3 Haziran 2020 Çarşamba

2020, seni hiç sevmedim, sevmeyecem de!!!!

Nazan Ablanın bahçesinde coşturduğu Galalar....



2020, seni hiç sevmedim, sevmeyecem de!!!!

Bu yıl  ilk 5 ay içinde hayatımda çok değer verdiğim, bana gerçekten faydası olmuş, örnek aldığım iki insanı kaybetmek beni benden aldı. Kalan 7 ay inşallah başka bir cenazeye gitmek zorunda kalmam. 

Bugün Nazan Ablayı toprağa verirken hala içimde "O yaşıyor, eve gideceğiz bizi ağırlayacak" hissi vardı. Tabii öyle bi şey yok ama inanmak zor. 

40'lı yaşları çok sevmiştim ama insan 40'lara gelince yavaş yavaş sevdiklerini yitirmeye başlıyor. Vakitli ölümler çok sarsmıyor ama bugün ki gibi vakitsiz ölümleri hazmetmek zor. Ne aceleleri vardı anlamak zor ama bu kadarmış. 

Bugün cenaze namazında hoca bizim kitleyi görünce ısrarla "bu ölümlerden ders alın" dedi en az üç defa!  Bunun yerine iyi insan olun, kimseyi kırmayın, hak yemeyin gibi öğütlerde bulunması daha yerinde olmaz mıydı? Zaten vakitsiz aramızdan ayrılan Nazan Abla, karıncalara bile yem verip yaşatmaya çalışan bir insandı, hepimizin örnek aldığı bir insandı, çok çok üzüldük. Ne için ders alayım?  Dediğim gibi ya bizim kitle adama ters geldi yada korona cenazelerinde kalmış vaazı adamcağızın. Amannn din adamları ile polimik yapmak anlamsız, formatlarımız farklı.

Öte yandan alınacak dersler varsa: 
  • Sevdiklerinizle görüşmeyi ertelemeyin. 
  • Telefon edin, 
  • Yanına gidin, 
  • Kahve için, 
  • Fotoğtaf çekin, 
  • Güzel anılar biriktirin. 
  • Aranıza abuk sabuk şeylerin girmesine izin vermeyin. Parayı hele hiç. 
  • Yaşadığınız günün kıymetini bilin.  

Hepinize iyi akşamlar...

Tugba

Tugba

1 Haziran 2020 Pazartesi

1 Haziran 2020



1 Haziran 2020

77 gün oldu, ben korona günlerini yazmaya başlayalı, 60. Günde biliyorsunuz Kuşadası olarak karantinadan çıktık. Dün de ülkenin kalan 15 şehrinde de karantina bitti. Dün gece 12'den sonra yazlık kavimler göçü başladı,  İstanbul ve Ankaralılar Ege ve Akdenize hücum ettiler. Biz de bunca gün Kuşadası'nda oturduktan sonra bugün İstanbul'a gitmemiz gerektiği için kendimizi İstanbul'a attık. 

Dünya para vererek 5 saatte Kuşadası'ndan İstanbul'a vardık ama 40 dakikada Barbaros Bulvarı'ndaki yokuşu aşamadık. Hepiniz merakla niye bunlar İstanbul'a geldi dediğinizi hissediyorum. Hem benim hem de İlker'in muhakkak burada olmasını gerektiren işlerimiz vardı, anlayacağınız zaruretten geldik. Sadece işlerimiz için dışarıda kalıp en kısa zamanda da eve geri döneceğiz. Görmek istediğim çok kişi var ama bu sefer göremeyeceğim. Lütfen kusura bakmayın. Keşke hepinize sarılabilsem.

