Yıl Haziran 2013,
Her gün işe gidip geliyorum ama akşamları Taksim'de nöbet tutanlara destek vermek için saat 9'da tüm ev halkı balkona çıkıp sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. 1 ay devam ettik ama sonuçta hızla artan belirsizliğin önüne geçebilecek olan hareketin, gene bir dış güç oyunu ile yok edildiğine şahit olduk.
Ha bu dış güç oyunu nereden çıktı derseniz, o yaz Digitürk'te kışın seyrettiğim House of Cards dizisini tekrar seyrederken bir anda oturduğum yerden ayağa fırlamamla fark ettim. Başkan, Öğretmen Sendikasının ayaklanmasını bir türlü bastıramıyor sonunda akıllı biri, öğretmenlere bir isim takıp itibarsızlaştırıyor, millet isimle ilgili yorum yaparken, hoop ayaklananlar dağıtılıyor. "Çapulcular" biz de takılan isim, ve Gezi'nin sonu oluyor.
2013 yılından sonra hiçbirimiz üzerimizden belirsizlik hissini atamadık. Her sene "bu sene felaket geçti, gelecek sene inşallah iyi olacak" dedikçe belirsizlik kuvvetini daha da arttırdı. 10 yılın sonunda ise duruma dayanamayan Türklerin Beyin Göçü, muasır medeniyetlerine doğru hızlandı. Eskiden mühendis, doktor giderdi şimdi hemşire, kuaför, teknisyen, yabancı dili öğrenmeyi başaran, elinde diploması olan, bu ülkeyi terk ediyor.
Biz 50 yaş üstü ülkemizi bırakmayız ama 30 yaş altı artık nerede yaşamını mutlu kılıyorsa orada yaşamayı tercih ediyor. Bu biz 50 yaş üstündekilerin suçu ne yazık ki, "bi kereden bişey olmaz", "istikrar geldi, devam etsin" dedik, dedik, dedik. Sonuç; doğma büyüme Kadıköylü ben, kendi semtimde ne kirada oturabiliyorum, ne de satılık ev alabiliyorum. Araç kiralayamıyorum, çünkü 500.-TL olan depozito olmuş 2500.-TL, bize araç yok ama 400,000.-$'a Kadıköy'den ev almış devşirmelere var ve hayat onlara güzel ve yaşaması kolay. Vize almak için devşirme olmadığımı kanıtlamak zorunda bırakılan bir ülke oldu burası!
Yeni yıla girerken içinizi kararttım biliyorum ama artık dayanamıyorum. Oyun çocuklarına yuvalarda eğitimin dinileştirilmesi, sadece dış güçlerin ülkemizi ele geçirmelerinin son noktası. Belirsizliğin bile son noktasına gelinmek üzere, biz bu durumda batmamak için hayatta kalmaya çalışan gerçek Türkler olarak, bu saatten sonra ülke değiştirmek zorunda kalmayalım. Türklerin kendi ülkelerinde itibarsızlaştırıldığı bir durumda yaşamak bana ağır geliyor. Yapılan haksızlıkları kaldırmak çok zor geliyor. Bazılarınızın "bu yazıyı yazman bile tehlikeli, içeri atarlar" dediğini, içimde hissediyorum.
Atsınlar, umrumda bile değil, benim yaptığım yada yazdığım ülkeme yapılan haksızlıkları dile getirmek. Yazın Kuşadası Gümrüğünde başıma öyle bir olay geldi ki, Türk Polisine yapılan davranışa katlanamadım ve tüm gümrüğü ayaklandırıp o terbiyesiz adama gerekeni gösterdim, en azından Türkleri hakir göremeyeceğini, Polisimize karşı gelemeyeceğini savundum. Nasıl iyi hissettim kendimi anlatamam!
10 yıldır bıkmadınız mı bu belirsizlikten? 21. Yüz yılda saçma sapan şeylere vakit ayırmak yerine muasır medeniyetlere ulaşmak için kafa yoralım. Ülkemiz dünyanın en güzel ülkelerinden biri, ben Avrupa ve Amerika gördüm, bu karşılaştırmayı yapabilen biriyim. Bu ülkeye sahip çıkalım. 2023 te dibe vurduk ama artık yukarıya çıkmak için çaba sarf edelim.
Hakkımızı koruyalım, adil olalım, en ufaktan başlayıp ülkemizi hak ettiği noktaya getirelim. İyilik saçalım, iyilik bulaştıralım, bu hadsiz yaşan insanlara iyiliğinde insanı mutlu edeceğini, empatinin faydalı olduğunu, hep ben olayına son verip, biz demeyi öğretebiliriz. Ha sabır ister biliyorum bazıları raydan fazla çıkmış durumda ama neden olmasın. İyilik bulaşıcıdır. Unutmayalım.
Umarım hepimize hayırlı olur 2024, hepinize mutlu yıllar diliyorum.
Sevgiler
Tugba