26 Temmuz 2019 Cuma

Dilek Yarımadası / Milli Park




Dilek Yarımadası / Milli Park

Bugün hava çok sıcaktı ve artık sitemizin havuzu çok kalabalık olduğu için kendimizi deniz kenarına atalım dedik ama malum Kuşadası Denizinde öğleden sonra imbat patladığı için çok dalgalı, Davutlar sahiline gittik ama bizi hiç açmadı. Bende yola devam ettim ve en son 2006 yılında gittiğim Milli Parka'a vardık. İlk koy aslında çok güzeldir ama ne denizde ne kumda duracak yer yoktu devam ettik ve kendimizi Kalamaki koyuna attık. Bu koy çok taşlı ve hemen derinleştiği için daha az kalabalıktı. Arabamızı sahilde ağaçların altına park ettikten sonra hemen denize attık kendimizi. Su ılıktı ama insanı serinleten bir ılıklık, Meltem suyun sıcaklığına bayıldı. Taşları aşarak denizin ilerilerine gitmek zor olsa da ayağımızdaki deniz ayakkabıları sayesinde rahatlıklar yüzebildik. Meltem kıyıda mest oldu. Oturduğu yerde üzerine gelen minik dalgalarla eğlendi. 

Biz küçükken çok gelirdik Milli Park'a, Davutlar denizi özellikle Temmuz ayında öğleden sonraları feci olduğu için kahvaltımızı eder, yiyecek nevalemizi hazırlar giderdik. Genellikle kum olan koyda denize girerdik hatta deniz yataklarımızı da arabanın tepesine bağlar bütün bi günü onların üzerinde geçirirdik. 

Milli Park'ın en kötü yanı o zamanlar hiç tesis olmaması ve derme çatma tuvaletlerinde içler acısı olmasıydı. Bugün tuvaletlere uzaktık bakamadım ama 1987'den 2006'ya kadar tek bir çivi çakılmamıştı. Şimdi bir takım yenilikler yaptıkları gözüküyordu ama bizim milletimizin bunları koruyacak kapasitesi kalmadığı için pek emin değilim. Bugün deniz kenarında tahtadan yapılmış deniz yataklarını suya sokup binen insanlara hayretle baktım. Hala yediğinin çöpünü de oracıkta bırakanlar vardı. Allahtan bir yaban domuzu ailesi geldi de kalan artık yemekleri yediler ve gittiler.

Yol kenarlarına çok hoş seyir terasları yapılmış, resim çekmek ve manzarayı seyretmek harika oluyordur. 

Arılar çok meşhurdur Milli Park'ta ama işin püf noktasını bilirseniz sizi rahatsız etmezler. Bu püf noktası da etli yiyeceklerden kaçınmaktır. Direkt yediğiniz ete gelirler ve muhakkak ta sokarlar. Beni hayatımda 3 defa arı soktu üçü de Milli Park'ta :) Annem gene bir şeyler yapmıştır salamlı falan muhakkak :)

Sizlerle güzel bi Kuşadası günü paylaştım, sağlıcakla kalın...

Tuğba

4 Haziran 2019 Salı

1. Yılımızda Herkese İyi Bayramlar...




1. Yılımızda Herkese İyi Bayramlar...

Eveeetttt, bu perşembe Kuşadası'na yerleşmemizin 1. yılı dolacak. Bir çok kişi merak ediyor hala nasıl alıştınız mı? Zor olmuyor mu? Çocuklar nasıl? Siz nasılsınız? diye bir sürü sorular alıyoruz. 


Çocuklar ile başlayacak olursak:

Meltem Arıcı: Temiz hava, bol güneş, sessizlik ona çok huzur verdi. Geçen yazı çok iyi geçirdi ancak kış ayları gelince özellikle 2019'un ilk aylarında çok kötüydü. Büyümek ona biraz zor geldi, bu duruma alışıncaya kadar biraz zaman geçmesi gerekti, bir de o arada piyasada ilaç bulamayınca çok zorlandık ama hep O' nun yanında olduğumuz hissettirdik ve elimizden ne geliyorsa yaptık. Şimdi yaz geldiği için daha iyi, toparlandı, daha huzurlu. 