Şu bir kaç gündür dünyamızda önemli şeyler oluyor. Bunları not etmek gerek. Sosyal medyada Bill Gates'in bizleri çiplemesini bir türlü aşamadık. Hayal mi gerçek mi bilmiyoruz ama innovatif adam Güney Afrikalı, 37.2 milyar dolar serveti olan, Tesla Motors'un sahibi Alan Musk, uzaya ilk özel şirket olarak
Nasa
desteği ile 2 insan gönderdi. Hatta öyle bir şey yaptı ki, Crew Dragon mekiğini uzaya fırlatan roket tekrar geri dünyaya döndü ve yerine kondu. Eskiden hatırlarsanız fırlatan roket denize düşerdi. Adam onu da başardı. Bakalım 2 astranot uzayda neler yapacak?

Bir ikinci olay ise Trump'in Amerikası karıştı. Beyaz polislerin bir zenciyi öldürmesiyle herkes birbirine girdi. Philedelphiyada oturan arkadaşımız Oğuz, sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini ve şehir merkezinin yağmalandığını  yazdı bu sabah. Uzun zamandır Netflix Dizileri seyredenler dikkat ettiyseniz, siyahlara olan tutumlar, işlemeyen sağlık sistemi ve kadın erkek ilişkilerinin değiştiği,  hep konu edilmekteydi. Sonunda olan oldu ve ayaklanma başladı. Bu iş Trump'ı düşürmek için mi yoksa güçlendirmek için mi yapıldı bilmiyorum ama hep birlikte göreceğiz. 

Ha biz ülkemizde ne yapıyoruz. Normalleşmeye çalışıyoruz. Normalleşirken vak'a sayılarında nasıl bir artış olacak herkes merak içinde. Bu arada hala abuk sabuk şeyler peşindeyiz. Bugün gördüğüm kadarıyla erkekler kendilerine korona gelmeyeceğini düşünüyor ve her 10 erkekten 8'i maske takmıyor. Soyları tükenecek farkında değiller. Allah onları bildiği gibi yapsın!!!

Hepinize iyi geceler...

Tugba

29 Mayıs 2020 Cuma

Yeni Normalleşme III




Yeni Normalleşme III

Bu sabah korkunç bir baş ağrısıyla uyandım, o kadar ilaç içtiğim halde tüm gün devam etti. Hala ağrıyor diyebilirim. Tüm gün ofisimde arctimo.com sayfamım işleri ile uğraştım akşam oldu. 

Öğleden sonra İstanbul'dan gelen haberler pek iyi değildi. Nazan Ablayı uyandırmışlar ama hiçbir şeye tepki vermemiş. Tekrar uyutmuşlar. Ümitler azaldı. Rahatsızlana kadar çok iyisin sonra bir anda ipler kopuyor, dönüşü olmayan bir yola girebiliyorsun, pamuk ipliğine bağlı olmak bu bence....offff

İnsan, hayatının hiç kıymetini bilmiyor aslında, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz ama onu yaşarken ne kadar kaliteli yaşıyoruz? Hep bir sıkıntının peşindeyiz, hep bardağın boş tarafını görüp, ağlaşıp, sızlaşıyoruz. Hepimiz böyleyiz ben dahil, halbuki dolu tarafındakilerin farkında olup, şükredip onları çoğaltmak ne dense işimize gelmiyor. 

Sıkıntıdan mı besleniyoruz yada kendimize bu şekilde eziyet etmek hoşumuza mı gidiyor anlamış değilim. Aslında biraz kendimize değer versek, kendimizi mutlu etmeyi bilsek, etrafımıza da o enerjiyi verebiliriz. Bunu yapmak çok zor değil. Çekinmeyin, deneyin, inanın faydası var.

Ben biraz bunu öğrendim, hatta geriye bakmamayı, eskide yaşamamayı, kolay mı? Hayır!  İnsan beyni çok karışık, sizi zorlayabiliyor ama zorlayan beyne gene beyin gücünüzle karşı gelip kendimizi iyi hissetmemiz mümkün

Şartlar ne kadar berbat olursa olsun, pozitif olmaya devam edelim, hepinize iyi geceler...

