24 Aralık 2023 Pazar

2024 ve Biz

 Yıl Haziran 2013,

Her gün işe gidip geliyorum ama akşamları Taksim'de nöbet tutanlara destek vermek için saat 9'da tüm ev halkı balkona çıkıp sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. 1 ay devam ettik ama sonuçta hızla artan belirsizliğin önüne geçebilecek olan hareketin,  gene bir dış güç oyunu ile yok edildiğine şahit olduk. 

Ha bu dış güç oyunu nereden çıktı derseniz, o yaz Digitürk'te kışın seyrettiğim House of Cards dizisini tekrar seyrederken bir anda oturduğum yerden ayağa fırlamamla fark ettim. Başkan, Öğretmen Sendikasının ayaklanmasını bir türlü bastıramıyor sonunda akıllı biri, öğretmenlere bir isim takıp itibarsızlaştırıyor, millet isimle ilgili yorum yaparken, hoop ayaklananlar dağıtılıyor. "Çapulcular" biz de takılan isim, ve Gezi'nin sonu oluyor.  

2013 yılından sonra hiçbirimiz üzerimizden belirsizlik hissini atamadık. Her sene "bu sene felaket geçti, gelecek sene inşallah iyi olacak" dedikçe belirsizlik kuvvetini daha da arttırdı. 10 yılın sonunda ise duruma dayanamayan Türklerin Beyin Göçü, muasır medeniyetlerine doğru hızlandı. Eskiden mühendis, doktor giderdi şimdi hemşire, kuaför, teknisyen, yabancı dili öğrenmeyi başaran, elinde diploması olan,  bu ülkeyi terk ediyor. 

Biz 50 yaş üstü ülkemizi bırakmayız ama 30 yaş altı artık nerede yaşamını mutlu kılıyorsa orada yaşamayı tercih ediyor. Bu biz 50 yaş üstündekilerin suçu ne yazık ki, "bi kereden bişey olmaz", "istikrar geldi, devam etsin" dedik, dedik, dedik. Sonuç; doğma büyüme Kadıköylü ben, kendi semtimde ne kirada oturabiliyorum, ne de satılık ev alabiliyorum. Araç kiralayamıyorum, çünkü 500.-TL olan depozito olmuş 2500.-TL,  bize araç yok ama 400,000.-$'a Kadıköy'den ev almış devşirmelere var ve hayat onlara güzel ve yaşaması kolay. Vize almak için devşirme olmadığımı kanıtlamak zorunda bırakılan bir ülke oldu burası!

Yeni yıla girerken içinizi kararttım biliyorum ama artık dayanamıyorum. Oyun çocuklarına yuvalarda eğitimin dinileştirilmesi, sadece dış güçlerin ülkemizi ele geçirmelerinin son noktası. Belirsizliğin bile son noktasına gelinmek üzere, biz bu durumda batmamak için hayatta kalmaya çalışan gerçek Türkler olarak, bu saatten sonra ülke değiştirmek zorunda kalmayalım. Türklerin kendi ülkelerinde itibarsızlaştırıldığı bir durumda yaşamak bana ağır geliyor. Yapılan haksızlıkları kaldırmak çok zor geliyor. Bazılarınızın  "bu yazıyı yazman bile tehlikeli, içeri atarlar" dediğini, içimde hissediyorum. 

Atsınlar, umrumda bile değil, benim yaptığım yada yazdığım ülkeme yapılan haksızlıkları dile getirmek. Yazın Kuşadası Gümrüğünde başıma öyle bir olay geldi ki, Türk Polisine yapılan davranışa katlanamadım ve tüm gümrüğü ayaklandırıp o terbiyesiz adama gerekeni gösterdim, en azından Türkleri hakir göremeyeceğini, Polisimize karşı gelemeyeceğini savundum. Nasıl iyi hissettim kendimi anlatamam!

10 yıldır bıkmadınız mı bu belirsizlikten? 21. Yüz yılda saçma sapan şeylere vakit ayırmak yerine muasır medeniyetlere ulaşmak için kafa yoralım. Ülkemiz dünyanın en güzel ülkelerinden biri, ben Avrupa ve Amerika gördüm, bu karşılaştırmayı yapabilen biriyim. Bu ülkeye sahip çıkalım. 2023 te dibe vurduk ama artık yukarıya çıkmak için çaba sarf edelim. 