Ali Mert Arıcı: İlk başta çok mutluydu, okula 2 saatte gidip gelmekten kurtulduğu için daha sonra okul başlayınca İstanbul'daki arkadaşlarını çok aradı, İstanbul'da yaşamak ile daha küçük bir yerde yaşamak arasındaki farkları gördü, mutsuz oldu, biraz da kafasına dank etti, neleri kaçırdığını görmek, nelere sahip olduğunun farkında değildi. 2019 gelmesiyle birlikte Ali Mert kendini toparladı, kendine bakar hale geldi. Kuşadası'nda da arkadaşları olabileceğini fark etti. Onlarla artık dışarı çıkıyor, geziyor, güzel şeyler paylaşıyor hatta geçen pazar sitemizin mangal alanında parti verdi, hepsi birbirinden pırıl pırıl gençlerdi. Şimdi tek hedefi 2 sene çalışıp iyi bir üniversiteye gitmek tabii ki ya İstanbul yada Londra :)

Osman İlker Arıcı: Beni kıvama getirip İstanbul'u bıraktıran insan... Burada o kadar mutlu ki, sosyal kelebek, sitenin muhtarı, artık Kuşadası'nın muhtarı, bir sürü kişi ile tanıştı, güzel arkadaşlıklar edindi. Kilo verdi, ama çok tatlı yediği için minik bir kalp krizi geçirdi, insan rahatlıktan kriz geçirir mi geçirir. Şimdi daha iyi çok şükür... Burada olmaktan içimizde en mutlu kişi O.

Ve ben...: Geçen akşam sitede sevdiğimiz bir aile iftar yemeği verdi ve biz de davetliydik. Gene aynı şeyi hissettim: Sanki rüyadayım, İstanbul'da okuldan mezun olduğumdan beri çalıştığım için tatillerde de hep bir yerlerde olunca böyle şeyler hiç yaşamamış, paylaşmamıştım. Şimdi bu tip aktiviteler beni çok mutlu ediyor, hala inanamıyorum. Fakat şuna artık inanıyorum ki her ne kadar doğup büyüdüğüm yer Türkiye'nin en güzel yerlerinden biri olsa da tüm yaşamımı tek bir noktada geçirmektense hayatımıza yenilikler, değişiklikler katmak beni çok mutlu kılıyor. Kendimi iyi hissediyorum. Tabii ki ben de burada çok iyi dostluklar edindim. Buraya gelmeden önce acaba sitedekiler Meltem'i nasıl karşılayacaklar? Alt ve üst komşularım Meltem'in gürültü patırtılarına bi şey diyecekler mi endişesi yaşarken her kes o kadar iyi Meltem'i sahiplendi ki tüm korkularım gitmiş oldu. Bu bile burada olmanın en güzel lükslerinden biri. Sabahları kuş cıvıltıları içinde elim ayağım şişmeden uyanmak, deniz manzaram da ya da orman manzaram da kahve içmek, yemek yapmak 25 yıllık kurumsallıktan sonra bana iyi geldi, hayat hep çalışmak değil ama hala buradan da çalışabiliyorum.Hem matbaa işlerim hem de parti işlerim devam ettiriyorum. Gün nasıl geçiyor anlamıyorum bile.

Sonuç: 1 yıl sonunda iyi ki buraya gelmişiz diyorum. İstanbul'u ve Fenerbahçe'yi çok seviyorum ve özlüyorum ama burayı da çok seviyorum. İnsan bu yaştan sonra huzur, ruhuna iyi gelecek şeyler arıyor ve burada bunu hissedebiliyorsunuz.  Ha taşınmak, düzen değiştirmek çok zor mu? Evet çok zor, göründüğü kadar kolay değil ama hayattan beklentiler ile alakalı bir durum, onu belirledikten sonra gerisi, adaptasyon çok kolay. Arafta kalmamak önemli olan. 

Durum budur... 

Hepinize iyi bayramlar diliyorum. 

Selamlar

Tugba

21 Mayıs 2019 Salı

Kuşadası'nda Yaşam Nasıl?

Kuşadası'nda Yaşam Nasıl?

Buralarda yaşam gayet iyi ve sağlıklı, havalar ne kadar kendini tam bulamasa da bol oksijen, denizin kenarında yürüyüşle birlikte alınan iyot, arada güneş, bizi mutlu ediyor. 

