23 Haziran 2021 Çarşamba

Ege'nin Zeytin Ağaçları

 


Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının % 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenler den ağaç başına iki milyon liradan beş milyon liraya kadar hafif para cezası alınır. Kesilen ve sökülen ağaçlar müsadere edilir. Bu Kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir.” denilmektedir.”

Anayasamızda böyle bir madde var ancakkkk son yıllarda bu maddenin geçerliliği var mı tartışılmaya bile kapalı, zaten bir şey tartışırsanız ülke yararına bu sizin için risk oluşturmaktadır. 

Daha önce bir kaç yazımda da belirtmiştim. Kuşadası bölgesinde inanılmaz ovalar var. Davutlar Köyünün denize kadar olan kısmı mesela çok verimlidir. Uçsuz şeftali bahçeleri vardı eskiden ancak artık, belli inşaat firmaları tarafından parsellenmiş ve durup bitmeksizin süren inşaatlarla kaplı ovanın üzeri. 

Eskiden denize sıfır arazileri kız çocuklarına verirlermiş ki deniz suyundan hasat etkileneceği için daha az verimli olur diye. Gene kadına bir kayırma!!! Sonra bu zavallı kadınların kocaları inşaat ve yazlık potansiyelini fark edip 80'li yıllardan itibaren bu arazileri inşaata verdiler, aldıkları paraları yediler, ettiler falan felan, şimdi oralar bitti, en verim alınan yerler başlandı harmanlanmaya. 

Bunları sizle niye mi paylaştım? Dün akşam üzeri Meltem'i dolaştırmaya çıkardım. Soğucak üzerinden Davutlara sahile indik. Soğucak tam tepede ve tüm ovaya hakim bir noktadaydı eskiden ve yamaçları tamamen zeytin ağaçlarıyla kaplıydı. Şimdi 3-4 milyondan başlayan villara ev sahipliği yapıyor o yamaçlar. 

Aşağı indiğiniz de gene aynı, 1-2 milyona satılan evler, yazlıklar. Bu ülke o kadar zengin bir ülke ki, senede 2-3 ay kalmak için dünya paralar verip, aylarca boş tuttuğumuz evlerimiz var ve bunun için zeytin yetişen canım ovalarımızı buna feda ediyoruz. 

Bence birilerinin buna dur demesi gerek, Ege Bölgesi elden gidiyor. Marmara Denizi temizliğini bile ciddiye alamayan bir yönetim, buralardaki tahribatı onaramaz. Yazık olacak bizlere gerçekten yazık...

Tugba


20 Haziran 2021 Pazar

Sosyal Hayat ve Para Kazanma

 


40 yaş üstü okurlarım, sizler hiç düşündünüz mü çalışma hayatınıza başladığınız zaman para kazanmak mı önemliydi yoksa sosyal hayatınız mı? Öncelik size göre neydi? 


Bize öğretilen,  lise yada üniversiteyi bitirdiğimiz zaman ya işe girip para kazanılacaktı yada memur olunup düzenli, sakin bir işte ev geçindirecek düzeyi sağlamaktı. Aileler kendi aralarında iyi bir eş buldukları zaman da çocuklarının izdivaçlarına ön ayak olurlar, hayat devam ederdi. Türkiye normali buydu. En azından benim bildiğim ve yaşadığım. 

Son yıllarda gençlerimiz artık bu normların dışında bir hayat, bir gerçeklik yaşamaya başladılar. Biraz avrupalılaştık, biraz pardon buraya ne yazacağımı bilemedim ama bu yazıyı yazmak ve kendime not olarak bırakmak istiyorum, bu duruma takılmış haldeyim. Biraz açayım:

Mesela,  biz mükemmel çocuklar yetiştiren, pahalı okullarda çocuklarını okutan ebeveynler olarak bu standartlarını devam ettirmeleri için onlara ev açar olduk, çalışmasalar da gene pahalı ayakkabıları girmeleri için biz çalışmaya devam eder hale geldik. Bazıları benim oğlum da dahil, "üç kuruşa niye çalışayım, zaten bir standartım var, böyle devam ederim" halinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu onların normali ama benim değil mesela...

