6 Ağustos 2021 Cuma

Özgür olmak yada olmamak, her şey bize kalmış...

 


Bir haftadır İstanbul'dayız, hava rezil, haberler rezil, her şey çok kötü...


Geçen yazım bu yangınlar ile ilgiliydi ama Facebook gerçekten acayip, görülmemesi için elinden geleni yaptı. Okunma ve görülme sayısı çok azdı. Gerçekten boğulduğumu hissettim  bu hafta, bu nasıl bi şey??!!!Sosyal medya da özgür hissettiğimiz alanlarda artık rejimin verdiği baskılara karşı koyamaz halde.  

85 milyon insan, hayatta kalmak için hem çalışıyoruz, hem yangın söndürüyoruz, hem yardım yolluyoruz ama devleti yönetenlerde tık yok. Bu hafta böyle geçiverdi gitti. 

Hepimiz bekliyoruz bundan sonra ne olacak? Tek bildiğimiz ve herkesin bildiği hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama nasıl olacak onu bilmiyoruz. 

2 gündür Mert için Üniversiteleri geziyoruz. Okumuş Gençlerimiz gene pırıl pırıl, Türkiyemize yakışan çocuklar. Ne yazık ki konuştuklarımızın yarısı Yurtdışında öğrenimlerine devam etmek istiyorlar ama kalanlar, milliyetçi ve bu içinde bulunduğumuz sıkıcı belirsizlikten kurtulup demokratik, özgür günlere biran evvel kavuşmak için çalışıyorlar. 

Özgürlük çok önemli, özgür olmazsak yaratıcılığımız kaybederiz. İnsan beyni gelişimine devam edemez, yerinde sayar, geriler. Toplumun özgürlüğü alındığında da bu geriliğin içinde yok olup gideriz.

Özgür olmak yada olmamak....

Ülkemiz 4 bir yanı ile olan üstü güzel bir yer. Gençler ne kadar özgür olmak için gurbete gitmek isteseler de gurbet çok zor. Ne varsa ülkemizde olmak en iyisi...

Hala ümit var gençlere de, onlara iyi davranalım. Bizi yeniden toparlayıp 21.yüzyılda hak ettiğimiz yere getirsinler, bu ne ya bunu biz hak ettik bu yüzyılda...

Yazımın sonunda sinirlendim. 

İyi hafta sonları hepinize

Tugba

 

30 Temmuz 2021 Cuma

Ah ah, tüh Tüh, Vah Vah, O işler Öyle Olmuyor ama...

 




Bu yazımı daha güzel bir şey için yazmayı planlamıştım ama dün ki yaşadığımız felaket bunu sevincimi yok etti. 

Eylül ayından sonra www.arctimo.com sayfamızda satılan ürünlerin 100.-TL ve üzerinde alış veriş yapan müşterimizin adına Tema Vakfına fidan bağışında bulunacaktım ve bunun nedenini, niye yapmamız gerektiğini paylaşacaktım ama dün anlatılması zor bir durum yaşadık. Bunun altından nasıl kalkacağız bilemiyorum. 

Ben bugün ilk olarak TEMA Vakfı'nın sayfasına girip fidan bağışında bulundum. Sizlerde bulunursanız harika olur. Dün ki yangınlar olmasa bile Toprak Dede'nin yıllar önce "Türkiye Çöl Olacak, fidansız bırakmayalım" sözlerini hatırlatmak isterim. 

Bu yıl Türkiye Toprakları'nın ciddi bir kuraklık altında olduğunu gizli saklı olsa da medyadan duyduk. Geçen haftaki Karadeniz'de yaşanan seller ve ne yazık ki dün yaşananlar topraklarımızdaki verimli alanların kaybı, yanlış yerleşme, çöl tehlikesi. 

İklim değişikliği faciası...

Biz ne yapıyoruz? 

Ben yıllardır hiç fidan dikmediğimi fark ettim. Ya siz? 

Hangimiz buna önem veriyoruz?

Evlenirken şeker yerine fidan bağışı yapılması dışında??? Ha bi de Kurumsal Firmalar yapar biz de alkışlarız hep...

Artık silkelenmemiz gerekiyor.  Acayip uyuşturulduk. Ekmek derdi, sencilik bencilik, tembellik, üzerimizde ağır bir ölü toprağı var. 

