5 Aralık 2020 Cumartesi

Türk Kadını olmak...

 


Bugün 5 Aralık, 86 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk, yüzyıllarca ezilen Türk Kadını için erkekler ile aynı hakkın tanınmasını sağlamış, böylece Türk Kadını Seçme ve Seçilme Hakkına sahip olmuştur. 

Geleceğim, Yeğenim Selen ile

Dünyada ilk Yeni Zellanda bu hakkın kadınlara tanımış:1893, ardından Avustralya 1902

Avrupa Ülkelerinde Kadınlara bu hak ilk olarak Finlandiya'da verilmiş:1906

Arkasından diğer Avrupa ve dünya ülkeleri devam etmiş. Ama Fransa 1944'de kadar direnmiş, İsviçre ancak 1971 yılında bu hakkı kadınlara tanımış. 

80'lerde Afrika ülkelerinde verilmiş, 90 ve 2000'lerde ise arap ülkelerinde sınırlı olarak bu hak, kadınlara tanınmış ki hala bu ülkelerde kadının adı yok. 

Son günlerin en çok bahsedilen ülkesi var ya Katar, orada 2003 yılında bu hak kadınlara tanınmış. 1934 nereeee, 2004 nere,  70 yıl kadar fark, sonra medet umuluyor bunlardan. Biz doğru planlansa kendimize yeten bir ülke olabiliriz ama ülke arapların olduktan sonra bu çok zor.... Sinirlendim gene....

Neyse, karantinalar başladı, daha da derinleşebilir, durum çok feci, artık en yakınlarımız bile Covid 19, endişe ediyorum açıkçası. 

Herkese kendine iyi baksın. 

Her şeye rağmen harika bir hafta sonu olsun.

Tugba


30 Kasım 2020 Pazartesi

Kargolar adres niye bulamıyorlar?



Ah kargo vah kargo...

Evet bu konuyu hiç düşündünüz mü? Suçlu kim? Kargoyu yollayan mı? Kargoyu dağıtan mı?

Bildiğiniz gibi kaç yıldır internetten satış işi ile uğraşıyorum ama bundan daha önce matbaadayken de bazı işlerin kargo listesi müşteriden gelir, paketlerin üzerine yapıştırır, kargoya teslim ederdik. En çok karşılaştığımız kargo adresi  ".... devlet karayolu 3. km" diye çok adres olurdu, genelde de paket geri gelmezdi. 


Son zamanlarda dikkat ettiğim yegane şey, adres nasıl yazılır kimse bilmiyor. İlkokul 2 yada 3. sınıfta Hayat Bilgisi Dersinde öğrendik diye hatırlıyorum. Mahalle, cadde, sokak, bina numarası, daire numarası, Semt, Şehir yazılırdı. Bana gelen siparişlerdeki adreslere inanamazsınız. Eksik var dediğiniz zaman da tersleniyorum genelde, "bunu yazı gelir" diye cevap alıyorum hep. Eğitim sistemi o kadar yok olmuş ki, ya bina numarası yok, ya daire, semt yok, muhakkak bir şeyler eksik. 

Tabii bir de yazım kuralları... Büyük, küçük harf nerede nasıl kullanılır? Yok öyle bir şey. Yurdum insanı kafasına göre takılıyor. Ha, ben bu yazdığımı Mert'e okusam ve o yazsa, nasıl olur merak etmiyorum. Tam da yukarıda yazdığım gibi olur, farklı olmaz yada çok gaddar olmayım, armut dibine düşer ama her armut bu kadar şanslı değil, sıkıntı bu.

Bu kadar yozlaşmış, yazmayı bilmeyen, okuduğunu anlamayan gençlere, sınavlarda yarım sayfa soru sorusu hazırlamak da bizim ülkemizde olur başka ülkede olmaz. Sen daha Türkçe'yi öğretememişsin, upuzun sorularla, eleme ya da bilgi ölçümü yapıyorsun.

Sonuç: Bu ülkede okuma yazma bu kadar gerilemişken gene şükredelim, kargolar bi şekilde gidiyor, geliyor. Herhalde kıvrak Türk Zekasından kaynaklı olabilir. Keşke bu zeka daha iyi işlenebilse, gerçekten bizi kimse tutamaz. 

Bugün zaruri şehre indim, dışarıda olmaktan nefret ettim. Özellikle erkekler maske takmıyor, küstahlar, sigara içiyorlar. Bankalarda, devlet dairelerinde çalışanlar kesin kovit. Olmamaları mümkün değil. Eve geldim, kendimi banyoya attım. Kıyafetler makinaya, gargara bile yaptım. İşiniz yoksa ne olur dışarı çıkmayın. Gerçekten çıkmayın. Durum çok vahim. 

Bugün sizinle fotoğraf olarak Kedimiz Pıtır'ın sabah balkon keyfini paylaşıyorum.

Hepinize iyi geceler.  


Tugba

29 Kasım 2020 Pazar

Tuğba'nın Ajandası: 29 Kasım 1997

Tuğba'nın Ajandası: 29 Kasım 1997:   Herkese merhaba, Bu tarih nerden çıktı derseniz, bu tarih bizim evlilik tarihimiz ve çok şükür bugün 23 yılı bitirdik. Nişan falan derse...

29 Kasım 1997

 


Herkese merhaba,

Bu tarih nerden çıktı derseniz, bu tarih bizim evlilik tarihimiz ve çok şükür bugün 23 yılı bitirdik. Nişan falan derseniz aslında 24 yıl da diyebiliriz. 


İyi ki İlker Arıcı ile karşılaşmışım, iyi ki hayat arkadaşım O olmuş. Bu 24 yıl inanılmaz renkli geçti. Çok eğlendik, çok üzüldük ama hep beraber olduk çok şükür. Bundan sonra da bi bu kadar daha beraber olmak nasip eder allah inşallah. 

İlk beş yıl, her yıl bu tarihte evimizde parti yapardık. İçinizden hatırlayanlar olacaktır, İlker bana hediyeler alırdı, güzel yemekler yerdik, içerdik. Çok güzel zamanlar geçirmiştik o ev partilerimizde. Sonra çocuklar olunca kendimizi kaybettik gittik. Öncelik ikimiz değil, bebeklerimizdi. 

10. Yılımızda parti yapacaktık, ölümler oldu olmadı. 15. yılı niye yapmadık hatırlamıyorum. 20. yılda korkunç berbat günlerden çıktığımız günlerdi, evlilik yıldönümünüz hatırlamıyoruz bile. 

2018'te artık hayat bizim için biraz olsun yavaşlamıştı sanki, Kuşadası'na taşındık, buradayken artık 2-3 günlük minik çevre gezileri tasarlayıp kendimize zaman ayıracaktık göyaaaa.... ama bunun vakti daha gelmemiş. Henüz bu gezilere çıkamadık, gene ölümler, hastalıklar oldu. Bi de covit hortladı.  Şu salgın bir kaç seneye biterse gene yapacağız, ha bir de deprem. O da kabus gibi bizim için, çocuklar büyüdü ama evde yalnız bırakamıyoruz. 

Mert yuvadan uçunca da kızımızı yanımıza alıp gezilere çıkacağız, gene baş başa olmayacak ama olsun, hayat kuzularla güzel. İyi ki Arıcı Ailesi olmuşuz. Hayat bizim için hepimiz bir aradayken ne olursa olsun güzel. Allah bizi ayırmasın. 

İlker Arıcı bu sene depremden etkilendi, kafa dağınık, özlü sözlü yazılar yazmamış benim için, ben bu sefer ajandan da yer vereyim dedim. "Seviyom Arıcı'yı hem de çok".

Herkese iyi geceler...

Tugba

27 Kasım 2020 Cuma

20.000

 


Herkese merhaba,


Bugün, bir tanıdığımla bir şey konuşuyordum, coronaya ama dikkat edelim falan dedik derken adamcağız bana  "sayılar nasıl 20.000'lerin üzerine çıkmış aniden" demez mi? Baka kaldım. Bu kişi asgari ücretle çalışan, daha iki ay önce kayınpederini covitten kaybetmiş bir TC vatandaşı. 


Son 20 yılda harika bir nesil yetişti canım ülkemde, nasıl bu kadar vicdansız bu nesile kıyıldı anlamak mümkün değil. Millet ekonomik nedenlerle ailesine para yetiştirmeye çalışmaktan, kafasını kaldırıp olup biteni göremediği gibi, efsunlanmış bir şekilde bunca aydır söylenen yalanlara da kanıyor. Sonra da gerçek olamayan ama en azından gerçeğe daha yakın rakkamları duyunca da şaşırıyor. Bunun gibi düşünen, yorumlayan bu ülkede milyonlar var. Halbuki baştan gerçekler paylaşılsaydı, gerçekten evde kalması gerekenler kalır, işe gidip para kazanması gerekenler dışarı çıkardı, bu sayılar böyle olmazdı. 

İktidar niye buna kalkıştı, onların elinde olmayan bir olayı saklamak ile ne elde ettiler bilmiyorum ama olan gene millete oldu. Ölen gene millet, parası ve mevkii olan her gün test yaptırıp kendini emniyete alıyor. Dünyada çivisi çıkmayan nokta kaldı mı acaba?

Gene yurdumun garip önlemlerinden dolayı bugün Mert öğleden sonra birkaç derse girmedi, çocuğu havalandırmaya çıkardım, starbucks yaptık döndük. Hafta sonu ders programı korkunç olduğu için bugünü feda ettik. Bi akıllı çıkıp da "saatlerin değişmesi gerekiyor" demiyor bir haftadır. Bekliyoruz, Allah büyük, birinin aklına gelir...