Hakkımızı koruyalım, adil olalım, en ufaktan başlayıp ülkemizi hak ettiği noktaya getirelim. İyilik saçalım, iyilik bulaştıralım, bu hadsiz yaşan insanlara iyiliğinde insanı mutlu edeceğini, empatinin faydalı olduğunu, hep ben olayına son verip, biz demeyi öğretebiliriz. Ha sabır ister biliyorum bazıları raydan fazla çıkmış durumda ama neden olmasın. İyilik bulaşıcıdır. Unutmayalım.  

Umarım hepimize hayırlı olur 2024, hepinize mutlu yıllar diliyorum. 

Sevgiler

Tugba



28 Ekim 2023 Cumartesi

Cumhuriyetimizin 100. Yılı ve Biz

 100. Yıl

Kaç gündür yazımı hazırlamak için kafamdaki düşünceleri toparlamaya çalışıyorum ama tam olarak onları yazıya dökemeyeceğimden de korkuyorum. Aslında çok mutluyum yeni bir milenyuma girmekten ama biz eskiyi Türk Kanı ile kurulmuş ülkemizi ne yazık ki son 20 yılında koruyamadığım için de hem üzgün, hem de kendimi sorumlu tutuyorum.

Olaylara nasıl seyirci kaldık? Atatürk, gençlere ve eğitimi hep ön planda tutulmasını istemiş ve müfredatı da bunu uygun hale getirmiş. Hani biz hep şikayet ederdik ne çok şey öğreniyoruz diye ilk ve orta öğrenimde ama inanın Londra'da Üniversiteye başladığım zaman matematiğim, tarih ve coğrafya bilgim sınıfımdaki İngiliz ve diğer ülkelerden gelen öğrenciler ile karşılaştırınca epey öndeydi. Bizi küçümseyen Avrupalılar çok şaşırıyorlardı. 

Peki, 20 yılda nasıl geri düştük?

Farkına bile varmadan başımdan geçenleri sizinle paylaşmak isterim:

Mert 2003 aralık doğumlu, Normalde 72 ayını doldurduktan sonra okula başlayacaktı, hatta Nurettin Teksan İlkokuluna başvuru yaptığımız zaman Müdür Yardımcısı "Mert'i alamayız ama dilekçe ve bağışla alabiliriz bekleyin" demişti. 

1 ay sonra kadıncağız aradı ve milli eğitimin 60 aydan itibaren çocukların okula gidebileceğini ve Mert'in evimizin adresi tuttuğu için ilk sıradan çıktığını söyledi ve "çok şaşırdım bir şeyler oluyor ama anlamadım" dedi. 

Mert okula başladı, 4. sınıfı bitirdiği sene "çat 4+4+4 yasası" devreye girdi ve öğrencilerin 60 aydan itibaren okula başlayacakları bildirildi. 

Eeee zaten 4 senedir 60 aylıktan beri alıyordu ama ne ben ne kimse eğitimciler dahil bunu fark edemedik. 4+4+4 kepazeliği devreye girdikten hemen sonra ortaokul sınavlarının ismi her sene değişti, üniversiteye giriş dahi her sene yeni isimlerle kafalarımız karıştı. Devlet okullarının içi boşaltıldı, ben dahil özle okullara para yağdırmaya başladık ama gene hiçbir şeyin farkında değildik.

Bir sabah uyandık ki Darvin'in "Evrim Teorisi" okul müfredatından çıkarılmış! Şok... Bizi uzaylılar mı oluşturdu ya!!! ( bazılarını evet :)

Derslerin içeriğine bir göz atayım dedim, fark ettim ki,  biz Milattan Önce ve Milattan sonra kronolojik bir sıra ile tüm dersleri okurduk. Matematik dahil, duvar örer gibi, tuğlaları üst üste koyarak duvar yapardık, O ne? Ders konuları "bir günümüzü anlatıyor bir milattan öncesine gidiyor, bir geliyor". İnsanoğlunun kafasında bunları kurgulamasının imkanı yok. 