Bir an önce bundan kurtulmalıyız. 

Eğer çevremizi, doğamızı geri kazanmak istiyorsak, her yıl aileniz adına fidanlar dikin. 

Evinizde su kullanımına dikkat edin. 

Marketten yiyebileceğiniz kadar yiyecek alın, fazlasını atmayın. 

Yapacak çok ama çok şey var, lütfen bugün bir tanesinden başlayın. Sadece sosyal medyada tüh tüh, vah vahla olmaz, harekete geçmek hepimizin elinde. 

tugba




21 Temmuz 2021 Çarşamba

Mutlu Bayramlar

 



Ben oldum olası Kurban Bayramlarından hiç haz etmem. İnsanların ilkel şartlar altında dini vecibelerini yerine getirmeye çabalamasını hala anlamakta güçlük çekiyorum. Arkamızdaki çiftlik bozması yerde, bu sene gene zavallı hayvanı kıtır kıtır elektrikli testere ile doğradılar. Hayvancağızın son yalvarışları gene kulağımda. E be adam orada kestin, hava 40 derece, nasıl ve kime dağıttın? Özel kesim yerlerinde kessen ne olur? Kesin kavurma da yapıp yemiştir orada...Nefret ediyorum bu zihniyetten. 

Gelelim korona durumuna....

O anneler var ya, tüm Ege Bölgesine yayılmış durumda olan, beachlerde eller havaya, dip dibe olan, Eylülde onlar yüzünden okullar açılmaz ise hepsi oturup çocukları ile online derse girmek nasip etsin, gıklarını da çıkartmasınlar. 

Bu millet nasıl açmış kendini dışarıya atmaya, ben gene güçlük çekiyorum bu durumu da anlamaya. Hepsi tüm yıl  şikayet etti, online derse giremeyen çocuklarından, şimdi herkes her yerde, bir de sadece deniz tatili değil, kutlanamayan bayram tatilleri için memleketlerine gidenlerde  sıkıntılı. Ay sonu 20.000'e çıkarız merak etmeyin. Kısıtlamalara az kaldı. 

Allah bize iyi günler versin ama ilk önce akıl versin ki bu illetten biran önce kurtulalım. Ben evvelsi gün ikinci dozumu oldum, dün ateşlendim, çok berbat geçirdim. Gene korona olduğum gibi eklem ağrısı çektim. Berbattım. 

Hepimize güzel,  sağlıklı, akıllı günler diliyorum.

Tugba

27 Haziran 2021 Pazar

TYT AYT VYT ZTY ......



Biz 40 yaş üstü artık değişen lise ve üniversite giriş sınavlarının isimlerini aklımızda tutamaz olduk. Eğitim sistemimizi oluşturan insanlar son 15 sene de bu isim değiştirme olayını çok tuttu ve habire yeni bir isim yaratır hale geldi. 


Peki bu yeni isimler, yeni sınav şekilleri bir işe yarıyor mu? 21. Yüzyıla uygun mu? Bu gençler nasıl bir eğitim istiyor diye soran var mı? Yok.

Binlerce Üniversite mezunu artık bırakın okudukları dalı, her hangi bir yerde iş bulamaz hale geldiler. 

Bugün sınavda ter döken oğlum için üzülüyorum açıkçası, çocuk daha sınava girmeden "amann bu ülkede eğitim mi var anne, ben bir yere girerim, merak etme" demesi beni üzdü.

17 yaşında bir gencin hayalleri olması gerek, "ben doktor olacağım, ben mühendis olacağım" demesi gerek. Hayalleriniz ve tutkularınız olmazsa yaptığınız işten, para kazandığınız işten mutlu olmazsınız, tatmin olmazsınız. 

Gençler kendilerini ailelerine dayamış, "yurtdışına gidip okuyacağım" ,  "bu ülkede bir şey olmam" deyip duruyorlar. Tamam da sen yurtdışında ne olacan? Bir fikrin var mı? Bir hayalin, kendini içinde bulmak istediğin bir meslek var mı? Ben bunu göremiyorum. Aralarında vardır ama içinde bulunduğumuz eğitim sistemi hem çocuklarımız vatanseverlikten etti, hem de daha bu kadar yaştayken onları derin bir ümitsizliğin, karamsarlığın içine itiverdi. 