Kuşadası hareketlendi, kapalı dükkanlar açıldı, herkes kendine bi çeki düzen verdi, artık neredeyse her gün gemi geliyor. Seneye daha da büyük gemiler gelecekmiş, bekliyoruz.

Pink Martini Konserinden
Konser mevsimini geçen hafta açtık. İzmir'e Pink Martini Konserine gittik. Canlı müzik, samimi ortam harikaydı. Temmuz ve Ağustos ayında da Kuşadası'nda güzel konserler olacak, bu da beni mutlu etti. 

Bugün kardeşimle konuştum, bir damacana suyun İstanbul'da 15.-TL olduğunu öğrenince burada en azından %50 daha ucuz yaşıyoruz. Meyve sebze hala ucuz, şimdi yaz gelmek üzere her şey daha taze, en azından tarladan evinize geliyor ama tohumları nereden almışlar, nasıl ilaçlanmış diye konuları düşününce bundan sonra kirlenmemiş, genetiği ile oynanmamış besin bulmak imkansız olduğunun farkına varıp, bunu beyninizin uzak noktalarına gömüyorsunuz yoksa delirmek gerekiyor. 

Okullar birkaç hafta içinde sona erecek bu da biz anneler için hem iyi hem kötü :) Başta erken kalmamak, servise yetiştin kaçırdın muhabbetlerinden kurtulmak iyi ama daha sonra çocukların sınırları zorlamaya başlamasıyla "artık okullar açılsın herkes programını bilsin"


yakınmalarını duyar gibiyim. Neyse ki gene değişen eğitim sistemimizle 7 eylülde çocuklar okula dönecek. Biz de şimdiden yazı nasıl geçireceğiz onu planlamakla meşgulüz. Bu da insana motivasyon veriyor. Hem onlara hem kendimize programlar umutlandırıyor. 

Sabah Kahvem vazgeçilmezim
Ali Mert bu sene Sabancı Üniversitesi'nin yaz okuluna gidecek, tam 2 hafta, İstanbul'daki arkadaşları ile beraber gideceği için çok mutlu ama bakalım sonunda ne hissedecek. Bazen insanın çocuk olası geliyor ama çocuklarımız bu güzellikleri çok doğal ve sıradan karşıladıkları için bize garip bakıp küçümsüyorlar. Bizim mantığımıza göre çok şanslılar ama onların mantığına göre bize 40 yaşına geldiklerinde "çok teşekkür ederim beni yaz okuluna gönder miştin" diyeceklerini pek sanmıyorum.

Kızım havuzun açılmasını ve havaların düzelmesini bekliyor.  Bu sene mini buzul çağına girilecek dendiğinde pek anlam verememiştim ama mayıs sonuna geldiğimizde hala havaların kendini bulamaması sanki bu tezi doğruluyor. Dünyanın dengesi bozulduuuuu. 

Ben tabii ki Bodrum yapmadan duramam, Temmuz ve Ağustos ayında güzel vakitler geçireceğime eminim. Ben sıcak hava, Ege Denizi bağımlısıyım. Bunlar olmazsa olmaz. 

İstanbul'a gidecek miyim? Hayırrrrr.... İstanbul buralara gelsin bekliyoruz.

Sevgiler

Tugba

24 Nisan 2019 Çarşamba

Nihayet Bahar Geldi... Kapadokya....

Nihayet Bahar Geldi...

2 aydır yağan yağmurdan, depresif havalardan yazı yazacak halim yoktu açıkçası, zaten bu zamanı da gene hastane, İstanbul, Kuşadası arası geçirdiğim için çok sıkıcıydı. İnsan belli yaştan sonra yeni düzen kurayım eskiler eskide kalsın diyor ancak vücut ve beyin yorgunluğunun geçmesi biraz zaman alıyormuş. Neyse ki bir dizi kontrolden sonra iyi olduğumu öğrendim, iyi oldu. 