Yarın gene karantina var, bakalım ne olacak? İşler sarpa sardı bence artık, bundan sonrası hastalanmadan bahara oradan yaza ulaşmak. 

Bu gecelik bu kadar, hepinize iyi geceler...


Tugba

26 Kasım 2020 Perşembe

Tuğba'nın Ajandası: Çember daralmışken biz ne yapıyoruz?

Tuğba'nın Ajandası: Çember daralmışken biz ne yapıyoruz?:   Herkese merhaba, Biz evde otura otura ben de gene gün mevhumu kaybolmaya başladı. Her gün aynı şeylere uyanıyoruz, aynı şeyleri yapıyoruz....

Çember daralmışken biz ne yapıyoruz?

 


Herkese merhaba,

Biz evde otura otura ben de gene gün mevhumu kaybolmaya başladı. Her gün aynı şeylere uyanıyoruz, aynı şeyleri yapıyoruz. Yemek yapmak eziyet, akşamları dizi-mizi seyret, gün bitiyor. 

Bugün kendimden bahsetmek istiyorum: 


Geçen haftadan beri Londra üzerinden online plateslerime geri döndüm. Bugün Nevin bizi öldürdü. Şimdiye kadar ki en ağır plates dersi oldu benim için. İlk karantina döneminde 5 kilo vermiştim sonra 2 kilo almıştım, neyse ki deprem sayesinde 2 hafta iştah kaçınca hemen 2 kiloyu verdim. Üzerine de plates hedef kiloma bir kaç ay sonra ulaşırım diye düşünüyorum. 

İşin sırrı yememek ve egzersiz yapmak, yoksa hem yiyeyim hem oturayım olmuyor. 

Hatırlarsınız, geçen aylarda ev detoksundan bahsetmiştim, ben devam ediyorum. Ev eşyalarında devam ediyorum, hala çok var ama baya verdim. Yazlık kışlık geç yaptım bu sene, havalardan dolayı, iyi durumda olanları dolap uygulamasında satmaya başladım. Doğru fiyat olursa satılıyor. Sevindim kendi kendime. 

Tabii hep evde oturunca sabah, dolaba bakıyorum, her gün farklı bir şeyler giymeye çalışırken komik olaylar da başıma gelmiyor değil. Bu sabah Zara'dan 4 sene önce aldığım yarısı kadife yarısı suni deri taytım vardı, onu giydim, her şey normal, ofisime geçtim bir oturdum, fışırt diye bir ses geldi. Çok oralı olmadım. Sonra işe güce daldım, bir ara bir baktım üzerimden siyah siyah kumaşlar dökülüyor. Amanın... Suni deri fışırdamış, parçalara ayrılmış, her yere dökülüyor. Tabii tayt çöpü boyladı. 

Ben gene dolaptan her gün farklı bir şeyler giymeye devam edeyim, bu durumda olanlar ile kolay vedalaşırım. 

Şunu gene hatırlayalım, eğer dolabındaki kıyafeti 2 sezon giymediysen bir daha asla giymeyeceksin demektir. Ver yada sat gitsin, yenilere yer açılsın. (Siyah gece kıyafeti gibi kıyafetler dışında tabii ki)

Bugün, kızımla Selçuk tarafına doğru bir gittik, bir geldik. Bayan mutsuzu kesmedi ama ne yapayım, her zaman araba kullanmak iyi olmuyor, yoruluyorum ama O da evde sıkılmasın diye elimden geleni yapıyorum, kısa tur oldu bugün. 

Şimdi yeni yıl versiyonlarını oluşturduğum arctimocom sayfama geri dönüp biraz daha çalışayım. 

Hepinize harika bir akşam olsun.

Tugba


23 Kasım 2020 Pazartesi

Tuğba'nın Ajandası: Su içiyor muyuz acaba?

Tuğba'nın Ajandası: Su içiyor muyuz acaba?:   Bugün Sevgili Dostum Rukiye, instada ne zaman su içilmeli diye bir post yayınlamış. Çok hoşuma gitti ve bugün ki konum bu olsun dedim.  Gü...

Su içiyor muyuz acaba?

 



Bugün Sevgili Dostum Rukiye, instada ne zaman su içilmeli diye bir post yayınlamış. Çok hoşuma gitti ve bugün ki konum bu olsun dedim. 

Gün boyunca ne kadar su içiyoruz acaba? Uzmanlara göre günde 3 litre için diyorlar da, o uzman günde 3 litre  su içiyor mu acaba? İç demek kolay ama içmek gerçekten zor. Hele kış oldu mu hepten zor. Ben şahsen 1 litreyi ortalama da buluyorum ama 3, hiç olmadı, ya sizin? Yorumlarınız bekliyorum.

Bir de şuna takık bir durumdayım. Uzmanlar Avrupa'da da mı günde 3 litre derler acaba? Avrupa'da 1 litre şişe su 3.-Euro civarında, onlar bizim gibi 19lt. damacana almazlar, hadi "tab water" yani musluk suyu içilebilirdir, oradan da içerler ama o da bedava değil, sonuçta ona da para veriyorlar. Sonuç: Uzmanların 3 litre su isteğine hala şüpheli bakıyorum. :)

Gelelim gün içinde su içmek için en iyi 7 zaman:

  1. Uyandığın zaman (iç organları aktive etmek için)
  2. Spordan Sonra (Kalp ritmini normale döndürmek için)
  3. Yemekten 30 dk. önce (sindirime yardımcı olmak için)
  4. Duş almadan önce (Kan basıncını düşürmek için)
  5. Yatağa gitmeden önce (Varsa günlük sıvı eksikliğini gidermek için - ha bir de uykunun ortasında tuvalete gitmek için)
  6. Hastaysan (Vücudun daha iyi çalışması için)
  7. Yorgun hissediyorsan (Vücut sistemini şarj etmek için)
Bu zamanlardan seçin, beğenin suyunuzu için. Afiyet olsun...

İyi geceler

Tugba


22 Kasım 2020 Pazar

Başlık gene mi Yalanci Karantina????

 

????????????

Bu sabah televizyon seyrediyordum. Kanalın biri vatandaşlar ile karantina saatleri ile ilgili röportaj yapıyor, kimse anlayamamış, saat kaçta karantina başlar biter, kim hangi saatte çıkar. Çok güldüm ağlanacak halimize, korona zaten yorgun olan beyinlerimize hiç iyi gelmemiş, üzerine de milletin kafası iyice karışmış. 


Bu yetmez gibi bir de BBC Türkçe'nin 6 ay sonra tekrar Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yaptığı cesur haberi seyredince tekrar bu virüsle dalga geçilmemesi gerektiğini gördüm. Çekim sırasında ölen kişi ceset torbasında giderken onun yatağını başka ağır hastaya hazırlıyorlar, oradaki çalışan personel perişan. 

Biz buna inat hala uzaktan eğitim çok zor, evde bunaldık, dışarda kahve içmeliyiz gibi kapris üzerine kapris yapmakla meşgulüz. İşte çalışanlar işlerine gitsin gelsin, diğer kimse çıkmasın artık, bu virüsü bu gidişle çokkk uzun bir süre bitiremeyiz. 

Biz Arıcılar ne yaptık? 

Sabah güzel ama soğuk bir havaya uyandık. Mert online derslerle geçirdi tüm günü, Meltem Arıcı, evde kalmanın sınırlarını zorlamakla tüm günü geçirdi. Ben ve İlker de web sayfamızın işleri ile uğraştık. Ben video çektim arctimo instagram sayfam için. Uğraşı büyük, umarım karşılığını alırım. 

Biraz evvel gene yalancı karantinamız başladı. Nasıl bir önlem olacaksa bu, neyse buna da şükür ama ben devamını, gerçek karantinaları bekliyorum. 

Herkese iyi geceler...

Tugba

21 Kasım 2020 Cumartesi

Tuğba'nın Ajandası: Gene döndük başa galiba

Tuğba'nın Ajandası: Gene döndük başa galiba:   Herkese Merhaba, Gene başa döndük galiba... Karantina Gecesi 1 Bu sefer tek fark Mart ayındaki gibi virüs hakkında hiçbir şey bilmezken şi...

Gene döndük başa galiba

 


Herkese Merhaba,

Gene başa döndük galiba... Karantina Gecesi 1


Bu sefer tek fark Mart ayındaki gibi virüs hakkında hiçbir şey bilmezken şimdi çok şey biliyoruz. insanoğlu çok ilginç bir varlık. Bile bile lades yapmayı çok seviyor. Yaz aylarında ekim sonu, kasım ayında tekrar sayılar yükselecek dendiği halde buna göre hiçbir önlem almadı. Tatiller yapıldı, okullar açıldı, iş yerlerinde gene ful time işe dönüldü ve yavaş yavaş sayılar artmaya başladı. Okullar sınıf sınıf  kapatıp önlem almaya çalıştılar, iş yerleri sadece hastalananı eve gönderdi, derken iş çığırından çıkmaya başlayınca da ipin ucu kaçtı. 

Şimdi, garip karantina saatleri, zavallı gençler ve yaşlılar, zavallı iş yerinde hastalık olduğu halde işe gidenler, 3. kez covid olan sağlık personeli... Ülkemizin bu uykudan uyanması gerek... İyi yönetilmiyoruz, hortlayan enflasyon, çocukça işler ile 90 milyon insan hayatta kalmaya çalışıyor. 80 milyon değiliz...