Bazıları, çalışma saatlerine takmış durumda, haftanın altı günü 12 saat çalışıp eve yorgun argın gitmektense zar zor girdiği o işten ayrılıp evde kalmayı tercih edenleri o kadar çok duyar oldum ki anlatamam, yada anlatıyorum, buna katlanamıyorum. Sosyal hayatımız olmuyor diyorlar gerekçe olarak. Paran olmazsa sosyal hayat nasıl olur?  

Tüm çalışma hayatım boyunca çalışma saatlerine bağımlı kalmadım. Gençken para kazanmak istiyorsan işi bitirip çıkardın. Sorgulamazdık biz kaçta geldik kaçta gittik. Zaten büyük şehirde yaşayınca paran yoksa ailen falan dinlemez seni, kimse bakmaz sana o zamanlar. İşimiz olduğu için kendi kazandığımız paralar ile sinema, tiyatro yada yemeğe giderdik. Anamızın babamızın parasıyla değil. Yada ben değil. 

Para kazanmak için ya çok çalışırdın, yükselip gelirini arttırırdın yada memur olup kazandığını harcardın. 

Yeni neslin para kazanma ve harcama şeklini, hayatını anlamaya çalışıyorum ama daha çıkamadım işin içinden. Sorumluluk almaya nasıl başlayacaklar, merakla bekliyorum ya siz?

Tugba


1 Haziran 2021 Salı

Tuna Nehri

 

Kapanma Sonu herkese merhaba,

40 yaş üstü okurlarımın hepsi Tuna Nehri'nin Avrupa'dan doğup, bir çok Avrupa şehrini geçip Karadeniz'e döküldüğünü bilir. Kısa bir bilgi verirsem: Tuna nehri havzası, 801.463 km2 toplam alanıyla Volga Nehri'nden sonra Avrupa'nın en büyük ikinci nehir havzasıdır. Nehir 10 ülkeyi katederek Karadeniz'e dökülmektedir. Tuna nehri havzası, 19 ülkeden 80 milyondan fazla insan tarafından paylaşılmakta olup, bu özelliği onu dünyanın en uluslararası nehir havzası yapmaktadır.

Almanya'dan başlayıp, Romanya'da Karadeniz'e dökülen bu nehir, dolaştığı ülkelerin endüstriel ve tüm  atıklarının Karadeniz'e dökülmesine sebep olan bir nehirdir.  90'lı yıllarda biz Lions Kulüplerde çalışırken, bu konuyu özel olarak işlemiş ve Avrupa'nın pisliklerinin Karadeniz'e dökülmemesi için uluslararası çalışmalar yapmıştık. 

2000 yıllara gelince denizlerimizi bir unuttuk tam unuttuk. Ne Karadeniz kaldı ne Tuna Nehri'nin yarattığı kirlilikler... Popülist Belediyelerimiz, Marmara Denizi'nin kolibasili yoğunluğunun düştüğünü ve denize girilebilir hale geldiğini iddia ettiler. Halkımız plajlardan denize girdi ama ben hiç inanmadım. En son 80'lerin başında Fenerbahçe'de denize girdiğimi hatırlıyorum. Deniz artık balçık olmaya başlamıştı, son girişimizde palet kaybedince annem bizi bir daha Marmara'ya sokmadı. 

Buraya nerden geldim, niye bu konuyu yazdığımı soracak olursanız:

1 koca ay bitti, Marmara Denizi, içinden çıkılamayacak halde kirlilikle boğuşuyor, ne Belediyelerden ne de Hükümetten tık yok. Zannetmeyin ki Karadeniz çok temiz, oranın da Marmara'dan farkı yok hatta Tuna'dan dolayı çok zehirli, ağır metaller taşıyor. 