Aylardır beklediğimiz Kapadokya seyahatini nihayet geçen hafta gerçekleştirdik. Ben Mert ile bu geziye katıldım, İngiltere'den de Dilek, Emre ve Amanda geldiler. İnsanın hem oğluyla hem de çok iyi anlaştığı dostlarıyla seyahat etmesi çok güzel. Keşke Meltem de bizimle olabilseydi ama mevsim değişikliği nedeniyle hiç kendinde değildi. Ben Mert ile gezerken babası ona baktı. Bu tip anlar bana çok ağır geliyor ebeveyn olarak beynen her iki yerde ama vücut olarak hasta olanın yanında olamamak ama aynı zamanda sağlam ve sana ihtiyacı olan çocuğunla harika vakit geçirmek... Yaşaması çok ağır birşey...


15 Nisan sabahı Sabiha Gökçen'den Kayseri'ye #anadolujet ile rahat bir yolculukla vardık. Daha sonra rezervasyonumuzu daha önceden yaptığımız #bugdet araç kiralamadan da aracımızı alıp yola koyulduk. Bu yeni yol tarifi sistemlerinin ana yoldan ayrılıp tali yoldan bizi #Uçhisar'a götürmesiyle kalan yolculuğumuz boyunca birkaç kez kontrol edip öyle yola çıkmamız gerektiğine karar verdik. Bir ara uçsuz bucaksız bir yolun üzerinde sadece bizim yol almamız tedirginlik yarattı ancak muhteşem bir varyanttan Ürgüp'ün içine inmemiz o yolu bize unuturdu. 

Daha sonra da Uçhisar'a otelimizin olduğu yere vardık. Otelimiz  #Karlıkevi adlı Oteldi. Temiz bir oteldi ama tefrişat artık güncelliğini yitirmiş ve otantik olmaktan çıkmıştı bu bizi mutlu etmedi açıkçası. Ayrıca 4 ay öncesinden bizzat telefon edip balon için yer ayırmak istediğimde geldiğinizde hallederiz deyip daha sonra da Çinliler geldi hiç yer yok demeleri bizi üzdü. Neyse buna takılmadık açıkçası. Öğle yemeğini UçHisar Belediyesinin toplumsal sorumluluk projesi ile oluşturduğu ve 50 kadının çalıştığı Kadıneli Restaurant'ta yedik. Çok Çok lezzetli yemeklerdi, hem hanımların işletmesi hem de bu projeye yemek yiyerek katkıda bulunmak bizi çokkk mutlu etti.



Avanos (Kızılırmak kenarı)












O gün etrafı keşfe çıktık, Avanos'a gittik,

Kızılırmak kenarında kahve içtik. Oradaki yerel seramikçilerden birinde seramik yapmayı denedik. Güzel bir tecrübeydi. Daha sonra hediyelik almaya gelince bize 30 tl olan bir hediyelik eşyayı turistlere 3 katına sattıklarını öğrendik hatta Amanda turist olduğu için hepimize aynı muhabbeti yapmak istediler. Bu çok sinir bozucuydu çünkü hem misafirinize rezil oluyorsunuz hem de acaba beni ne kadar kazıkladı diye düşünüyorsunuz. Ben Avrupa'da hediyelik eşya satılan hiçbir yerde bu rezilliği görmedim açıkçası. O gün balon için yer bulabilir miyiz diye araştırırken yerli turistin balona binmesini istemediklerini ve kişi başı 120 avrodan 200 avroya kadar fiyatların havada uçuştuğunu gördük. Türk turizmi bu anlayışla hiçbir yere varamaz. İnsanlar aptal değil. 

Akşam yemeğimizi #Argos Hotelinin Seki Restaurantında aldık, müthiş güzel bir yemek deneyimiydi. Sevgili Levent Gürçay tavsiye etmişti, gün içindeki hayal kırıklıklarımız burada gitmiş oldu. Hatta bir gece önce aynı masada Sevgili Alparslan Baloğlu'nun Mutfak Dostları Derneği ile yemek yediğini instagramdan öğrendik daha da mutlu olduk ve doğru yerde yediğimize karar verdik. 

Salı günü harika bir kahvaltıdan sonra atv turu aldık ve vadinin içindeki Aşk Vadisi gibi en güzel yerleri 3 saatlik bir turla gezdik. Balon olmadı ama bu da çok zevkliydi. Nedense fiyatı da kişi başı 170 liraydı, inanamadık. 