Ülkemizin artık toparlanması gerek, bu iş böyle yürümez, gençlere ihtiyacımız var, eğitimli bir topluma ihtiyacımız var. x kuşağı yaşlanıyor, onların dörtte biri kadar olabilse bu gençler ben razıyım ama derhal 21. yüzyıla uygun bir eğitim modeline geçilmeli ve gençler geleceğe ümitle bakmalı....

Tugba


23 Haziran 2021 Çarşamba

Ege'nin Zeytin Ağaçları

 


Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının % 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenler den ağaç başına iki milyon liradan beş milyon liraya kadar hafif para cezası alınır. Kesilen ve sökülen ağaçlar müsadere edilir. Bu Kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir.” denilmektedir.”

Anayasamızda böyle bir madde var ancakkkk son yıllarda bu maddenin geçerliliği var mı tartışılmaya bile kapalı, zaten bir şey tartışırsanız ülke yararına bu sizin için risk oluşturmaktadır. 

Daha önce bir kaç yazımda da belirtmiştim. Kuşadası bölgesinde inanılmaz ovalar var. Davutlar Köyünün denize kadar olan kısmı mesela çok verimlidir. Uçsuz şeftali bahçeleri vardı eskiden ancak artık, belli inşaat firmaları tarafından parsellenmiş ve durup bitmeksizin süren inşaatlarla kaplı ovanın üzeri. 

Eskiden denize sıfır arazileri kız çocuklarına verirlermiş ki deniz suyundan hasat etkileneceği için daha az verimli olur diye. Gene kadına bir kayırma!!! Sonra bu zavallı kadınların kocaları inşaat ve yazlık potansiyelini fark edip 80'li yıllardan itibaren bu arazileri inşaata verdiler, aldıkları paraları yediler, ettiler falan felan, şimdi oralar bitti, en verim alınan yerler başlandı harmanlanmaya. 

Bunları sizle niye mi paylaştım? Dün akşam üzeri Meltem'i dolaştırmaya çıkardım. Soğucak üzerinden Davutlara sahile indik. Soğucak tam tepede ve tüm ovaya hakim bir noktadaydı eskiden ve yamaçları tamamen zeytin ağaçlarıyla kaplıydı. Şimdi 3-4 milyondan başlayan villara ev sahipliği yapıyor o yamaçlar. 

Aşağı indiğiniz de gene aynı, 1-2 milyona satılan evler, yazlıklar. Bu ülke o kadar zengin bir ülke ki, senede 2-3 ay kalmak için dünya paralar verip, aylarca boş tuttuğumuz evlerimiz var ve bunun için zeytin yetişen canım ovalarımızı buna feda ediyoruz. 

Bence birilerinin buna dur demesi gerek, Ege Bölgesi elden gidiyor. Marmara Denizi temizliğini bile ciddiye alamayan bir yönetim, buralardaki tahribatı onaramaz. Yazık olacak bizlere gerçekten yazık...

Tugba


20 Haziran 2021 Pazar

Sosyal Hayat ve Para Kazanma

 


40 yaş üstü okurlarım, sizler hiç düşündünüz mü çalışma hayatınıza başladığınız zaman para kazanmak mı önemliydi yoksa sosyal hayatınız mı? Öncelik size göre neydi? 


Bize öğretilen,  lise yada üniversiteyi bitirdiğimiz zaman ya işe girip para kazanılacaktı yada memur olunup düzenli, sakin bir işte ev geçindirecek düzeyi sağlamaktı. Aileler kendi aralarında iyi bir eş buldukları zaman da çocuklarının izdivaçlarına ön ayak olurlar, hayat devam ederdi. Türkiye normali buydu. En azından benim bildiğim ve yaşadığım. 

Son yıllarda gençlerimiz artık bu normların dışında bir hayat, bir gerçeklik yaşamaya başladılar. Biraz avrupalılaştık, biraz pardon buraya ne yazacağımı bilemedim ama bu yazıyı yazmak ve kendime not olarak bırakmak istiyorum, bu duruma takılmış haldeyim. Biraz açayım:

Mesela,  biz mükemmel çocuklar yetiştiren, pahalı okullarda çocuklarını okutan ebeveynler olarak bu standartlarını devam ettirmeleri için onlara ev açar olduk, çalışmasalar da gene pahalı ayakkabıları girmeleri için biz çalışmaya devam eder hale geldik. Bazıları benim oğlum da dahil, "üç kuruşa niye çalışayım, zaten bir standartım var, böyle devam ederim" halinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu onların normali ama benim değil mesela...