Olan biz kadınlara oldu. Niye mi? İşe gidenlere evde kalan çocuklar kabus oldu. Herkesin evinde anneanne dede yok, bakıcı tutabilen sayılı, çok üzücü bir durumda çalışan kadınlarımız. 

Evde kalanlar, online eğitim için çocukların peşinde koşan anneler, tüm ev halkı dışarı çıkmadığı için sabah, öğle, akşam yemek yapanlar. Enflasyon olmuş %60 falan diye düşünüyorum, market sepeti nerdeyse iki katına çıktı ama hadi %60 diyeyim. Ev kadınları da ayrı bir dram içindeler. 

Ben şahsen yemek işine takmış durumdayım. 5 kişi olunca, o, onu yemez, bu, bunu yemez, oynatmaya az kaldı ayyyyyy!!!!!!

Tabii bizde bir de üniversiteye hazırlanan ergen Mert var. Okulumuz bir tek Mert okula gitmediği için online eğitim sağlamadı. Oh olsun bu haftadan itibaren online eğitime geçtiler, tam bir rezillikti. Özel okula boşuna para veriyoruz dedik, devlete alalım istedik, devlet liselerinin başında ilahiyat mezunu yöneticiler, hem özel okuldan olduğumuz için almadılar hem de tam biat, "alışacaksınız bu duruma, Allahın işi, önleminizi alıp okula devam edeceksiniz" demez mi? Ben 2 gün kendime gelemedim. Nasıl bir zihniyet, nefret ettim gerçekten, nefret...

Zor günler bizi bekliyor, bu umarsız insanlar ve yöneticilerin nasıl kendine geleceğini bilmiyorum ama ben gene yazmaya başladım. Bakalım bu maratonu ne kadar devam ettireceğim? Hedef 40 gün kalan yılbaşı. 

Hepinize iyi geceler...

Tugba


3 Kasım 2020 Salı

Tuğba'nın Ajandası: Umut, umut neredesin???

Tuğba'nın Ajandası: Umut, umut neredesin???: Umut Demiştim ama nerdeeee, giderek bulmak zorlaşıyor.... Bu güzel resmi sevgili dostum Ahu Demirbaş, 1991 senesinin mart ayında İngiltere&#...

Umut, umut neredesin???


Umut Demiştim ama nerdeeee, giderek bulmak zorlaşıyor....

Bu güzel resmi sevgili dostum Ahu Demirbaş, 1991 senesinin mart ayında İngiltere'nin Plymouth Kentinde çekmişti. O zaman Exeter'de dil okulundaydık ve hafta sonları minik gezilere giderdik. O geziden aklımda kalan bu güzel resim ve uçan balonumdur. O balon günlerce odamda durmuştu. Hayatımda ilk defa okyanus görmüştüm, derslerde okuduğumuz gelgit olayına canlı şahit olmuştum. 

O resimde aslında kendini gerçekten birey olarak bulmaya çalışan, sorumluluk almaya başlamış, dünya görüşünü geliştiren beni görüyorum. Bu resim 22 yıl çalışma odamın baş köşesinde asılı oldu. Artık evimin duvarında asılı.  Mutluluklarımı, hüzünlerimi paylaştı. Beni, bakınca mutlu etti. 

O resimde sadece yeni yeni öğrenmeye çalıştığım sorumluluklar var ama ipler hala ailemin elinde, beni korumak, okutmak, ekonomik olarak desteklemek tamamen onlara ait. Bana düşen sınavlarıma ve okul görüşmelerimi doğru yapıp, üniversiteye girmekti. Başka hiçbir şey. Tabii mahalle baskısı aman yabancı birine aşık olup gelme Türkiye'ye derdi, ne alaka ise, Allahtan yabancı birine aşık olup evlenmedim, annem kaldıramazdı. 

Babamın işinin ne durumunda olduğunu düşünmeme gerek yoktu, annemin hastalıkları ile ilgilenmek için küçüktük. Onların aklı başında olduğu için kendilerine bakabiliyorlardı. Bizim hiçbir sorumluluğumuz yoktu. Bir doğa felaketi ile karşılaşmamıştık, zaten bizi, onlar koruyacaktı. Ha 24 Ocakta Körfez Savaşı patlamıştı ama beni ilgilendirmiyordu. Babamın meselesiydi. 

Hayat çok rahatmış taa ki evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra, ebeveynlerim yaşlanmaya başlayıp hastalıkları, babamın abuk sabuklukları ile uğraşmak üzerine 94 ve 2001 krizi, 99 depremi, 2008 krizi, babamın kandırılıp soyulması, annemin demans olup ölmesi, kızımın hastalığı, oğlumun okul hayatında yaşadıkları, şimdi tam herşey normalleşiyor derken corona üzerine deprem. 

Beterin beteri var derler ama ben bıktım artık. 1 hayatımız var, nasıl bir iniş çıkış, çok yorucu...

Gece gene oldu ve korkum arttı. Bu gece de korkmadan uyuruz inşallah. 

O resimdeki günlerin keyfini iyi çıkarttım, eminim ama sanki o zamanda takılıp kalsaydım....

İyi geceler...

Tugba

13 Ekim 2020 Salı

Hope... Umut...

 


Hope.. Umut...

Bu hafta her şey normal olsaydı ben Frankfurt'ta Kitap Fuarında olacaktım. Geçen sene fuar zamanı, önümüzdeki 3 sene için özel sözleşme yapmıştık, her şeyi o zaman ayarlamıştık. Amaaa fuardan sonra emeklerimizin meyvelerini tam almaya başlamışken, Pandemi patlayınca, biz de patladık. O zamandan beri Edebiyat Dünyasının yaşaması için, yeni kitapların çıkması için insanlar deli gibi çalıştı, çözümler bulmaya uğraştılar, biz bekledik. Ne iş alabildik ne fuarı hayal edebildik. Zaten vizemiz de bittiği için nasıl vize alacaktık. İmkansız. 


Temmuz ortasında %50 gibi şans veriyorlardı fuarın yapılacağına ama öyle olmadı. Ağustos'ta Alman Kültür Bakanlığı tüm masrafları üstlendi ve ücretsiz olarak katılım sağlayıp, dijital olarak bir fuar oluşturmaya başladılar. Biz de böyle bir şey asla olmaz...

Dün fuar ufaktan başladı.  Akşam Fuar Boyunca çok meşhur bir Frankfurt Otelinde yapılan network toplantısını zoom üzerinden yaptık. Dünyanın değişik ülkelerinden fuar katılımcıları zoomda buluştuk. Konuştuk, üzüldük, umudumuzu yitirmeden devam edeceğimizi söyledik. Çok ilginçti. 

Avrupalıların en hoşuma giden huyları açık olmaları. Katılan herkesin ekranı açıktı, hepimiz birbirimizi görüyorduk. Biz de ekranlar hep kapalı, İspanyolca kursunda açamadılar bi ekranlarını, kimseyi tanıyamadık mesela... 

Adamlar ise  olayı başka boyuta taşımışlar, toplantı başında minik bir seans yaptılar, gözlerimizi kapadık ve kendimizi fuar alanında düşündük. Harikaydı. Yaratıcıydı. Fuar için bir şarkı bestelemişler aralarda canlı onu seslendirdi 2 sanatçı. Ufak ama insanı iyi hissettiren uygulamalar. Biz de mesela canlı derse giren bir öğretmen çocuklara "hadi 5 dakika egzersiz hareketleri yapalım ekranda" der mi acaba? Yada "çok güzel gitar çalan arkadaşınız bize bir parça çalacak dinleyelim sonra derse başlayalım" deyip çocukları şaşırtır mı? Hiç zannetmem. Bu ülkede her şey zorla yapılıyor ve yaptırılıyor.

Şimdi resmi açılış törenini izliyorum. Fuar sorumluları hem heyecanlı hem de çok üzgünler. Seneye bile fuarın olabileceğinin ümidini vermiyorlar. Nedeni ise salgının devam edeceğini düşünüyorlar. Çok da haklılar, dün ki toplantıya katılanların neredeyse yarısı covit olmuş. 

Dünyada bu kadar kişi hastayken, bizde günde 1500 hasta mı vaka mı belli olamayan rakkamlar ile kandırılmak artık benim için katlanılamaz bir hal almış durumda. Hiç bu kadar uzun bir süre aptal yerine konmamıştım. 

Bu arada Avrupa'yı takip etmediğimiz için, ekonomik durumun oralarda da feci olduğunu fark ettim bu iki günde. Bu yıl ki yazılarımda hep dedim, insanoğlu aşırı dejenerasyonluğunun sonunu gene bir salgınla bitirdi. Şu an her şey yerlerde ama, umut hep var ve olacak, mühim olan eskiyi hatırlayıp "tüh tüh vah vah" demek değil eskiden ders alıp yeni yaşam şekillerini keşfetme zamanı. 

Hadi biraz düşünün neler yapabilirsiniz yeni çağda?

Bu arada bazı şanslı ülkelerin ne kadar yakışıklı bir o kadar da yetenekli Başbakanları var, bugün açılış konuşmasını yapan Kanada Başbakanı Justin Trudeau gibi, adam her seferinde  konuşmasını  bir ingilizce bir fransızca yapıyor aynı anda paragraflara bölüyor konuşmayı. Kanada bu yıl fuarın konuk ülkesi olduğu için. Biz de ah ahhhh .... Kıskandım walla... 