Biz ne yaptık, özellikle sınavlar için dershane peşinden koşan aileler buna bakmadık bile, dershane öğretmenlerinin elinde "biz biliyoruz, siz merak etmeyin" sözleri ile müfredatı sorgulamadık. 

Mert'in ilk başladığı sene ilkokullarda seçmeli ders saatleri arttırıldı. Okullar "ne ile dolduracağız " derken Din Dersi bu ders saatlerini doldurdu. Hangimiz sorguladık, hak aradık, hiç birimiz!

2013 Eğitim Öğrenim Yılı başladığında Türk olmak nasıl unutturula bir yenisi eklendi ve çocuklarımızın okullarda her sabah andımızı okumaları yasaklandı. Atatürkçü bir okula giden Mert'in okulu devam etmek istedi ama 1 yıl boyunca okulda müfettiş kamp kurdu ve olayı unutulmasını sağladı. Biz bir şey yaptık mı? Hayır!

Mert Devlet Okulu dahil, 4+4+4 yani 12 sene de 7 okul değiştirerek ilk ve orta öğrenimini tamamladı. Bizim gibi okul değiştiren o kadar çok aile var ki...

Kimi zaman öğretmeni beğenmedik, kimi zaman paramız bitti, kimi zaman en iyi öğrencileri tek sınıfta topladıkları ve kalan öğrencileri aynı parayı verdiğiniz için en kötü sınıf karmaları yaptıkları için hep daha iyisini aramaya çalıştık. Açıkçası Mert İngilizce'yi özel okulda öğrendi ama en mutlu olduğu yıllar evimizin arka sokağındaki yürüyerek gittiği Nurettin Teksan'dı. Belki eskisi gibi daha kaliteli özel okullar kalsaydı ve tüm öğrenciler devlet güvencesinde eşit eğitim alsalardı daha iyiydi. 

Sonuç benim Oğlum dahil 20 yılda yetişen gençler, Türklüğü tam bilmiyor, dinini tam bilmiyor, geleceğe inanmıyor, bu toprakların nasıl kıymetli olduğunu, ne kadar verimli olduğunu, jeopolitik olarak önemini bilmiyorlar. Kendilerine bile inanmıyorlar. 

Yazacak o kadar çok şey var ki, sizi sıkmayayım ama ben bu hafta televizyonlardaki reklamlardan insanların iki yüzlülüğüne tahammül edemiyorum. (İçlerinde gerçekten inananlar var ama ne yazık ki çoğu benim için gerçek değil). 

Bu reklamları hazırlayanlar Atatürk'ün Nutuk Kitabını okumuşlar mı? Atatürk niye önemli? Atatürk Türk Miletine miras olarak İlke ve İnklaplarında ne anlatmak istemiş? 10. Yıl Hitabesinde neyin farkında olmamız gerektiğini anlatıyor biliyorlar mı? Hayır! Okuması 6 dakika, bu eğitim seviyesi ile anlaması imkansız. 

Devletimiz ATATÜRK'ÜN  adını bile anlamadan Türkiye Yüzyılı diye bir cümlenin arkasında kaçamak davranıyor. Belediyeler olmasa zaten kutlamalar olamayacak. Bu ortamda hala bir şey yapamamak beni derinden üzüyor. 

10. Yıl Nutuk'ta yazan muasır medeniyetler seviyesine hala çıkamamışken, 70'lerin sağ soluna şimdi başka bir boyutta, imanımın sorgulandığı, insanların birbirini öldürdüğü, hoş görünün unutulduğu, sevgisizliğin tavan yaptığı, kolay yoldan para kazanırım yoksa yok diyen insanlar ile olmak, Türklüğümün unutturulmaya çalışıldığı ülkeme sahip çıkmak istiyorum. Bu cümleleri bile yazarken kendimi güvende hissetmediğim ama topraklarını çok seven, ülkesini çok seven bir insan olarak fabrika ayarlarımıza  tez zamanda dönmemizi diliyorum. 

Yurtta Sulh, Cihanda Sulh... M.K. Atatürk

Ne Mutlu  Türküm Diyene...