Tugba

28 Mayıs 2020 Perşembe

Yeni Normalleşme II



Yeni Normalleşme II


Hadi bakalım şehirler arası kısıtlama 1 Haziranda sona eriyorrr, kafe, restaurantlarda açılıyor.  Plajlarda açılıyorrrr ama hava gitti bu sefer, bildiğin buz, geçen sene bu zamanda  biz denize giriyorduk, şu an denize bile bakmıyorum, bırrrrrr, soğuk
İyi tamam hayat devam etmek zorunda da ama şuursuzca maske takmayanlar gene yaymaya devam edecek bence, sürü bağışıklık sistemine geçiyoruz her halde, paraya sıkıştı ülke başka çare kalmadı. 

Hala anlamadığım şeyler var, bu virüs bize dokunmayla geçiyor, elimizi sabunla yıkayınca ölüyor ama yıkamadan ağzımızdan içimize girerse ilaçlar öldüremiyor, biz ölüyoruz. Sabun mu yesek?? Şakaaa ama genede kafamda çözemediğim şeyler varrrr...

Biz bugünü sakin geçirdik, çocuklar evdeydi, biz ofiste, güzel işler yaptık. Arctimo.com web sayfamızı yeniliyoruz. Çok eğlenceli, yeni ürün çekimleri yaptım. Londra'dan matbaa işleri siparişi aldım. Harika bir gün oldu benim için. Umarım haftanın son günü yarın da iyi bir gün olur hepimiz için. 

Hepinize iyi geceler...

Tugba

27 Mayıs 2020 Çarşamba

Yeni Normalleşme I



Yeni Normalleşme I


Sizlerden harika yorumlar almak beni çok mutlu ediyor. Sağolun takip ettiğiniz için. Bana cesaret veriyorsunuz. Dil bilgimi düzeltmeye çalışıyorum. Yıllar içinde kuralına göre yazmayı da unutmuşuz. Ha bunları el yazınla yaz deseniz yazamam. Eciş bücüş, kimse okuyamaz! Böyle iyi şimdilik. Biraz sonra Monaco'ya bağlanıp akşam yogamı yapacağım. Ben bu karantina sayesinde yapmadığım yada yapamadığım her şeyi yapar oldum. Biraz evvel de İspanyolca dersim bitti. Pazartesi bayram diye dersi unutmuşum, bugün zorlandım. Şimdi pazartesi gününe kadar tekrar yapmam gerek. 

İspanyolca fazla mı oldu acaba?? Yok ölmeden bir dil daha konuşayım ya da anlayayım. Dünyanın yarısı İspanyolca konuşuyor, eksik kalmayım.

Dün bayram da bitti, bugün yeni normalleşmenin başladığı bir gün desek mi bilemedim. Yavaş yavaş yeni normalleşme yolunda ilerliyoruz. Tabii ki üretmemiz ve para kazanıp yaşamamız gerekiyor. Evde kilitli kal, otur bir yere kadardı. Şimdi
Bu resim geçen aydan,
bugün resim çekemedim.
kendi korumamız kendimiz yaparak
yaşamaya devam edeceğiz. Arada bu koronaya yakalanırsak iyileşip işimize gücümüze bakacağız. 

Bu bir yıl böyle geçecek bence, sizler neler yapıyorsunuz merak ediyorum. Bana minik notlar yollayabilirsiniz. 

Hepinize iyi geceler diliyorum.

Tugba


26 Mayıs 2020 Salı

Bayram Karantinası 4. Gün




Bayram Karantinası 4. Gün

Sokağa çıkma yasağının bitmesine saatler kaldı ama biz kızımla sokağa çıktık. 28 günde bir olması gereken iğnenin yapılması gerekiyordu. Onu yaptırdık, sahilde, boş caddelerde minik bir tur atıp döndük. Gümüldür kıyılarında yağmur yağıyordu, bize de gelecek zannettik ama gelmedi. Hava çok keyifsiz gene de, pikelerin üzerine battaniye koyduk uyuyoruz. Yorganları o kadar hızlı yıkayıp kaldırmışız ki!!!!
Bugün ki havada bennnn

Nazan Abla hala uyutuluyor ve perşembeye kadar bekleyeceğiz. Yapacak bir şey yok.