Neyse hepinize iyi geceler..

Tugba



6 Ekim 2020 Salı

Hava fazla sıcak, kış gelsin... Ama Grip gelmesin....

 


Hava fazla sıcak, kış gelsin... Ama Grip gelmesin....


Dün gece yazamadım, çünkü gündüz çok yoğundu, bir zoom toplantısı, mailler, telefon görüşmeleri, üzerine bir de havanın sıcaklığı çok yordu beni. 

Bugün de hava çok sıcak.  Aslında bu hava ve sakin deniz,  eylül ayında olurdu ama bu sene eylül ayı fırtınalı, sevimsiz geçti, şimdi deniz çarşaf gibi, hava ılıman hafif boğucu, denize giren dolu etraf ne yazık ki  ben deniz malzemelerini yıkayıp kaldırdım, deniz bitmiştir bizim için. 


Akşam üzeri göz kontrolüne gittik İlker ile, her yıl reçete yenilemek gerekiyor lensler için. Sonra da Güvercin Adaya yakın bir yerde İlker ile bi şeyler içip keyif yaptık. 

Haftaya yağmur yağsa iyi olacak yoksa kuraklık olacak, sıkıntı olacak. 

Bugün insanları artık anlayamadığımı bir kere daha anlamış oldum. Bıraksam mı insanları anlamayı acaba???? 

Bir aydır içinde yaşadığımız sitenin ilaçlanmasından bahsediliyordu. Ben 3 ay önce evimi ilaçlattım, apartman çok kalabalık, çöplerini insanlar uygun zamanda kapıya çıkarmıyorlar, böcek oluyor. 

Bende site içi yazışmalarda "ISS gibi bir firmadan yıllık anlaşma yapalım belli zamanda sitemiz ilaçlansın, temiz kalsın " diye yazdım, ayrıca sitede karantinada olan daireler var, artık bina içi sterilizasyon,  çamaşır suyu ile silmekle olacak gibi değil. Gene ISS gibi firmalar binaların nasıl dezenfekte olacağını ve bunun sürdürülebilir olması için site içinde yetkili seçiyorlar ve denetliyorlar. Bu artık bi yaşam şekli olmak zorunda... Bunu da yazdım amaaaa....

Cevap olarak bir daire sahibi: "Biz istemiyoruz, doğa ile olamayanlar yanlış yer seçmişler galiba" diye cevap yazmış. 

Ya sabır, bu nasıl bir eğitimsizlik. Bu nasıl bir kafa, bu nasıl laf sokma, doğada yaşamak farklı birşey, minnoş hamam böcekleri ile evi paylaşmak başka bir şey. Benim için hava hoş, ilaçlama yaptırıyorum gelen olursa da Pıtır onları haklıyor, gözümle gördüm, kendileri düşünsün. Hep bireysel hep bireysel ama olmazzzz... Site içinde yaşamayı bilmeyenlerle sitede oturmak gerçekten bazen eziyete dönüşüyor. 

Daha da düşüncelerim var ama bu kafadaki insanlar anlar mı? Sıkıntı... Beyinleri yanar kesin...

Mesela : "150 dairenin oturduğu bir sitede çöpler ayrıştırılarak toplanmalı ve çevre duyarlılığı arttırılmalı, bunu Kuşadası Belediyesi'ne söylemek gerek, yeni başkan daha bir iyi sanki. Ama bizim sitedekilerin anlaması imkansız (Benim kafadakiler hariç)

Bu ülkede doğru şeyler yapmak, söylemek imkansız ötesine geçti, aya mı taşınsak acaba? Gene kafada deli düşünceler...

Hadi bana iyi geceler, sizler de iyi geceler...

Tugba


4 Ekim 2020 Pazar

Temel Covid olursa...

 



Temel Covid olursa...

Temel'in covid testi pozitif çıkmış. Telaşla, hastaneye gitmiş. İçeri girince, iki kapı çıkmış karşısına: Birinde “Pozitifler”, diğerinde “Negatifler” yazıyormuş. “Pozitifler” kapısından içeri girmiş. Önünde yine iki kapı belirmiş: Birinde “Ayakta” diğerinde “yatakta” yazıyor. “Ayakta” yazan kapıdan girince iki kapı daha: “Belirti Gösterenler” ve “Belirti Göstermeyenler”  Belirti Göstermeyenler yazılı kapıdan girince kendini sokakta bulmuş. Evde sormuşlar:

 -Temel sana iyi baktılar mı?

 -Hiç bakmadilar ama organizasyon harika…

Bu akşam bu hikayeyi neden sizle paylaştım derseniz, 21 Eylülde bana olan olayda budur. Şans eseri ki kan pıhtılaşma riskim yükselmiş ama pıhtı atmamış bugüne kadar. Şimdi heparin iğnelerine başladı doktorum, haftaya hematoloğumla görüşeceğim. 


Ben hafif atlattım bu hastalığı, ateş, baş ağrısı, eklem ağrısı ve yürüyememe, bu hafta çok iyiyim. Bu virüsü de İzmir'de İzo'nun ameliyatı sırasında kaptım gibi, geri dönüşler onu işaret ediyor. 

Türkiye'de bence virüsle mücadelede ipin ucu kaçmış. Hastanedeki doktor beni o gün hiç dinlememiş, dinleseydi, eve göndermeden  heparin iğnemi verseydi, evde karantina verseydi.  Ağızını bile açmadı...

Ülkemiz uzatmalarda, devletimiz halkını oluruna bırakmış, ölenler ölsün kalanlarla ülke kalırsa devam ederiz modunda, yazık çok yazık.

Ay sonu antikor testi yaptıracağım bakalım ne çıkacak?

Bugün kızımla birlikte bi Bodrum'a gittik, yemek yedik geldik. Bodrum hala Kuşadası gibi çok dolu, Belediye Başkanı, bilboardlara "ey yazlıkçılar, kalmaya devam edecekseniz ikametgahınızı taşıyın, size hizmet verebilelim" diye ilan vermiş. Tabii kibarca yazmış bu şekilde değil. Ağlasak mı, gülsek mi? Kafamda gene deli sorular, hadi bana iyi geceler, size iyi geceler....

Tugba

2 Ekim 2020 Cuma

Tuğba'nın Ajandası: Online online online, doktor randevusunu bile onli...

Tuğba'nın Ajandası: Online online online, doktor randevusunu bile onli...:   Bugün Cuma.... Bu sabah güne, gene online Basev toplantısı ile güne başladım. Arkasından matbaa işlerimi toparladım. Öğleden sonra doktor ...

Online online online, doktor randevusunu bile online yaptım bugün....

 

Bugün Cuma....

Bu sabah güne, gene online Basev toplantısı ile güne başladım. Arkasından matbaa işlerimi toparladım. Öğleden sonra doktor randevum vardı tabii ki gene online. Aslında dün İstanbul'a gelmeyi planlamıştık ama yapamadık. Dolunay Meltoyu çok etkilemişti hem de covid vakalarındaki belirsiz artıştan dolayı gitmekten vaz geçtik. 


Bugün ilk olarak sizlerle Basev toplantımda edindiğim bilgilerimi paylaşmak istiyorum. Bazılarınız hatırlar, bu sene başında Basev Kadın Platformu olarak değişen trendlere ayak uyduralım ve biz de üniversitedeki öğrencilerimize mentorluk yapalım demiştik. Aramızda bu konunun uzmanı sevgili Nazlı Özek sayesinde eğitimler aldık, Marmara Üniversitesi'ndeki öğrencileri, hocalarımızla belirledik ve güzel bir şekilde görüşmelere başladık ki pandemi patlayıverdi. 

Hepimiz ne yapacağımız şaşırdık, evlere kapandık, kimimiz işini zor şartlar altında ayakta tutmaya çalıştı ve mentorluk aklımıza gelmedi. 

Geçen hafta Nazlı, çocuklarla online toplantı yaptı ve devam etmek isteyip istemediklerini sordu. Çocuklarda aynı bizim gibi dağılmışlar, kimisi memleketine gitmiş orada ailesine yardım ediyor, kimisi bu belirsizlik karşısında bunalıma girmiş sonuç olarak çoğu da bizi aramaya cesaret edememiş. Bizden böyle bir teklif gelince, hepsi devam etmek istediklerini belirtince biz de kendi mentilerimiz arayıp yeniden online görüşmeler ayarladık. Şimdilik Ocak ayına kadar 6 görüşme yapıp programı tamamlamayı hedef koyduk. Bence yaparız, hepimize bir gaz geldi açıkçası. 

Bugün kendimi biran o çocukların yerine koydum ve düşündüm. Üniversiteyi okuyorlar ve seneye mezun olacaklar ama salgın devam ederken iş bulma şansları o kadar zayıf ki... Biz bu yaşta belirsizlikten, önümüzü görememekten yılmış durumdayız, o çocuklar önlerini hiç görmediler ve nasıl olacağı ile ilgili en ufak bir bilgileri yok. 

Sonuç: Çok üzüldüm ama elimizden çok fazla bir şey gelmiyor. 