Daha sonra Uçhisar'a dönüp öğleden sonra atıştırmalıklarımızı Museum Hotel 'de aldık, o da Argos gibi olağanüstüydü. Argos ve Museum Hotel'de Four Seasons Hotel'deymişsiniz gibi ağırlanmak ama diğerlerindeki vasatlık bizi şaşırttı. Biz hep uçlardayız,  ülkece arası yok mübarek.

Son gün Ihlara Vadisi'ne doğru otelimizden ayrılıp yola çıktık. İlk olarak Kaymaklı Yeraltı Müzesini gezdik. Ben çıktığımda panik atak oldum. O insanlar nasıl yaşamışlar, boyları çok mu kısaydı acaba bilemedik walla ama ben iyi ki o zamanda dünyaya gelmemişim. 


Akşam olduğunda Aksaray üzerinden Nevşehir, Kapadokya'dan Kayseri'ye döndük, uçağımız tam zamanında kalktı ve evimize geldik. 


Sonuç olarak Kapadokya açık hava müzesi olarak çok güzeldi ama nerede ne var, yön tabelaları, yöre hakkında kitaplar yok  gibiydi. Kaymaklı'da bir kitap bulduk o da 80 liradan 35'i indi öyle aldık. Yöre halkı yerli turisti hiç sevmiyor, inanılmaz kötü davranıyor, yabancıyı da nasıl kazıklarım derdinde, bu hiç hoşumuza gitmedi. 


Özellikle Ihlara Vadisi'ne giderken ne yazık ki İç Anadolu'nun topraklarının hiç ekilmediğini, köylerde hiç yaşam ışığı olmadığını hissettik. Anlaşılan şu ki İstanbul, Ankara, İzmir kentsel dönüşüm altında talan edilirken buralara yol dışında hiçbir hizmet gitmemiş, buraların yaşayanları da büyük kentlerde yaşamaya itilmişler. Halbuki hizmet buralara da gitseydi ve tarım desteklenseydi hem bugün patatesin kilosu böyle olmazdı hem de büyük şehirlerimizin üzerindeki yük böyle olmazdı. 

Çok yazık olmuş ülkemize.... Bunu görememek de ayrıca üzücü...


Artık yaz geliyor her ne kadar mazot fiyatları korkunç olsa da ben yakın çevremi gezmeye devam edeceğim. 


Sevgiler

1 Şubat 2019 Cuma

Yağmur...Yağmur... daha Yağmur...



Yağmur...Yağmur... daha Yağmur...

Merhaba


Meltem ve Ben
Bu yağmur sarmalından ne zaman kurtulacağız bilmiyorum ama artık toprak suya doydu, çarpık yapılaşmadan dolayı da yağan yağmur, sel olup denize akıyor, ne su kaynaklarına faydası var, ne de bize, hem de ruhumuz karardı. Mahsuller su altında kaldığı için sebze meyve fiyatları ne olacak diye düşünmeden edemiyorum. Yollar kayıyor, istinat duvarları yıkılıyor, 2-3 günde bir deprem oluyor, dünya nereye gidiyor pek anlamış değilim. 

Neyse bugün yağmur azaldı zannedip Meltem ile işlerimiz halletmeye dışarı çıktık ancak varacağımız yere gidemeden yağmur şiddetini arttırdı sonra durdu sonra tekrar coştu, artık işin içinden çıkılmaz hale geldi. Biz de işimizi bitirince biraz daha dolaşalım dedik, Davutlar yönüne gitmeye başladık sonra Meltem biraz rahatsız oldu bende direksiyonu Soğucak Köyü yoluna kırdım ve tepeye tırmandık.

Buranın ben de çok anısı vardır. Eskiden rahmetli annemle güneşi batırmaya çok gelirdik. Soğucak tepede olan bir köy ve aşağı  baktığınızda Kara Ova denilen inanılmaz verimli topraklar ayağınızın altında kalıyor. Sol tarafta Milli Park sağınızda Kuşadası, karşınızda Samos adası,  ortada ise eskiden kıyı şeridinde yazlıklar arkalarında şeftali bahçeleri vardı. Şimdi ise şeftali bahçelerinin yaşlı sahipleri öldükçe inşaata verilmiş çirkin yapılar dolmuş bir yer haline gelmiş. Bu bölgedeki köylerde eskiden kıyı şeridindeki araziler denize çok yakın diye kız çocuklarına miras bırakılırmış, iç taraflar erkek çocuklarına verilirmiş. 30 sene içinde bu kız çocuklarının arsaları inşaat firmaları tarafından ele geçirildi ve binlerce yazık yapıldı. İnsan oğlunun para hırsı bu canım verimli toprakları talan etmiş durumda. Yazık...