Bir de savaş çıkaranlar yerine sevgi aşılayan insanlar çıkıp bu insanlara savaş yerine sevgi aşılasa keşke....

Tugba




30 Eylül 2023 Cumartesi

Fenerbahçe ve Ben

 Futbol ve Ben...


Evet futbolu hep sevmişimdir ama bu sevgi nasıl başladı pek hatırlamıyorum açıkçası. Fenerbahçe'de büyüdüğüm için mi yoksa başka bir şeyden dolayı yok böyle bir kayıt yok. Bi de evde annem Galatasaraylı babam milli takım, ne alaka hiç anlayamamışımdır. 

Belki Şemsi Eniştem bize aşılamış olabilir, sıkı Fenerbahçeliydi, Bursa'dan geldiklerinde biz de kalırlardı ve o zamanlar maçlar TRT'de yayınladığı için rahat rahat seyrederdik, tek sıkıntı tam gol pozisyonu olduğu zamanlarda kardeşim televizyonun önünden geçer ve eniştem golü seyredemezdi. Oturduğu yerde zıplar, homurdanırdı. 

Asıl eziyet ise ben Londra'da okurken pazar akşamlar annemler ile telefonda görüşürdük ve ben maçların sonucunu sorardım. Annem TRT seyrederken fark ederse bana söylerdi yoksa yok, ben Salı günleri öğleyin Picadilly Circus'a gider, Gazeteciden Hürriyet Gazetesi alır ve son sayfadaki spor haberlerinden skorları öğrenirdim. Gazete 1 gün evvelin gazetesi olduğu için. 

Bu hafta yurt dışından misafirim vardı ve İstanbul'a ilk gelişi idi. Aslında Avrupalı olduğu için futbol seyretmeye meraklı olduğunu ve mümkünse bir maç izlemek istediğini söyledi. 

Aman allahım, bir bilet almak ne kadar zormuş. Kombinen falan yoksa, yan yana iki kişi bilet bile alamıyorsun, bir dürü kural, neyse çok yakın bir dostumdan iki bilet buldum ama Pasolig kartına yüklenmesi 1 gün aldı ama başardım. 

Perşembe akşamı hayatımda ilk defa stadyumda maç seyretmeye gittim. İlk defa giden biri olarak olabilecek en gürültülü tribünden maçı izlemek güzeldi. Tek sıkıntı hava çok nemliydi ve tüm tribün ter kokuyordu, ha bi de küfürlü tezahürat felaketti. 

Şansıma 4-0 maçı aldık, 4 kere polis kontrolü, stada yaklaşabilmek için yürümeme deydi. Tek sıkıntı bazı durumlardan dolayı oyuncuları ve ligi takip etmeyi o kadar bırakmışım ki, kim kimdir bu sezon tanımıyordum. Allahtan yanımdaki Sabancı Üniversitesi'nde okuyan gence sordum. Çocuk sabırla kim kimdir anlattı, hatta o kadar kibardı ki ara da bize su almış. Bu arada maça gelen halk o kadar tatlıydı ki, kimi eşini almış gelmiş, kimi kızını almış, halk harikaydı. Gerçek Türk Halkı oradaydı. Ne Araplardan ne Suriyeli kimse yoktu. Tez zamanda bu göçmenlerden kurtulsak da kendi kendimize kalsak, ileriye gidebilsek ne güzel olurdu. Ah  ah...

Neyse fotoğrafta 1990 yılındaki Londra'daki yurt odamda asılı olan Fenerbahçe Posterimi paylaşmak istedim. 

Hepinize iyi geceler...

Tugba

12 Eylül 2023 Salı

Anilar I

 Gene bulaşık yıkarken daldım anılara...


Makina hala bozuk. İstanbul'da günde iki farklı iş yapabilirsen şanslısın, hem iş yapayım hem de servis çağırıp bekleyim dersen olmuyor. Bir daha ki sefere yapılacak. Her gün tam gaz  bulaşık yıkmaya devam. Demin etrafı toparladım, bi süpürdüm, sildim, son da mutfağı toparladım, her şey bitti, ben de bittim. Sevmem ben bu ev işlerini ama ayağıma hışırtı geldi mi süpürmeden edemem. 