Neyse öğleden sonra doktor görüşmem iyi geçti. Tahlil sonuçlarıma bakılırsa hafif çaplı kovid geçirmişim geçen haftalarda ama anladığımız kadarıyla devlet, az hasta olanları söylemeden eve gönderiyor, bana yaptıkları gibi, ağırlaşma olursa nasılsa hastaneye gelecek diyor. Müthiş bir salgın kontrolü var canım ülkemde, halbuki bende kan pıhtılaşma riski var ve o değerlerde yüksek çıktığı için en azından heparin tedavisi yapabilirlerdi. Şimdi kullanmaya başladım, en azından bundan sonrası rahat geçsin. Eklemlerim hala çok ağrıyor tam iyi olamadım. 

Doktor kontrolüm, ağır baş ağrısı çekmem ile ilgiliydi, doktorumu çok beğendim, biraz daha gelişme gösterdikten sonra tespitlerimi sizlerle paylaşacağım. 

Bugünlük benden bu kadar, hepinize iyi geceler...

Tugba


1 Ekim 2020 Perşembe

Tuğba'nın Ajandası:  Tekrar MerhabaDün sabaha, Basev Mentorluk toplan...

Tuğba'nın Ajandası:  
Tekrar MerhabaDün sabaha, Basev Mentorluk toplan...
:   Tekrar Merhaba Dün sabaha, Basev Mentorluk toplantımızla başlamak iyi geldi, herkes birbirini yüz yüze görünce mutlu oldu sonra çok başım...

 


Tekrar Merhaba

Dün sabaha, Basev Mentorluk toplantımızla başlamak iyi geldi, herkes birbirini yüz yüze görünce mutlu oldu sonra çok başım tuttu, gece olunca da yazacak keyfim olmadı açıkçası. 

Bugün güzel bir güne uyandık, sabahtan çevremizde bir yerlere gök gürültülü yağmur yağdı ama bizde hava güneşliydi. Öğleden sonra kargolarımı bırakıp, Migros'a uğradım. Migros, pandemi nedeniyle kıklanıyordu bugün, her yerinde temizlik vardı. Güvenle alışveriş yaptıktan sonra tabi elimde eldivenler, maske falan eve döndüm. Bilgisayarımın başına oturdum, matbaa işlerimi yaptım, 14 gün sonra Frankfurt Kitap Fuarı'na Dijital Platformda katılacağız, onun hazırlıklarına devam ettim.


Mert artık evde... Gerçekten gitmesi şart değilmiş, kendine sıkı bir program yapmış bugün uyguladı bakalım ne olacak? 

Meltem dolunay etkisinden çıkmaya çalışıyor, havanın soğuduğunu kabullendi, deniz - havuz bitti artık. Derse gitti geldi, idare ediyor. 

Bana gelince Marie Kondo'nun kitabını okuyorum ve dün güzel notlar aldım. Bunlardan bir tanesi : Marie Kondo der ki, okulda yada evlerimizde bizlere birçok şey öğretiliyor ama kesinlikle odamız yada evimizin nasıl toplanması gerektiği  öğretilmiyor, nasıl bir düzende olmaları gerektiği gösterilmiyor, zannediliyor ki insanlar bunu doğal olarak kendileri bir şekilde öğreniyorlar ama nereden nasıl bilinmiyor. Annemiz bize "odanı topla " dediği zaman  nasıl toplayabiliriz, detaylı anlatıp öğretti mi? Dolaba tişörtlerimizi nasıl katlayıp koymamız gerektiğini söyledi mi? Hayır.... Bunu yazarken ben oğlum Mert'e sadece "ODANI TOPLAAA" diye böğürdüğümü anımsadım, çocuğa hiç nasıl yapabileceğini anlatmadım. Sonra bir de hala tişörtlerini ben düzenliyorum gibi bir serzenişte bulunuyorum, aaaa çok ayıp!!!!

Aslında bana da anlatılmadı. Annemin kendi yatağını nasıl topladığını gördüm ben de onun gibi topladım. Annemin kıyafetleri dağınıktı benimkiler de öyle, dolabın içini açınca mükemmel olmadı hiçbir zaman, evlendikten sonra daha bir farklı yaklaştım ama ara ara İlker'in çıldırdığı olmuştur. A İlker biliyor mu derseniz benden daha iyi ama hiç birimize bu iş öğretilmedi ama mükemmel odalarımız, dolaplarımız olması beklendi. 

*Küçük bir not: Banu çok düzenliydi, kütüphanelerimiz yan yana dururdu, onun ki derli toplu benim ki top patlamış  gibi, çeşitli zamanlarda Banu'ya para karşılığı kütüphanemi toplatırdım. 

Sonuç: Çocuklara belki ders olarak , belki aileleri muhakkak odalarını nasıl toplayacakları öğretilmeli, "odanı topla olayı" bir kenara bırakılmalı. Bizler ise alışkanlıklarımızı pıt diye değiştiremeyiz, ufaktan ufaktan benim yaptığım gibi bölüm bölüm  yapılabilir. Hem baygınlık geçirmeyiz hem de belki 1 ay sonra belki bir yıl sonra fazlalıklardan kurtulmuş, düzen içinde yaşar hale gelebiliriz. 

Neyse, ben de bugün ev halkının ayakkabılarını düzenledim, makinada yıkanabilecek spor ayakkabıları yıkadım, tahminimce 40'a yakın çift terlik, spor ayakkabı, artık giyilmeyen ayakkabılar ile vedalaştık. Kışa hazırız hepimiz. Bir detoks daha başarı ile tamamlandı. Tabii Marie Kondo gibi hepsi silindi, tekrar düzgün bir şekilde dolaba yerleştirildi. 

Havalar soğuyor, siz de ayakkabı detoksu ve yeniden yerleşmesini yapın derim, insan mutlu oluyor.

Şimdilik hepinize iyi akşamlar...

T u g b a

29 Eylül 2020 Salı

Tuğba'nın Ajandası: Ağır çok ağır, ihtiyacımız yok..

Tuğba'nın Ajandası: Ağır çok ağır, ihtiyacımız yok..:   Herkese Merhaba Bugün gene ilginç geçen günlerimizden biriydi. Meltem dolunay etkisi ile dün gece uyumak istemedi, hala uyanık, umarım bir...

Ağır çok ağır, ihtiyacımız yok..

 



Herkese Merhaba

Bugün gene ilginç geçen günlerimizden biriydi. Meltem dolunay etkisi ile dün gece uyumak istemedi, hala uyanık, umarım birazdan pes eder ve uyur.


Mert hala niye okula gittiğini sorgulamakta, adam 12. sınıfta ama hala kasıyor, hay gayret 9 ay sonra bitecek ama nasıl bitecek hep birlikte göreceğiz. 

Dün  ki yazımla ilgili sizlerden çok tatlı dönüşler aldım. Gerçekten kendimiz için bir şeyler yapmalıyız. Bu bizi ferahlatacaktır. Ben bugün koca bir koli verdim, kullanmadığım bardak, tabak ve bir takım çanaklardan kurtuldum. 

Neyse bu konuya ara ara döneceğim. Bugün sizlerle televizyonlarda yayınlanan iki dizi ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Yazar Gülseren Buğdaycıoğlu'nun gerçek hikayelerden derleyip yazdığı iki romanın  dizi olarak ekranlarımıza gelmesi.

İlk duyduğum yorumlar " ne hayatlar varmış", "ne travmalar yaşamış insanlar", "çocuklukta nasılda ezilmişler", " zenginlerin yalılarda yaşadıkları hayal dünyalı dizilerden sıkılmıştık". 

Bunların hepsi doğru, bir itirazım yok amaaaa son bir kaç yıldır ülkemizde yaşarken hissettiğimiz önümüzü görememe, karamsar bir gelecek içinde bulunmanın üzerine Pandemi sıkıntısı bizim için yeterli değil mi? Hepimizin bu iki dizi sayesinde, çocukluk ve gençlik yıllarımıza geri dönmeye itildiğimizi ve eski kötü hatıralarımızla yüzleşmek zorunda kaldırıldığımız düşünüyorum. 

Yaşadıklarımız,  dizideki gibi illa şiddet, dayak vs. gibi şeyler içermek zorunda değil yanlış anlaşılmasın, başka yaşanan bin türlü şey var.

Bu karanlık günlerde en son istediğim şey eskileri düşünmek ve travmatik olanları hatırlamak açıkçası. Sizleri de bu dizileri izlememeye davet ediyorum. Yeteri kadar sıkıntımız var, bir de kendimizin olmasa da, dizidekilerin çektikleri ağır acılar,  bizi şu zamanda bunalıma girmekten başka hiçbir yere götürmez

Tamamen kendi düşüncelerimdir. Bu iki diziyi seyredip beğenenlere saygı duyuyorum ama televizyonlarda daha eğlenceli diziler, belgeseller, reality şovlarlar seyretmek bizlerin elinde. 

Benden bu gecelik bu kadar, hepinize iyi geceler

Tugba 

28 Eylül 2020 Pazartesi

Tuğba'nın Ajandası: Eşyalarımız bizi boğuyur mu acaba????

Tuğba'nın Ajandası: Eşyalarımız bizi boğuyur mu acaba????:   Eşyaların içinde boğuluyor muyuz acaba? Buraya taşınalı 2,5 sene bitiyor, keşke daha az eşya ile gelseymişiz buraya, salon hala çok kalaba...

Eşyalarımız bizi boğuyur mu acaba????

 


Eşyaların içinde boğuluyor muyuz acaba?


