuz şartlar bu, buna direnmek yerine en uygun şekilde başa çıkmaktı önemli olan, yeni nesil bundan yakınmayı tercih etti. Ha yok mu bunu iyi başaranlar, var tabii ki ama genel başaramadı. Benim kendi gözlemimdir, kimseyi yermiyorum, sadece düşüncelerim bu yönde oldu. Pandemi ilan edildikten sonra, günlük hastalanan, ölen tabloları girdi hayatımıza, hatta ilk günler herkes tahmin etse de, büyüklerimiz hastalığın yüksek olduğu şehirleri sır gibi saklamaya çalıştı, sonra sayıları öğrendik, hiç evden çıkmayıp, bir kere çıkarak kovite maaile yakalandık, dezenfektasyon manyaklığına başladık, marketten aldıklarımızı sabunlu sularla yıkadık, maskeli ve eldivenli sokağa çıkmaya başladık. Acayip bir şekle büründük. Ben de 60 gün boyunca her akşam yaşadığım günle ilgili anılarımı yazdım ve sizlerle paylaştım. İyi ki de yazmışım. O stres döneminde kafamı meşgul eden harika bir aktivite oldu, beni sizlere bağladı. O zaman ki yazılarımda hep sakin olalım ama evrilmemiz gerekiyor, bu durağan zamanda bunu değerlendirmeli ve yeni dünya düzenine ayak uydurmak için yeni olanaklar kendimize yaratmak zorunda olduğumuzu yazmıştım. Biz, bu evrilmeyi yaptık ve kendimize yeni bir yol çizdik. 3 yıldır yaşadığımız Kuşadası'na yakında veda ediyoruz, İstanbul'da bu evrilmeye devam etmeye karar verdik. Oğlumuz yakında üniversiteye başlayacak, kızımızın yaşamı daha bir stabil oldu, bizler bu 3 sene de kendimizi yeniledik, kapasitelerimizi genişlettik, şimdi bunları hayata geçirme zamanı. Bi bakarsınız 3 yıl sonra da İstanbul'dan, en sevdiğim şehir Londra'da yaşamaya gideriz. Hiç belli olmaz. Biz kovit olduk, olmayanlar aman dikkat etsin. Hiççç iyi bir şey değil, içinizde sizi her an öldürebilecek bir virüsün dolaşması ki ben kanseri yendim ama bu virüs kadar korkmadım. Mutlu günler dilerim. Tugba

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...