Bazıları, çalışma saatlerine takmış durumda, haftanın altı günü 12 saat çalışıp eve yorgun argın gitmektense zar zor girdiği o işten ayrılıp evde kalmayı tercih edenleri o kadar çok duyar oldum ki anlatamam, yada anlatıyorum, buna katlanamıyorum. Sosyal hayatımız olmuyor diyorlar gerekçe olarak. Paran olmazsa sosyal hayat nasıl olur?  

Tüm çalışma hayatım boyunca çalışma saatlerine bağımlı kalmadım. Gençken para kazanmak istiyorsan işi bitirip çıkardın. Sorgulamazdık biz kaçta geldik kaçta gittik. Zaten büyük şehirde yaşayınca paran yoksa ailen falan dinlemez seni, kimse bakmaz sana o zamanlar. İşimiz olduğu için kendi kazandığımız paralar ile sinema, tiyatro yada yemeğe giderdik. Anamızın babamızın parasıyla değil. Yada ben değil. 

Para kazanmak için ya çok çalışırdın, yükselip gelirini arttırırdın yada memur olup kazandığını harcardın. 

Yeni neslin para kazanma ve harcama şeklini, hayatını anlamaya çalışıyorum ama daha çıkamadım işin içinden. Sorumluluk almaya nasıl başlayacaklar, merakla bekliyorum ya siz?

Tugba


1 Haziran 2021 Salı

Tuna Nehri

 

Kapanma Sonu herkese merhaba,

40 yaş üstü okurlarımın hepsi Tuna Nehri'nin Avrupa'dan doğup, bir çok Avrupa şehrini geçip Karadeniz'e döküldüğünü bilir. Kısa bir bilgi verirsem: Tuna nehri havzası, 801.463 km2 toplam alanıyla Volga Nehri'nden sonra Avrupa'nın en büyük ikinci nehir havzasıdır. Nehir 10 ülkeyi katederek Karadeniz'e dökülmektedir. Tuna nehri havzası, 19 ülkeden 80 milyondan fazla insan tarafından paylaşılmakta olup, bu özelliği onu dünyanın en uluslararası nehir havzası yapmaktadır.

Almanya'dan başlayıp, Romanya'da Karadeniz'e dökülen bu nehir, dolaştığı ülkelerin endüstriel ve tüm  atıklarının Karadeniz'e dökülmesine sebep olan bir nehirdir.  90'lı yıllarda biz Lions Kulüplerde çalışırken, bu konuyu özel olarak işlemiş ve Avrupa'nın pisliklerinin Karadeniz'e dökülmemesi için uluslararası çalışmalar yapmıştık. 

2000 yıllara gelince denizlerimizi bir unuttuk tam unuttuk. Ne Karadeniz kaldı ne Tuna Nehri'nin yarattığı kirlilikler... Popülist Belediyelerimiz, Marmara Denizi'nin kolibasili yoğunluğunun düştüğünü ve denize girilebilir hale geldiğini iddia ettiler. Halkımız plajlardan denize girdi ama ben hiç inanmadım. En son 80'lerin başında Fenerbahçe'de denize girdiğimi hatırlıyorum. Deniz artık balçık olmaya başlamıştı, son girişimizde palet kaybedince annem bizi bir daha Marmara'ya sokmadı. 

Buraya nerden geldim, niye bu konuyu yazdığımı soracak olursanız:

1 koca ay bitti, Marmara Denizi, içinden çıkılamayacak halde kirlilikle boğuşuyor, ne Belediyelerden ne de Hükümetten tık yok. Zannetmeyin ki Karadeniz çok temiz, oranın da Marmara'dan farkı yok hatta Tuna'dan dolayı çok zehirli, ağır metaller taşıyor. 

Bu nasıl bir ihanet, nasıl bir duyarsızlık, nasıl bir boş vermişlik inanamıyorum. Bilim adamları bile bizi boşlamış, kimse çıkıp "bu pislikleri nasıl temizleyeceğiz, nasıl yok olur", hiç bir açıklama yapmıyorlar. 

Biz daha güzel bir yaşam ve ülke hak ediyoruz. En kısa zamanda kavuşmak dileğiyle...

Tuğba



Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...