Yağmur arkasında kalan manzara :(
Soğucak'a dönecek olursak, 90'lı yıllarda bu minik köyde halı dokuma atölyeleri ve bunlarında satış mağazaları vardı, yabancı turistlerin uğrak yeriydi ancak 2000'lerden sonra bunlar kapandı ve yerlerini ya yazlık siteler yada bu bölgelerin klasik mekanı gözlemecilerle dolup taştı. Halıcılığı bırakan minik gözlemeci yada köy kahvaltısı sunan derme çatma restaurant bile diyemeyeceğim mekanlar açtılar. Aralarında iyi olanlar vardır ancak benim bir bilgim yok. 


Biz kızımla tepeden aşağı yağmurlu, puslu manzaraya bakıp evimize geri döndük. Hava şartları iyileşirse etrafı gezip güzel yerleri sizle paylaşmak istiyorum ama zamana ihtiyaç var. 

Görüşmek üzere sevgiler

Tuğba

28 Aralık 2018 Cuma

Yılbaşı

Yılbaşı

3 Gün sonra 2019' a merhaba diyeceğimiz şu günlerde yurdumuzu soğuk hava dalgası sarmış durumda, Ege'de 10 derecenin altına sıcaklık düşmez diyenler bizi kandırdı :) Hava 7-8 derece max. Üşüyor muyuz?  Biraz ama İş Bankası Bloklarındaki gibi sıcaktan mayışıp oturmaktansa daha dinç bir ısıda yaşamak çok daha sağlıklı. Evde herkes kendi odasının ısısından sorumlu, ne kadar istersek o kadar ısıtıyoruz. Ben alıştım valla, elektrik faturası biraz fazla geldi ama İstanbul'da doğal gaz bu faturayla yarışırdı muhtemelen. 

Kendimizden bahsedecek olursak, nihayet İstanbul'a gidip gelmem bitti gibi, artık sadece Basev için giderim diye düşünüyorum. 
İlker hayatından memnun, kızımız Meltem'in eğitim programını rayına oturttu. Meltem mutlu biz mutlu.
Asabi Ergen Ali Mert, artık Kuşadalı arkadaşları ile marinaya gider hale geldi. Bu bizim için büyük bir aşama. 

Pazartesi Günü Meltem, İzo ve Ben Meryem Ana'ya gittik. Çok sıkı güvenlik taramalarından sonra içeri girdik. Meltem'in sandalyesini iterken biraz zorlandık ama etraf çok güzeldi. Noel günü olduğu için akşam ayin vardı, etrafı hem süslemişler hem de ayine uygun hale getirmişler. Meryem Ana'nın kaldığı ev minnacık olduğu için Meltem ile bir girdik bir çıktık ama kızımla mum yaktık ve dua ettik. 2019 inşallah hepimize ve tüm dünyaya iyilikler getirir, bu saçma sapan egolu insanlar dünyanın düzenini daha fazla bozmazlar inşallah. Bu zamana kadar kendimi hiç bu kadar çok karamsar ve dünyanın geleceği nasıl olacak, savaş çıkacak mı diye hissetmemiştim. 

Herkese mutlu yıllar diliyorum. 

20 Kasım 2018 Salı

Kuşadası Sonbaharda....


Merhaba, 

Bu sefer size biraz Kuşadası'ndan bahsetmek istiyorum. Geleli 6 ay oldu ve biz buraları çok sevdik. Bazılarına göre Kuşadası çok demode ve sıkıcı bir yer gibi geliyor ama aslında konum itibarıyla harika bir yer. Hem tatil yöresi hem minik şehir, havalimanı 45 dakika mesafede ve saat başı İstanbul'a uçak var,  aman sıkıldım büyük şehir isterim diyen için İzmir 1 saat mesafede, AVM isterseniz var, hatta 16 senedir Starbucks bile var burada. 