Bu nasıl bir ihanet, nasıl bir duyarsızlık, nasıl bir boş vermişlik inanamıyorum. Bilim adamları bile bizi boşlamış, kimse çıkıp "bu pislikleri nasıl temizleyeceğiz, nasıl yok olur", hiç bir açıklama yapmıyorlar. 

Biz daha güzel bir yaşam ve ülke hak ediyoruz. En kısa zamanda kavuşmak dileğiyle...

Tuğba



8 Mayıs 2021 Cumartesi

Kadir Gecesi

 

Herkesin Kadir Gecesi mübarek olsun.


İçinde bulunduğumuz şu umutsuz günlerde, dua etmek belki de en iyisi. Bazen iyilik için, bazen sağlık için, bazen sahip olduklarımız için şükretmek gerek. Ben hep dua ederim, hep şükrederim sahip olduklarıma, Allah ta beni hiç yalnız bırakmaz, olabilecek en garip, en iyi, en kötü şeyler benim başıma gelir ama bi şekilde bunların üstesinden gelirim. Bardağın hep dolu tarafına bakarım, boş taraflar beni ilgilendirmez. 

İki gün önce facebook 6 yıl önce yayımladığın postumu ekrana getirdi. Altı sene önce "of ya 5 sene nasıl geçecek" derken 6 sene bitmiş. Beş yıl kullandığım ilaçlarım bitti, kontrollerim şu ana kadar iyi, tek olumsuz tarafı bana bu durum kilo yapmaya başladı. 

Aslında geçen senenin ilk pandemi döneminde kilo almamıştım ama kovit olduktan sonra hızla kilo aldım. İki gün önce de buna dur demeye karar verip, diyete başladım. 2 ay sürecek serüvenin sonu mutlu olmak zorunda, Bodrum'a göbekli gitmek istemiyorum açıkçası. 

Bu Pandemi döneminde benim geçirdiğim lanet hastalık hız kesmedi mübarek, tanıdıklarımızdan vefat edenler oldu, ünlülerden tedavi görmeye başlayanlar var. Kendisi tam gaz insanoğluna zarar vermeye devam ediyor. Ne yazık ki etraftan çok duyduğum bir durum ortaya çıktı, "kovit kaparım" diye rutin kontrollerini ihmal edenlerin sayısı çok fazla. Kanserden değil ama çok sevdiğim bir dostum annesini bu yüzden kalpten kaybetti. 

Eğer bu tip hastalığınız varsa lütfen kontrolleriniz yaptırmaya doktora gidin. Çift maske takın, eldiven takın, siperlik takın ama gidin. Hastalığın şakası yok ama erken önlem hayat kurtarıyor, benim başıma gelen gibi, kontrole gitmeseydim, bugün çok şeyimi kaybetmiş olabilirdim yada ... 

Kendinize, sağlığınıza, duygularınıza iyi bakın. Bana bir şey olmaz demeyin. Her şey bizler için. 

İyi geceler

Tugba

6 Mayıs 2021 Perşembe

TAM KAPANMA, YOK YA BU ŞAKA BENCE

 


Tam Kapanma....


Geçen sene ki tam kapanmayı aklımdan çıkartmışım, yada silmişim ama hatırladığım kadarıyla her yer kapalıydı. İzni olan dışarıda değildi. Ben bu seferkinden pek anlamadım. Benim bile iznim var, şirketim olduğu için, ha dışarı çıkıyor muyum? Evet çıkıyorum. Migros ve eczane ayrıca Meltem ile arabayla dolaşıyoruz, o kadar. Yarın matbaaya gideceğim, sonuçta baskısı devam eden işlerim var, ihracatta işlerim var, zaten bu yüzden İstanbul'a döndük, şimdi evdeyiz. 