Neyse bulaşıkları yıkarken gene eskilere daldım. Dün kadim dostlarımda birinin kızı İngiltere'ye okumaya gidiyormuş, beni aradılar, "eski memleketim Exeter'e nasıl gidilir" diye sordular. Tabii İngiltere ikinci memleketim olduğu için, otobüs numarasına kadar verdim. İşleri rahat, kaybolmadan yanılmadan varacaklar. Onlar mutlu ben mutlu...

Peki 33 sene önce ben nasıl Exeter'e gittim acaba? 

Üniversite'den önce rahmetli annem "dil okulana da gitsin, ana dili gibi olsun ingilizcesi" dediği için ilk olarak kuzenlerimden birinin eşinin 70'lerde gittiği okula gitmeme karar verildi. 

O zamanlar "British Counsil" var Beyoğlu'nda, oraya gidip katalogtan okulun telefonunu ve adresini öğrenmiştim. 90'ların yüce haberleşme aleti faks ile IBM Bilgisayarımda  mektup yazmış, okula faks çekip,  gene faks ile okul hakkında bilgi almıştık. Hatta okul, kataloğunu post aile İstanbul'a yollamıştı. 

Bir kaç faks yolladıktan sonra gene faks ile okula kabul ve fatura geldi. İş Bankası'ndan kambiyo servisinden yurt dışına para gönderildi. Babam bana yanımda bulunsun diye İş Bankası Gold Card kredi kartı aldı , annem de param kaybolmasın diye boynuma kese dikti. Herkesin para tutuşu farklı tabii ki..

Gitmeme bir kaç gün kalmışken benim hala Londra'dan Exeter'e geçiş yapmamın nasıl olacağına çözüm bulamamıştık. Kuzen "hava limanından Waterloo'ya gidecen, oradan trene binecen" dedi ama durum muallak. 

Londra'ya uçarken yanımda babamın Renault'dan arkadaşının oğlu da olacaktı, kız kardeşi bizi karşılayınca ona soracaktık. Annem gideceğim güne kadar, evde yemekler verdi, herkesi topladı, tam bir şölen halinde gidiş gününü bekledik. Bu arada beni Bağdat Caddesine dolaşmaya salmayan ailem, İngiltere'ye yalnız gönderme kararı almış olması da ayrı bir durumdu. 

O yıllarda, Fenerbahçe'de sokağın başına "Handan Parfümeri" vardı. Muzaffer Bey sahibi, şimdinin mini Gratis'i, o zaman parfümeri, oje, aseton vb. gibi şeyleri oradan alırdık.  2 gün önce İngiltere için eksiklerimi almaya ben de Handan'a gittim. 

"Nasılsın? İyi misin?" fasıllarından sonra hemen İngiltere'ye gideceğimden bahsettim. Muzaffer Bey beni tebrik etti ve yanında duran çocuğu göstererek "Bak Tuğba, bu da Exeter diye bir yerden yeni geldi" demez mi? Ben şok! İstanbul'da adam kalmadı, 2 gün önce Exeter'den gelen kişi ile karşılaşıyorum. 

Yüce Allah'ın sevgili kuluyum. Hemen hava limanından nasıl gideceğimi sordum. O zamanlar Levis 501 numaralı kot pantalon modası vardı. Çocukta bana 2. Terminalin altındaki otobüs terminaline gitmemi ve National Express 501 numaralı Exeter şehrine bilet alıp gidebileceğimi söyledi. 

Ben de 2 gün sonra babamın arkadaşının kardeşine uçaktan inince, "beni buraya götürün ve şu numaralı otobüse biletimi alın" dedim ve sağ salim Exeter'e vardım. 

Hayatta her şey bizim için ama bakmayı, şükretmeyi öğrenmek gerek. Yüce Allahım beni hiç yanıltmadı, en zor anlarımda hep bana bir çıkış yolunu gösterdi. çok şükür. 

Hepinize iyi akşamlar,

Tugba

8 Eylül 2023 Cuma

Cuma...