Buranın en güzel yanlarından biri  havası, hava hem kışın hem yazı çok dengeli, yazın bi Bodrum kadar sıcak olmuyor, rutubet yok, kışın ise çok temiz ve ferah bi havası var, en düşük 12-15 derece oluyor hele gündüzleri uzun kollu çok kalın olmayan bi kazakla dolaşabiliyorsunuz, akşamları normal bi mont almak yeterli. Sabahları uyanmak çok kolay oluyor, yorgun uyanmıyorsunuz. İstanbul'da her yerimiz ağrırdı yaz kış üstelik, burda öyle bi durum kesinlikle olmuyor. 

Sahil kıyısında yürüyüş yapmak çok kolay ve zevkli, yazın hatta isterseniz hemen belediyenin plajlarında denize girme imkanı sunuyor. Burası az geldi yürümek için derseniz, Davutlar ve Güzelçamlı'nın sahilinde belediyenin yaptırdığı Sevgi Yolunda ister yürüyüş ister bisiklete binebilirsiniz. 

Davutlar Sahil, Sevgi Yolu
Kuşadası sahillerinde akşam güneşinin batışını izlemek bence buranın en güzel anlarından biri. Güneş yazın ayrı bir güzellikte batıyor, kışın ayrı. Hele Davutlar sahilinde akşam üzeri esen imbata karşı güneşin batışını seyretmek bence ömre bedel, insanı o kadar mutlu ediyor ki, muhakkak yaşanması gerek. Davutlar sahilindeki yazlık evimiz varken Anneciğimle her akşam koşa koşa sahile yürüdük bir günü daha batırmaya hatta annem gecikirse arabasını alır gider illa tam batışını seyretmek isterdi. Belki de burasını sevmemin başlıca nedenlerinden biri annemi anıyor, yaşıyor olmak. Bir de Kısmet Otelin bahçesinden güneşi batırmayı çok severdi annem, oradan da hem güneş hem Güvercinada manzarası bi başka güzeldir. 


Denize girmek için sahil şeridi çok uzun ancak temmuz ve haziran aylarında buranın imbatı çok meşhur ve deniz öğleden sonra çok dalgalı oluyor, dalga sevmeyenler için iyi olmayabilir, buna rağmen buranın denizi güvenli bir denizdir. Milli Parktaki ilk minik koy kum ve çok güzeldir, geri kalan koyların tamamı taşlı ve denize girip çıkması zor olan plajlardır. Tabii bu sene milli parka gitmedim ancak 30 senede bir tek çivi çakılmayan bir yerdi eskiden, sosyal imkanlar çok sınırlıydı, şimdi nasıl bilemiyorum. Seneye bi gidip deneyeceğim. 

Bize gelince, bugün gene nasıl bitti anlayamadım. Kuşadası'na geldiğimizde daha sakin bir hayat yaşayacağız derken hiç te öyle olmadığını görüyoruz. Bugün İlker ile Salı pazarına gittik.  Burada salı ve cuma günleri kapalı pazar alanında sebze pazarı var. Genelde köylülerin Selçuk ve Davutlar çevresinden getirdikleri sebze ve meyveler satılıyor. Ben özellikle kadın köylülerden almayı tercih ediyorum. Kadınları desteklemek her zaman iyidir. Tekstil pazarı çarşamba günleri ancak inanılmaz kötü, bir kere gittim bir daha asla gitmem. Kalitesiz ve sahte mallarla dolu garip bir pazar. Kimsenin de pek beğendiğini zannetmiyorum. 

Buraya yakın Davutlar ve Güzel Çamlı pazarları var, özellikle Güzelçamlı Pazarı çok başarılıymış hala sokak aralarına kurulan ve sebze-tekstil berbabermiş, o pazarı bi deneyeceğim. Pazar fiyatları İstanbul'a göre tabii ki avantajlı, bugün soğan gene hit yapmış 5.-TL olmuştu ancak dün İstanbul'da 7.-TL olmuş. 

Bu seferlik bu kadar, daha paylaşacak çok şey var, gene yazmaya devam edeceğim. 

Hoşcakalın...

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...