Buraya taşınalı 2,5 sene bitiyor, keşke daha az eşya ile gelseymişiz buraya, salon hala çok kalabalık, bundan 10 sene önce İstanbul yaşamımızda salon takımımızı oğlumuza miras bırakırız falan gibi düşünüp masif yemek takımı  almıştık. Üzerine annemin Fatih Kıral takımı da gelince salon, mobilya dükkanı gibi, hele bir de koltuklar, aman tanrım. 

İş tabii bunlarla bitmiyor, 4 adet yemek takımı, yüzlerce bardak, süs eşyaları, biz öldüğümüzde Mert bunların hepsini atacaktır eminiz. 

Bunlardan neden mi bahsediyorum. Geçen sene Netflix'te hayatımıza Japon Marie Kondo diye bir kadın girdi. Bu kadın kıyafetlerinizle aranızdaki bağı fark etmenizi ve onlarla aranızdaki bağ kopmuşsa artık vermelisiniz dedi. Aynı şeyi ev eşyalarımız içinde kullandı. Hatta kıyafetlerimizi daha farklı şekilde katlayıp dolaplarımızda yer açmamızı sağladı. 

Bu ay ise gene Netflix'te The Home Edit diye başka bir seri başladı. Bu seride de Clea Shearer ve Joanna Teplin adında iki kadın Amerikalı insanların evlerine giderek tekrar eşyalarını nasıl toplayacaklarını ve klase edeceklerini anlatıyorlar ve harikalar yaratıyorlar. 

Ben de onlardan esinlenip Amazon'dan bu hanımların kitaplarını sipariş verdim ve bugün kitaplara kavuştum. Marie Kondo'nun kini hemen biraz okudum harika, ileri ki günlerde sizlerle paylaşacağım ve korkunç dolu salonumuzun dolaplarını toplamaya başladım. Yarın biter diye düşünüyorum. Resim paylaşacağım. 

Bence yaşlarımız ilerleyince yavaş yavaş eskilerden kurtulmamız gerekiyor, yoksa onları temizlemek, saklamak boşuna yer işgal ediyorlar ve temizlik insanın ruhunu karartıyor. Kurtulma, hafifleme tiyolarını paylaşacağım merak etmeyin.

Hepinize iyi geceler...

Tugba

27 Eylül 2020 Pazar

Tuğba'nın Ajandası: 2. Gün, yazacak çok şey var ama sıra ile sıkmadan,...

Tuğba'nın Ajandası: 2. Gün, yazacak çok şey var ama sıra ile sıkmadan,...:   Mutlu Pazarlar... Bugün Pazar olduğu için biraz geç uyandık ama dün gecenin sıkıntısı bizi yordu. Hemen uyanınca oradaki arkadaşlara sordu...

2. Gün, yazacak çok şey var ama sıra ile sıkmadan, sıkılmadan....

 


Mutlu Pazarlar...

Bugün Pazar olduğu için biraz geç uyandık ama dün gecenin sıkıntısı bizi yordu. Hemen uyanınca oradaki arkadaşlara sorduk, yangın söndürülmüş ama tahribat çok. Artık bu vahşiliğe diyecek bir şey bulamıyorum. 

Günlük rutinde Mert'i spora götürdüm, pazara uğradım, eve geldim, mutfağa attım kendimi, 2 saate yakın yemek yaptım, İzo ile buzdolabını temizledik, tekrar organize ettik. Sonunda yorgun düştük. Bütün bunları yaparken Meltem'in mutfak saldırıları ile uğraşmak yorucuydu, Allahtan babası halimize acıdı, ikisi havuza girip geldiler, ikisine de iyi geldi. 

Dün online sistemden bugün bahsederiz demiştik. Bugün açalım bu konuyu. İlkbahardaki yazılarımda hep bu yeni düzene nasıl alışacağız diye sorgulamıştım kendimi, sizlere de sormuştum. Gördüğüm kadarıyla hala çok eksiklerim var, adaptasyon fena değil ama yapılacak çok şey var, eğer onların ne olduğunu bulup yapmazsam 2020 sonrasında geri kalacağım açıkçası. 

Ha nasıl yani dediğinizi duyuyorum. Online sistemin devam edeceği tüm yaz belliydi. Bu sistemin nasıl olduğunu açıkçası anlamak için hatırlarsınız İspanyolca Kursuna katılmıştım haftada 4 saat, toplam 50 saatti. bir iki derse katılamadım ama hep takip ettim. Yeni şeyler öğrendim. Derste istediğim soruyu öğretmene sordum, 14 kişiydik, sorduk, sohbet ettik, soruları cevapladık, öğretmen yanlışlarımızı düzeltti. Harika bir 2.5 ay geçirdik. Önümüzdeki ay yeniden başlayacak ve ben zevkle devam edeceğim. Ben 48 yaşındayım ve online eğitimi rahatlıkla yaptım. 

Şimdi online eğitim alan çocuklarımız benden çok çok daha iyi sisteme hakimler. Bu çocuklar utube'ta çekilmiş oyun videolarını dinleyip kendi oyunlarını onlardan öğrendikleri şekilde oynayabiliyorlar mı? Oynuyorlar. Çocuklarımız ellerindeki telefon ve padlerle saatlerce oyun oynayıp video seyredebiliyor mu? Evet oynuyorlar. O zaman işin uzmanları öğretmenlerimiz çocuklarımıza online olarak ders anlatırken, karşılıklı konuşabilirken, onların sorularına cevap verebiliyorlarsa, niye online sisteme uyum sağlamak için anne babalar "aman bu sitem olmuyor" , "yüz yüze eğitim gibisi yok", " çocukları zapt etmekten yorulduk", "Okullarına gitsinler, rahat edelim" ve bunlar gibi bir sürü yakınmalara niye devam ediyorlar?  Anlamıyorum. Bir adım geri gidip bir düşünmek gerek. Bardağa boş tarafından değil dolu tarafından bakmak gerek. 

Biz ebeveynlerin aile yaşamlarındaki sorumluluklarını yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. İnanın çocuklar  bu sisteme uyum sağlamakta bizlerden daha öndeler, çocuklarınıza güvenin. Onlar için gerekli ekipmanları almak için uğraşın. Evlerimizi, onların odalarını ona göre düzenleyin, kendi işlerinizi onların derste oldukları saatlere göre ayarlayın. Ders aralarında onlara kurabiye pişirin, su içmelerini sağlayın, egzersiz hareketleri yapın beraber. Kolay değil ama salgın olduğu sürece bu, belki de salgından sonrası da bu.

Burada devletimiz okulların açılıp açılmayacağı ile bizleri oyalamak yerine çalışan anneler için çözüm üretmeliydi, bilgisayar ekipmanları için KDV, ÖTV indirimi yapmalıydı, öğrencilere bedava internet sağlamalıydı. Anadolu'da zaten taşımalı eğitimle öğrenim gören çocuklarımıza online eğitime daha rahat ulaşabilmeleri için onlara destek olmalıydı. Hatta kış şartlarında okula gitmekte zorlandıkları için online eğitim o çocuklar için biçilmiş kaftan olacaktır.  Bunları büyüklerimizin şu an düşündüklerine pek inanamıyorum ama evrene bu olumlu dileklerimi gönderiyorum, belki beni duyan olur. :) 

Bütün bu olumsuzluklara rağmen bu hafta EBA'nın çökmesi aslında ne kadar çok kişinin eğitim almaya çalışmasının bir göstergesi ama büyüklerimizin umurunda mı? Pek değil. 

Sonuç olarak, toplantılar online, eğitimler online, görüşmeler online, aileler olarak çocuklarımız en iyi şekilde bu sisteme adapte olacaklarına eminim. 

Bir de okul hayatları boyunca günde çok az gördüğümüz çocuklarımız şimdi hep yanımızda, bana göre bundan daha büyük mutluluk yok, üniversiteye gelince yuvadan uçup gidecekler, anı yaşayın en iyi şekilde derim. 

Oğlum Mert, şu anda online üniversite kursunda, gayette iyi gidiyor, hem kurstakiler hem biz çok sıkı tutuyoruz. Yapacak bi şey yok. Çözüm odaklı olmak en iyi şey şu anda, yakınmayı unutun. Yukarıda yazdıklarım tamamen benim kendi fikirlerim, ne olur kusuruma bakmayın.

Hepinize iyi geceler...

Tugba

26 Eylül 2020 Cumartesi

Tuğba'nın Ajandası: Sonbahar Geldiiiiii.....Ama hava hala sıcak....

Tuğba'nın Ajandası: Sonbahar Geldiiiiii.....Ama hava hala sıcak....:   Bu akşam üzeri Kuşadası Körfezi Sahili Sonbahar geldi... Eveettt, bugün 26 Eylül, düne kadar hava yazdı, millet denize giriyordu, hatta be...

Sonbahar Geldiiiiii.....Ama hava hala sıcak....

 


Bu akşam üzeri Kuşadası Körfezi Sahili

Sonbahar geldi...

Eveettt, bugün 26 Eylül, düne kadar hava yazdı, millet denize giriyordu, hatta bende bugün için Meltem'i denize götürelim diye düşünmüştüm ama dün gece başlayan fırtına bugün kendini sonbahar olarak bize gösterdi, hava sıcak ama sevimsiz, üzerine öğleden sonra da Söke'de çıkan ve hala fırtınadan söndürülemeyen yangın eklenince keyfimiz çok kaçtı. Dilek yarımadasının Söke tarafı yanıyor cayır cayır, bizim tarafa geçerse Milli Parkı kaybederiz, umarım olmaz. Yüreyim pırpır ediyor şu anda, durum çok vahim. 