Ben de bugün size babam ile 1990 yılının Eylül Ayında Londra'dan Paris'e yaptığımız yolculuğu anlatmak istedim. Geçen gün babam ile başka bir hikayemi anlatınca devam etmek içimden geldi. 

Eylül ortası üniversite başlamadan 1 hafta önce babamla Londra'ya uçtuk. Tabii ki Gaye Teyzelerde kaldık. O sırada Doğa'nın da okulu yeni başlamıştı. Her sabah Doğa'yı uyandırmak için büyük çaba sarf ediyorduk. Babam gene korkunç şakalarından yapmaktan geri kalmıyordu. Doğa uyanmazsa çok az üzerine su dökerdi sonrası feryat figan. Babamın çocuklarla arasının hiçbir zaman iyi olmadığını kabul etmek gerek. 5 yaşındaki Doğa ile TV kumandası savaşı yapardı akşamları, şaka gibi. 

Neyse okul ve yurt işlerini bitirdikten sonra National Express'ten (bizim Pamukkale gibi düşünebiliriz) Paris'e otobüs bileti aldık, otelimizi zaten İstanbul'dayken ayırtmıştık. Çarşamba gecesi Victoria Otobüs Terminalinden Dover'e doğru yola çıktık. Manş Denizini feribotla geçtikten sonra sabahleyin Paris'e vardık. 

O zaman teknoloji yok, sadece elimizde faks ile gelmiş otel bilgisi var. Elimizdeki adresi taksiye gösterdik ve bizi Montparnasse'taki otelimize getirdi. O oteli de babamın Renault'daki arkadaşları ayırtmıştı, hem her yere yakın hem de hesaplı diye, otel iyiydi. Minnacık bir odamız vardı, akşamları babam anladığı kadar Fransız TV'sinde haber ve dizi seyretmeyi 3 gün boyunca ihmal etmedi. Babamı tanıyanlara bu davranışı tanıdık gelmiştir. Perşembe ve Cuma Paris'in her yerini yürüyerek dolaştık. Hava da şansımıza harikaydı. Yorulunca bir yerlerde oturuyorduk sonra devam. Babam bi de soğan çorbası içecem diye tutturmuştu. Montparnasse'de bir restaurantta içmişti. Unutamadıklarımdan....

Cumartesi günü daha Paris'te yeni açılan Euro Disney'e gittik. Trenle gidiliyordu, Paris'in dışındaydı. İnanılmaz kuyruklar olduğu için vaktimiz, sadece 3 tane aletli eğlencelere binmeye yetti. En unutamadığım da dağ treniydi. Zifir karanlıkta içinde olduğumuz trenin G noktasına ters düşmesi hayatımda cesaret gösterdiğim ender şeylerden biriydi, unutamam. 

Akşam gene trene binip,döndük. Pazar günü son günümüz, her yer kapalı olduğu için yürüyüş yaptık, vakit geçirdik. Akşam üzeri otelden eşyalarımız alıp terminale gittik ama bizim National Express ortada yok, bekle bekle, hem yorulduk hem sıkıldık. Firmaya ait bir kulübemsi bir yerin önünde bankta otururken tepemizde bir adam belirdi, kulübenin camından sarkan, bana da fenalık gelmişti Fransızlar İngilizce konuşmadığı için babamın eline düşmüştüm. "Baba şu adama bi sor, bu otobüs ne zaman gelecekmiş" dememle, adam bize "Türkçe, saat 11 de gelecek otobüsünüz, erken gelmişsiniz demez mi?" Allahım iyi ki abuk sabuk bi laf dememişim. O adam Türktü orada çalışan. Neyse sabah Londra'ya varmıştık. 