İnsan, 80 milyonun aptal yerine konmasına çok üzülüyor ama üzüntüyü dile getirdiğimizde de bunu anlatacak mercii yok, körler sağırlar birbirini ağırlar durumundayız. Kafamızı kaldırsak yada ellerimizi arkada kavuştursak hakkımızda soruşturma başlatılıyor. Bu yüce millet ne hallere düştük...

Tam yaz mevsimi başlarken çoğumuzun aşılanmış olması gerekiyordu, Avrupa ülkeleri kış aylarında tam kapanmalarını yapıp sayılarını kontrol altına almışken biz de hem aşı yok hem de garip bir kapanma içerisindeyiz, ben yıldım bu durumdan, gerçekten yıldım.

Neyse, biran daraldım. Aralık ayında kovit olduktan sonra tak 3 kilo aldım ve en sinir olduğum kiloya geldim. Nefret... Artık bu yaşta kilo vermekte tek başına olmuyor, ne yapayım derken geçen hafta dostum Selcan ile konuştum. O'na da annesi diyet programı hediye etmiş. Ulaş Özdemir diye bir diyetisyen, Anadolu John Hopkins'te çalışıyor. Bugün gittim. Sevimli bir çocuk. Beni güzel dinledi. Hedef belirledik, peynirden nefret ettiğimi söyledim, öyle minnoş minnoş tabaklar yapamam dedim. Ben de,  bir şart bir şurt... Neyse ki alışmış çocuk, bana bu hafta için kolay, benim daralmayacağım bir liste verdi. Bakalım 8 haftalık maratonum başladı. İstediğim kiloya gelebilecek miyim? Bence gelebilirim yada gelmeliyim. Biraz dirayet gerek ama yapacak bir şey yok, kilolarım artık rahatsızlık veriyordu.

Gün bitmedi, ben bilgisayardan biraz daha çalışmaya devam edeceğim. Hepinize güzel bir gün olsun, sevgiler...

Tugba

 


26 Nisan 2021 Pazartesi

 


Tam Kapanma

Haydeee, tekrar başa döneceğiz ama giden gitti, sorumsuzlar sonucunda olan işletmelerin tamamına olacak. Bakalım ne olacak?

Mart başında gevşetmeler olmasaydı şimdi daha rahat olacaktık. Tabii bir de aşıların gecikmesi de üzerine eklenince perişanlık diz boyu. Bu gidişle bize anca Sputnik aşısı gelir yada 3. fazı denenecek olan yerli aşı, artık koruması ne olacaksa. 

Vallahi içim şişti, bayram sonuna kadar nasıl geçireceğimiz için plan yapmak gerek, başka türlü nasıl geçecek bilemedim. Hoş biz de Mert ders çalışıyor, şurada üniversite sınavına 2 aydan az bir zaman kaldı bakalım ne olacak halimiz. 

Bu akşam dolunay, nefret, bir de Meltem'in iğnesi yarın olacak, bu gece zor geçer bize, zaten biraz sinirli. 

Bugün kısa tutuyorum yazımı, duygularımı sizle paylaşmak istedim. 

Allah hepimizin yardımcısı olsun. 

Tugba

23 Nisan 2021 Cuma

 

Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan ama buruk bi şekilde...

Bu sabah 23 Nisan'a uyandığımda, bir gece önceden hazırladığım kıyafetlerimi heyecanla giymeye başladım.  İlk olarak hava bi soğuk bi sıcak olduğu için beyaz ince kazağımı giyerek başladım. Kazağı ve beyaz kilotlu çorabımı bir kaç gün önce anneme yıkatmıştım. Banu gene tutturdu bilekte çorap giymek istediğini, annem "üşürsün" dedi ama Banu, sabit fikrini değiştirmedi. Onun içine giyecek beyaz kazağıda yok, öyle giydi çıktı. 