 Cuma geldi, of hafta sonu...


Tabii hafta sonu ile ilgili bir yazı yazmayacağım. Etrafımı gözlemlemeyi çok seviyorum, bugün de arabamı servise getirdim ve beklerken her Türk İnsanı gibi Starbucks'tayım. 

Hem kendi işimi yapıyorum hem de ister istemez etrafımdaki insanlar ilgimi çekti. 

Ben çok şükür Oğlumun ilk öğrenim hayatını tamamlamış bir veliyim. 

2 masa ileride iki veli oturmuş konuşuyorlar, daha doğrusu biri konuşuyor biri sadece kafa sallıyor. Konuşan hiç izin vermiyor. İlk olarak eğitimin felaket olduğundan bahsetti, sonra çocuğunu yurt dışına yollayacak ve burada iddiası olmayan bir veliden bahsetti ve "ben mecbur değilim senin yurt dışına gitmenle, benim çocuğum deneyecek bunu ama ben de yurt dışına göndereceğim" dedi!! Finalde pazartesi okulun ilk günü yorulmasın, yollamayacağım okula dedi. 

Şimdi kendinin avukat olduğunu bir başka veli arkadaşının evliliğinin 5 sene evvel bittiğini ve ekim ayında onları boşayacağını belirtti. Karşısındaki veli dehşetle dinlemeye devam ediyor. Ben yazmaktan sıkıldım, sonunda anemisi ve hipo tiroidinden bahsederken konuşmayan veli "benim gitmem gerek" dedi ve kalktı. 

Diğer tarafta da iki üniversite öğrencisi oturuyorlar. Okula gitmesek de olur zaten bi ben  gidiyorum diyerek başladı biri, diğeri sağlık problemim çok, doktor ilaç verdi ama alkol almayın dedi. Sonra ne alaka Kanye West'ten bahsedip birinin Gürcistan'da konseri olduğunu ve acaba Gürcistan'a vize var mı diye googla baktılar. 

Gene şiştim. 

Diyeceksiniz ki "Tuğba, bu kadar şeyi nasıl duydun?" 

Millet o kadar yüksek sesle konuşuyor ki duymamak imkansız. İster istemez duyuyor ve muhabbet çok kötü olduğu için sıkılıyorsunuz. 

Ben insanların bu kadar çok teknolojik imkana sahip olup, bunu bu kadar kötü yaşamalarına anlam veremiyorum. Her şeyin bir oluru var, çocuk okula gidecekse, okul onu eğitmeli, veli güdümlü eğitilmemeli, veli özel okula gönderiyor diye eğitimi, okulu satın almamalı, yetti artık bu muhabbet. 

Gençler, okulun kıymetini bilmeli, üniversiteden sonra bir daha hiç bir şey hayatlarında eskisi gibi olmayacak, bunun farkına vararak ellerinden geleni yapmalılar. Aileler, ne büyük fedakarlıklarla onları okutuyorlar ama tüketim dünyasında, onlara bu çok normal, aileler buna mecbur, ister okurum, ister okumam modundan çıkamıyorlar. 

Sanki içimi döktüm bu Türk Eğitim Sistemi ve gençler hakkında. Konuşulup yazılacak çok şey var ama sığmazzz, 70'li senelerde doğduğum için çok mutluyum. 90'lardan sonra doğanlarda kapitalizm etkileri çok feci. 

Herkese mutlu haftasonları dilerim. 

Tugba

5 Eylül 2023 Salı

Neveda Halam ve Eldivenleri

 Ne alaka akşam akşam diyeceksiniz?


3 ay önce Kuşadası'na gitmeden 2 gün önce 10 seneyi dolduran bulaşık makinem arıza yaptı. Servis çağırdım ama adam 5000.-TL deyince, "kalsın gelince bakarız" dedim. 

Bu arada 3 kere buraya gelip döndük ve her seferinde elimde yıkadım bulaşıkları ve gene her seferinde sağ işaret parmağım deterjandan alerji oldu.

Neyse bu sefer gelişimde daha parmağım iyileşmediği için bugün Migros'tan bulaşık eldiveni ve ele daha uygun bir deterjan aldım. 