Bir daha babamı Londra'ya çağırdım ama gelmedi, "2 kere geldim yeter" dedi. Londra'da tek merak ettiği yer babamın meşhur Tower Bridge'ti, ona da vaktimiz yetmemişti, o içimde ukde kalmıştı orayı gezemedi diye, NewYork'a götürmek istedim, Amerikan Filmlerini hayranlıkla seyreden babam Amerika'ya hiç gitmek istemedi. Avrupa Kıtası O'na yetmişti. 

Benden bu kadar bu akşamlık, hepinize iyi geceler...

Tugba 

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Bayram Karantinası 3. Gün



Bayram Karantinası 3. Gün


Başım korkunç ağrıyor, biraz evvel İzo iğne yaptı, yazımı sizlerle paylaşıp uyuyacağım. Niye derseniz? 

Bu sabah erken uyandım, İlker ile kahvaltı ettik hatta O'na yediklerine dikkat etmiyor diye çıkıştım. Sonrasında bilgisayarın başına oturduk ve Arctimo sayfamızda yenilikler yapmaya başladık. Ay başından itibaren yeni bir pazarlama stratejisine geçeceğiz ama web sitesinin toparlanması gerekiyor. 

Neyse derken Çiğdem Abla bir mesaj yolladı, Banu, ben, Semra Abla ve Mina'ya, "görüntülü arayacam" diye. Bir aradı, surat feci, ne oldu derken ağlamaya başladı ve Nazan Abla'nın dün gece beyin kanaması geçirdiğini ve ameliyat olduğunu, şu an uyutulduğunu ve durumun ne olacağını bilmediğini söyledi. 

Ben de bant koptu. Nazan Abla, Selim Abinin eşi, yani Halamın Gelini, hayatımda O'nunla o kadar çok yaşanmışlık var ki bu haber bana çok ağır geldi. 

Daha yapacağımız çok şey var, bu yaz tüm kuzenler Bodrum'da O'nun Yarbasan Evinde toplanacağız. Karantinada her gün paylaştığımız yemeklerden en beğendiklerimizi  pişirip yiyeceğiz. Anılarımızı paylaşıp gıybet yapacağız. Bizi kesinlikle bırakıp gidemez. 

Nazan Abla, dünyanın en naif, en tatlı, kimseye zararı olmayan kendi gibi minimalist bir insandır. Ailesinin kilit adamıdır, her şeyi takip eder, ayarlar, paylaşır. Aza tamah eder ama aldığı zaman her şeyin en iyisini alır, araştırır, paylaşır. Hayatımda ilk Apart Ev konseptini O'nun Londra'da kiraladığı evden duydum. Heyecanla bize nasıl kiraladığını ve Londra'ya varınca nasıl anahtarı aldıkları hala unutmamışımdır,  Hapimag Devre Mülk 
Sistemini ilk O almıştı. İsmini hala hatırlayamadığım ama çok sevdiğim porselen yemek takımları ilk O almıştı. Daha nice ilkler hep O'ndadır. Rahmetli Annemle o yüzden çok iyi anlaşırdı.

İlk evli olduğum yıllarda İlker bayi toplantılarına gidince bende işten çıkar hoop Zekeriyaköy Nazan Ablanın yanında soluğu alırdım. Bir gün bana geldi "artık evde oturun da çocuk yapın daha ne bekliyorsunuz" demez mi? Bu soru üzerine hemen hazırlıklarımız yapmış ve kısa bir süre sonra da Meltem'e hamile kalmıştım. Lise yıllarımda eve geldiğimde bizi kapıda karşılayan, yazın Burgaz'da harika vakitler geçirdiğim güzel insan, daha hazır değiliz bizi bırakıp gitmene, senin için dua ediyorum. Allahım Nazan Abla'yı sağ salim bize bağışla ya Rabbim. 

Biliyorum sizleri üzdüm ama ben iyi değilim. 2020'den artık nefret ediyorum. Bu yılı kesinlikle hatırlamak istemiyorum. Şimdilik hepinize selamlar...

Tugba


Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...