Bende tam teşekkül kıyafetlerimi giydikten sonra Banu'yu da yanıma alıp arka sokağımızdaki ilkokulumuz Nurettin Teksan'a doğru yola koyulduk. Yavaş yavaş öğrenciler ve veliler bahçede toplanmaya başlamıştı. Annem de birazdan gelecekti. Ben ve Banu bando çalıyorduk hatta Banu en küçük olduğu için Majör'ün arkasında yer alıyordu en önde, ben de Elif Tanca ile savaş halinde ilk sırada "ben olacam" "sen olacan" tartışmaları içinde bir yada ikinci sıradaydım. Hava serin ve hafif yağmurlu. Bende teşkilat tamam ama Banu zayıf, annem tedbirli kadın elinde çorap ve hırkayla geldi ama Banu kilotlu çoraptan nefret ediyor kesinlikle giymedi, hırkayı ceketin içine giydi ama bacaklar dondu. Ama ne pahasına olursa olsun Bando kıyafeti bozulmayacaktı. Lacivert, sarı sırlı ceket ve beyaz etek/pantalon. Efsane bi takım.

Resmi törenle program başladı. İstiklal Marşı'nın arkasından Andımızı içtik, sonra Müdürümüzün konuşması, öğrenci şiirlerinin arkasından biz çalmaya başladık. Heyecan dorukta. Fenerbahçe Mahallesi inliyor. Hem çalıyoruz hem bahçede yürüyoruz, derken öğretmenimiz kendini alamadı ve okulun kapısı açıldı, tüm Bando süzülerek dışarı çıktık. Allahım müthiş bir duygu. Ara sokaktan Ayanoğlu caddesine doğru ilerlemeye başladık. Mahalleli camlarda, alkışlıyor.  

Derken bir baktık karşımızdan Kalamış İlkokulu Bandosu geliyor. Onların Bando kıyafeti kırmızı, sarı sırlı, beyaz etek/pantalon. Rekabet büyük, kimse kenara çekilmiyor. Mahalleli alkışlıyor, bizler tam gaz çalıyoruz ama yaklaşıyoruz. Tüm caddeyi kapladığımız için, iç içe geçmekten başka çare yok. İki okulun öğretmenlerinin başarılı manevraları ile hop iç içe geçiverdik.  Cemil Topuzlu Caddesine gelince tekrar geri döndük ve okula geldik. Okuldakiler bizi bekliyor. Folklor gösterilerinden sonra tören neşe ile sona erdi. 

Bu 23 Nisanı kutlayalı demin saydım 40 sene olmuş nerdeyse. Oğlum ne yazık ki bu duyguları yaşayamadı çünkü 2. sınıftayken Andımızın okullarda okunması yasaklandı. Pazartesi ve cuma günleri uyduruk törenlerle geçiştirildi. Biz ailecek ne kadar Türk olduğumuzu O'na öğretmeye çalışsak ta okulda her gün andımızı içemediği için kendini bizim gibi Türk hissetmiyor. İlkokulda her gün and içtiğiniz zaman Türklük içinize işliyor. Ülkenizin ne kadar değerli olduğunu hissediyorsunuz ve sahip çıkmanız gerektiğini hissediyorsunuz. 

Buna karşın bu hafta Nutuk'u anlamamış gerzeklerin haberleri beni çok üzdü. Dış güçler 20 senede Türklüğü, milliyetçiliği öldürdüler. 2 nesil ne olduğunu bilemeden yetişti. Bu ülkenin ne kadar zorluklarla kurulduğunu anlamadıkları gibi hepsi yurtdışına kapağı atayım, kurtulayım derdinde. 

Gerçekten çok yazık. 

Ben 2023'ten evvel, meclisimizin tekrar işlediği, kendimi ülkemde özgür hissettiğim ülkemi geri istiyorum. Türk halkı bunu hak ediyor. 

Ne mutlu Türküm Diyene...

Tugba 

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...