Son yazımda yazın bitmesine bir ay kaldı demiştim ama mevsimler kaydığı için 2 ay hop diye geçti. Levent'i hastaneden çıkardık pardon çıkarıldı ve şimdi bakım evinde, daha iyi olması için büyük bir özveri ile bakılıyor. Neden bakımevi derseniz, hastanede bakılması gereken hastamız, sağlık sistemimiz yeterli olmadığı ve tekrar bastıran salgından dolayı bir gün içinde taburcu edilince  bu yol en uygun olandı. 

Ben de 1 aydır rahatsızım, her hafta covit oldum diye hastaneye gidip tahlil yaptırıyorum ama yok olmadım daha ama antibiyotikler, devam eden ateş, pazartesi son tekikler çıkacak ona göre yeni tedavim belli olur. Tabii biz de yok yok, 3 hafta önce de İzocuğum varis ameliyatı oldu. Neyse ki iyileşti. 

Meltem ve İlker bu arada cool takılıyorlar allahtan. Kendi hallerinde yuvarlanıp gidiyorlar. 

Online eğitimi merak edenler, buna yarın değinmek istiyorum. 

2020 bizi çok yıprattı, hala kışın yazdığım gibi evrilemedik, bir direnç içindeyiz, artık herşey değişiyor, mesela banknotları  elle tutmak bile çok tehlikeli ama biz hala parayı görelim, hissedelim derdi içindeyiz. 

Sizce yeni düzene kimler hazır? Yada kendinizi nerede görüyorsunuz? Ne kadar değişime ayak uydurabiliyorsunuz? 

Yarın bunlara değineceğim. Korona günleri serim gibi bir seri tuttururum gibi geliyor. Korona Günleri yazılarımı çok sevdiniz, harika geri bildirimler aldım. Çok teşekkür ederim. Madem sonbahara girdik, gelsin yeni yazılar o zaman.

Hepinize iyi geceler

Tugba




 

28 Temmuz 2020 Salı

Tuğba'nın Ajandası: 28 Temmuz 2020

Tuğba'nın Ajandası: 28 Temmuz 2020: 28 Temmuz 2020 28 Temmuz, bu bitik yaz, nasıl iki ayı bitirdi anlamadık bile, 1 ay sonra hava daha yeni ısınmışken, güneş ışınlarının yönü ...

28 Temmuz 2020



28 Temmuz 2020


28 Temmuz, bu bitik yaz, nasıl iki ayı bitirdi anlamadık bile, 1 ay sonra hava daha yeni ısınmışken,
güneş ışınlarının yönü değişecek ve sonbahara gireceğiz. 

Dün üniversite sonuçları açıklandı, gene çorba gene çorba, alınan puanlar çelişkili, çocuklar üzgün, aileler ne yapacaklar bilemez bir halde, bizi geleceğe taşıyacak çocuklarımız mutsuz ve ümitsiz. 

Biz de lise son sınıfa geçtiğimiz için geçen ay TYT için online ve offline kurstayız. 11 de matematik öğretmenimiz geldi, 12 de gidince bana gelenler geldi ve çocukları yarım saat içinde hazırlayıp Bodrum'a yola çıktık. 2 saat sonra Gölköy'de denizdeydik. Nasıl iyi geldi anlatamam, Meltem geçen ay kaldığımız odayı zorlayınca bu gece kalmaya karar verdik. Mert hemen eski arkadaşlarıyla buluşmaya gitti. Banular zaten Gölköy'deydi, yüzdük, konuştuk valla çok iyi geldi. 

İzole bir hayat bizi çok yordu. Hep evdeyiz, gidersek milli parka gidiyoruz, orası da artık kalabalıktan çekilmez hale geldi. Biz koptuk. İyi de yaptık. Akşam üzeride yan otelde konaklayan Sevgili Çağla ve Faruk ile happy hour yaptık. Mutluyuz, mesuduz. ama bir yanımız buruk, İlker İstanbul'da Levent'in yanında, bir değişiklik yok. Beklemek çok yorucu ve üzücü geliyor. Meltem bile Levent'i evde arıyor, O'nun oturduğu yere gidip oturuyor sanki O'nu bekliyor. 

Bu yüzden kısacıkta olsa burası iyi geldi. Yarın döneceğiz, akşama İlker'e ve Yaseminlere kavuşacağız. Bayrama iki gün var, biraz yazayım iyi geldi, eminim ki sizlere de iyi gelir. Hepinize iyi geceler...

Tugba


29 Haziran 2020 Pazartesi

Tuğba'nın Ajandası: Sınavlar...Sınavlar...Sınavlar...

Tuğba'nın Ajandası: Sınavlar...Sınavlar...Sınavlar...: Herkese Merhaba, Güzel kızım eğer rahatsız olmasaydı, dün ve evvelki gün yaşıtları gibi üniversite sınavına girmiş olacaktı. Olmadı...  ...

Sınavlar...Sınavlar...Sınavlar...

Herkese Merhaba,

Güzel kızım eğer rahatsız olmasaydı, dün ve evvelki gün yaşıtları gibi üniversite sınavına girmiş olacaktı. Olmadı... 
O giremediği için hafta sonu en yakın dostlarımın çocukları için dua ettim ama sanki boşunaymış gibi geldi. Niye diyeceksiniz? Bu çocuklar çalışmadı mı? Hayır çalıştılar. Eeee nedir durum? 

Bir üniversite sınavında Mabel Matiz soruluyorsa, matematik soruları edebiyat soruları gibi oku oku bitmiyorsa ve çocuklar bu uzunnnn sorulardan bir şey anlamıyorsa, bu soruları hazırlayan kurumumuz YÖK'ün orta öğrenim sistemimizden haberi yokmuş gibi yapıyorsa, çocukların ve ailelerin hayatları ile oynanmıyor mu acaba? 

Kime kim neyi ispatlayacak? Geçen haftada LGS sınavında aynısı oldu. İnanılmaz zor sorular. Çocuklar, aileler perişan. Bu arada LGS, TYT, AYT ne demek bilen var mı çocuğu sınava girmeyenlerden aranızda? 

Bu sene sınava giren arkadaşlarımın hepsi birer ev alacak kadar para harcadılar hem okula hem dershaneye hem de özel öğretmenlere, ne için, 80'er kişilik hit okulların veya bölümlerin öğrencisi olabilmek için. Bu tabii İstanbul, İzmir ve Ankara için geçerli daha ağırlıklı. Geri kalan illerdeki çocukların durumu ne olacak?  Bu ağır ve gereksiz sorularda kim kimden eliyor??? Deli düşünceler gene kafamda. 

Şöyle düşünecek olursak, çökmüş eğitim sistemimizde,  gücü olan aileler çocuklarını minik servetler harcayarak bu bilinen okullara sokmayı başarıyorlar(Lise veya Üniversite). Bu çocukların kimisi Türkiye'de kalıyor kimisi yurt dışına gidip iş güç sahibi oluyorlar ama belli puanların  altında kalan çocuklar hasbel kader bi bölüme kendini atıyor, zaten okurken bin bir güçlük çektiği için dört gözle mezun olmayı bekliyor, olunca da mesleğini yapmak yerine güvenlikçi, sağlık memuru gibi işlere yöneliyorlar. 

Kimse de o kaosun içinde bu eğitim sistemi kötü, biz istediğimiz okumak istiyoruz, daha faydalı bilgiler öğrenmek istiyoruz demiyor. Hele bu günlerde diyemiyor. 

Çok sinirliyim, yazık bizlere, yazık bu ülkenin evlatlarına. Ülkemizde 2008 öncesine kadar eğitim sistemimizde yenilikler 6 senede bir yapılırdı. 2008'den sonra yenilik değil, değişiklikler her sene yapıldı ve artık toparlanamayacak boyuta geldi.  Daha yazılacak çok şey var ama bu kadar yeter. 

İyi ki kızım bu hafta sonu sınava girmedi ama seneye oğlum ne yapacak bilmiyorum. 

Herkese iyi geceler...

Tugba

22 Haziran 2020 Pazartesi

Gölköy 3. Gün




Gölköy 3. Gün


Herkese Bodrum'dan merhaba, 3. günümüzü de bitirdik yarın artık döneceğiz ama tabii ki bir denize girip öyle döneriz. Meltem odadan denize, denizden odaya 1 adım mesafeyi çok sevdi. Otel de çok kalabalık olmadığı için sabahları normal uykusunu alabildi. Sevgili Gamze'de her gün Meltem'in yiyebileceği yemekleri de pişirince keyfimiz çok yerinde bir dinlenme oldu bizim için. 


Dün sokağa çıkma yasağı olduğu için Gölköy çok sakindi. Bizim tarafta bi biz vardık diyebilirim. Akşam üzeri Ayçin'ler gelince Mert çok çok sevindi. Hem Damla'ya kavuşmuş oldu hem de kendi akranlarına kavuşmak eminim ki O'nun için paha biçilmez oldu. Meltem'den sonra O'nu da mutlu görmek beni benden aldı.

Bugün pazar olmasından dolayı daha kalabalıktı ama hiçbir şey eskisi gibi değil. Maskeli, maskesiz, çok garip bir şekilde herkes bu durumu kabullenmeye çalışıyor ama bu görünmez illet için nelere katlanıldığını görmek içler acısı bence. Maske takmak deniz kenarında imkansız, zaten nefes almakta zorlanıyorsunuz bir de sıcaktan yüzünüz terliyor, kan ter içinde kalıyorsunuz. Virüs bizi belki öldürmez ama bu havasızlık bizi her an öldürebilir. 