Yemekten sonra eldivenleri geçirip yıkamaya başladım. İnsan yaş almaya başlayınca eskiler bir geliyor aklına... 

Eldiven deyince de Neveda Halam!

Neveda Halamın her işe göre ayrı eldivenleri vardı. O zamanlarda tabii kullan at eldivenler yok, Halam ellerine, ojelerine çok meraklı, hele elinde kokuya tahamülü yok. Banyo tuvalet ve en önemlisi mutfak eldivenleri...

Bulaşık için ayrı, köfte yoğurmak için ayrı. Ne alaka diyeceksiniz gene, biz ailecek pek et sevmeyiz ama köfte her evde yapıldığı gibi bizde de yapılırdı. Halam elleri kokmasın diye onun için de ayrı eldiven yapmıştı kendine, biz hayretler içinde O'nu izlerdik, annem hayatta eldiven kullanmazdı. Biz çok yabancıydık ve ben içten içten "eldivenim olsun ben de bulaşık yıkayım" isterdim, annem almazdı, "ne gerek var" derdi.  

Ayrıca Halam bulaşıkları kendi yıkamayı çok severdi. Bulaşık makinasına hiç rağbet etmedi. Son yaşlandığında da gene "mutfağım küçük deyip" tezgah üstü, hayatta hiç görmediğim bir makinada yıkardı. 

Şimdi bulaşıkları yıkarken O'nu andım. 

Neveda Halam da,  annem de "nur içinde uyusunlar". 

Biz de bıraktıkları o kadar çok anı var ki, yaş alınca insan o anıları hatırlayıp o günleri gözünün önünden geçirmeyi seviyor.

Herkese mutlu akşamlar...

Tugba

27 Ağustos 2023 Pazar

Yaz Diyeti 18-26/29

 Bence olmaya başladı... Tuttu bu iş...


Eveeetttt, bugün ayın 27'si ve ben Yaz Diyetime başlayalı 26 gün oldu. 

Sonuç:-4 Kilo....

Yuppiii....


Yazın ortasında aydınlanma ile başladım bu işe ve inanın çok zorlanıyorum. 5 kere tatlı, pasta ve dondurma yemek durumunda kaldım. Malum kutlu doğum haftası başlayınca, malum 4 kere doğum günümü kutladım, 1 kere de Yaseminlerim bizdeydi, bozdum ama gene de iyi atlattım, ilk 4 kilodan kurtuldum. 

Eğer bu işe başlamasaydım, kendimi toparlamasaydım, bu 4 kiloyu veremezdim , belki de 1 kilo daha alırdım.  Midemin biraz küçüldüğünü düşünüyorum, öyle eskisi gibi yiyemiyorum. Bu güzel bi durum, ayrıca yavaş yavaş yemek saatlerimi ve yemek çeşitlerimi ayarlamaya başladım. Migrenim olduğu için aralıklı oruçmuş, yok iki öğünmüş, onları yapamıyorum ama aç kalmayacak şekilde kendimi ayarlıyorum. Bundan da çok memnunum. 

Şimdi yeni hedefim 18 Ekim Frankfurt Kitap Fuarı...

O zamana kadar yeni bir zaman dilimi başlatıyorum kendime, zaten sonbahara da yavaş yavaş giriyoruz, bakalım ne kadar daha ilerleyeceğim? 

Bu hafta Ağustos Ayını çok sevmesem de dostlarım, bana harika doğum günleri düzenlediler, benim için elleri ile pastalar yaptılar, gene elleriyle hediyelikler yaptılar, hediyeler aldılar, o kadar mutlu oldum ki...

51 Yaş Mottom: Yola devam, çalışırsan, hem kazanır hem de rakiplerden sıyrılıp, yaşamaya devam edersin. Bu Kadar...

Ben de öyle yapmaya devam edip yaşamıma bakacağım. Dünya artık o kadar kötü ki, bunlar ile kendimi yormayı düşünmüyorum. Kötülükler için tek diyeceğim ne halleri varsa görsünler, benden uzak dursunlar yeter. 

Herkese mutlu pazarlar diliyorum. 

Tugba

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...