Eğer tatile gitmeye karar verirseniz virüsle yaşamak çok kolay değil, hele her dakika çamaşır suları ile falan her yeri yıkayan tipler iseniz bu sene tatile çıkmayın. Ama maksimumda korumaya dikkat ederim ama olduğu kadar işte derseniz, bizim gibi kaldığınız yere güveniyorsanız tatile çıkın.

Öğleden sonra Banular geldi. Çocuklar ile denizde yüzmek iyiydi ama bir an başka büyük çocuklar geldi atlamaya zıplamaya başlayınca çocukları denizden alıp kenara çıktık. Tedirgin oluyor insan ne de olsa. Diyorum ya bu yeni şeylere alışmak zor, hep aklınızda ama bazen unutuveriyorsunuz, belki o sırada kapabilirsiniz yada kapmazsınız, aklımızda deli düşünceler ama nereye kadarrrrr.

Son olarak gece Meltem'i oyalamak için bir yol yapalım dedik. Türkbükü'nden çıktık, Turgut Reis'e gittik, saat 22:30 olmasına rağmen her yer kapalıydı. Golden Rose dükkanı var Aslıların, onun önünden geçtik bir hayal onları görürüz diye çoktan kapatmışlardı. Daha sonra Gümüşlük üzerinden otele geri döndük. Gümüşlük sönüktü, Yalıkavak Marina tamamen kapalıydı, bir kaç yer dışında, normalde o saatlerde yeni insanlar gelirdi. Gündoğan gene kapalıydı, bir tek Türkbükü ışıklıydı, daha hareketliydi ama nerdeee eski günlerrr nerdeee.

Sonuç, koronaya karşı deliye bağladıysanız sakın tatile gitmeyin yok ben idare ederim diyorsanız buralar gerçekten harika her zamanki gibi, gelin denizinize girin, yiyin, eğlenin.

Hepinize iyi geceler...

Tugba

19 Haziran 2020 Cuma

Karpuz kabuğu denize yeni düştü....



Karpuz kabuğu denize yeni düştü....


Haydaaa bu nerden çıktı diyebilirsiniz ama bu sene anca karpuz kabuğu denize düştü ve sonunda biz denize girebildik hem deeee en sevdiğimiz yerde, Bodrum'da...


Nereden çıktı bu şimdi derseniz, Meltem çarşamba günü plates topunu patlattı, o top Meltem'in müzik dinlerken üzerine oturup zıpladığı top, genelde Dekatlondan alıyoruz  ya İzmir ya da Bodrum'dakinden, ben de hadi Bodrum'a gidelim dedim, Mert ve İzo'nun gözleri ışıldadı. Meltem zaten yol yaptığı zaman inanılmaz mutlu oluyor. İlker'e sorduk ama "ben gelmem siz gidin" dedi. Bunun üzerine bende acaba kalsak mı acaba dedim ve hemen Gölköy'deki Kaptal Oteli aradım. Otel açılmış ve gayet temiz ve sakinmiş. Meltem severse kalırız deyip bugün yola çıktık. 

İyi ki çıkmışız. Rahat bir yolculuktan sonra ilk önce Dekatlona uğradık, malesef toplar bitmiş ve ne zaman geleceği belli değilmiş. Neyse dedik ve oradan Gürece'ye geçtik ve Ayşe Arman'ın "İyilik Atölyesi'ne" uğrayıp sakajewa kolyelerinden aldık ve doğru Gölköy'e vardık. 

Hafif bir yemekten sonra kendimizi Bodrum'un güzel sularına attık. Meltem bayıldı, biz bayıldık. Üzerimizden son üç ayda yaşadığımız tüm gerginliği sulara bıraktık. Çok iyi geldi açıkçası. 

Tabii hepinizin nasıl gittin otele? Temiz mi? Güvenli mi dediğinizi duyar gibiyim. Burada çoğu insan maskeli ve hijyen kurallarına uyuyor. Maske takmayanlar %80 erkek. Bodrum zaten Küçük İstanbul olduğu için, araçlardaki çoğu kişi maskeli, bence sıkıntı yok. Sahilde de sadece evleri yakın olup denize girmeye gelenler vardı. Sahil genel olarak sakindi. Yarın sokağa çıkma yasağı var, kimse olmayacak, harika bir gün bizi bekliyor. 

Son olarak, yazın Bodrum'da olmayı seviyorum ben, burası Küçük İstanbul olduğu için beni rahatlatıyor ve mutlu ediyor. Hepinize iyi geceler diliyorum.

Tugba

6 Haziran 2020 Cumartesi

Tam 2 yıl bitti... Kuşadası'na taşınalı...




Tam 2 yıl bitti...

Eveettt, Kuşadası'na taşınalı 2 yılı bitirdik. 2 yıl önce bu saatlerde ben çocuklar ile yeni evimize 7 saatlik bir seyahatten sonra varmıştık. (Daha otoban yoktu) Hatta hava çok güzeldi ve balkonda güneşi batırmıştık. Gece ben balkondaki yeni aldığımız koltukta uyumuş sabahleyin eşyalarımızın geldiği tıra uyanmıştım. 

İlk yılın özetini sizlerle geçen sene paylaşmıştım. İkinci yıl birincisinden daha da iyi geçti bence... Artık her şeyi kontrol edebilir hale geldik. Mesela geçen sene kışın deli gibi  elektrik faturası ödedikten sonra bu sene hiç o rakamlara gelmedik. 

Meltem'in nelerden hoşlandığını artık daha iyi biliyoruz. Hele yazın O'nu Milli Parkta denize sokmamız her şeye bedeldi bence... 

Ali Mert artık buraların İstanbullu Genci, şehirde herkes
tanıyor maşallah, çok tatlı arkadaşları var, hepsine bayılıyorum.

İlker Arıcı buraların internet ve dijital pazarlamacısı oldu başımıza, sitemizdeki komşularımızın bir numaralı dijital çözüm ortağı. Halinden çok memnun. 

Ben, ben, ben, her ne kadar İstanbul'a, mahalleme gidince bazen geri dönmek istemesem de, iyi ki taşınmışız, bu pandemi de ne yapardık İstanbul'da bilmiyorum. Burada sizlerinde takip ettiğiniz gibi çok rahat geçirdik. Allah bin şükür, hiçbir sıkıntımız olmadı. 

Kedimiz Pıtır da bugünü bizim odada geçirdi, nedense orayı çok seviyor, ilk gece geldiğimizde uyuduğu yerdeydi bugün. İlginç bence...

Bu yaz 3. yazımız olacak ama yaz yaz gibi olacak mı bilemiyoruz. Hava hala "aman çok sıcak ve tam deniz havası" diyeceğimiz kıvama bir türlü gelemedi. İnşallah gelir. Gelirse kızımla gene Milli Park'ta denize gireceğiz. 

Kuş sesleri ve gündüzü ayrı, gecesi ayrı sessizlik beni burada çok mutlu ediyor. Artık gürültüye tahammül edemiyorum. İyi ki taşınmışız hala diyebiliyorum. Hepinize iyi geceler...

Tugba 

3 Haziran 2020 Çarşamba

2020, seni hiç sevmedim, sevmeyecem de!!!!

Nazan Ablanın bahçesinde coşturduğu Galalar....



2020, seni hiç sevmedim, sevmeyecem de!!!!

Bu yıl  ilk 5 ay içinde hayatımda çok değer verdiğim, bana gerçekten faydası olmuş, örnek aldığım iki insanı kaybetmek beni benden aldı. Kalan 7 ay inşallah başka bir cenazeye gitmek zorunda kalmam. 

Bugün Nazan Ablayı toprağa verirken hala içimde "O yaşıyor, eve gideceğiz bizi ağırlayacak" hissi vardı. Tabii öyle bi şey yok ama inanmak zor. 

40'lı yaşları çok sevmiştim ama insan 40'lara gelince yavaş yavaş sevdiklerini yitirmeye başlıyor. Vakitli ölümler çok sarsmıyor ama bugün ki gibi vakitsiz ölümleri hazmetmek zor. Ne aceleleri vardı anlamak zor ama bu kadarmış. 

Bugün cenaze namazında hoca bizim kitleyi görünce ısrarla "bu ölümlerden ders alın" dedi en az üç defa!  Bunun yerine iyi insan olun, kimseyi kırmayın, hak yemeyin gibi öğütlerde bulunması daha yerinde olmaz mıydı? Zaten vakitsiz aramızdan ayrılan Nazan Abla, karıncalara bile yem verip yaşatmaya çalışan bir insandı, hepimizin örnek aldığı bir insandı, çok çok üzüldük. Ne için ders alayım?  Dediğim gibi ya bizim kitle adama ters geldi yada korona cenazelerinde kalmış vaazı adamcağızın. Amannn din adamları ile polimik yapmak anlamsız, formatlarımız farklı.

Öte yandan alınacak dersler varsa: 
  • Sevdiklerinizle görüşmeyi ertelemeyin. 
  • Telefon edin, 
  • Yanına gidin, 
  • Kahve için, 
  • Fotoğtaf çekin, 
  • Güzel anılar biriktirin. 
  • Aranıza abuk sabuk şeylerin girmesine izin vermeyin. Parayı hele hiç. 
  • Yaşadığınız günün kıymetini bilin.  

Hepinize iyi akşamlar...

Tugba

Tugba

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...