21 Kasım 2019 Perşembe

18'e 6 ay kala... (İlk Bölüm)



18'e 6 ay kala... (İlk Bölüm)

Geçen haftalarda Otizmli çocukları yuhalayan vicdansızları görünce sizlerle bu zamana kadar başımıza gelen güzel ve kötü anları paylaşacağıma söz vermiştim. Uzun bi yazı olacağı için bir kaç bölümde yazacağım.  

O gün bugün, haydi başlayım:

Normal doğum için bekleşirken 40. haftaya ulaşan Meltemiko, 3 mayıs 2002'de suyum azaldığı için öğleyin acilen saat 2'de sezeryan ile doğdu yada doğurtuldu. Hatta doğuma giderken kendimi çok yetersiz hissetmiş ve normal doğumu beceremedim diye çok ağlamıştım. (mahalle baskısı!)

Meltem 57 günlük
Meltem doğdu, hemşire foşur foşur yıkadı, ben kendime geldim ve sonunda kızıma kavuşmuş oldum ancak o gün özellikle rahmetli annemin yüzü çok düşüktü. İnsan hisseder ya, "Meltem çok mor sanki havasız kalmış gibi, niye böyle bu bebek" diye bir kaç kez tekrarladı ama ne hemşireler bir şey dedi, ne doktorlar. 3 gün sonra çıktık eve geldik ve Meltem'in rengi ancak 10 gün sonra kendine geldi, pembeleşti. 

O zamanlarda daha bebek gelişimi ile ilgili kitaplar yeni çıkmaya başlamıştı, biz de tabii ki hemen gidip aldık ve okumaya başladık. Aylar geçiyordu ama Meltem'in gelişmesi kitapla hiç uyum sağlamıyordu. İçinizden endişelisiniz ama doktorlar normal, arayı kapatır gibi yorumlar yapıyorlardı. Buna karşılık Meltem ne konuşabiliyor, ne işaret parmağı ile objeleri gösteriyor ne de emekleyebiliyordu hatta oturamıyordu desteksiz.  Farkına daha sonra vardığımız CP'si olduğu için tek kolu üzerinde emeklemeye başlamıştı  ve ancak 2,5 yaşında tam olarak yürüme becerisini kazanabilmişti. 

Hayalim hep çocuklarıma ana dilleri gibi ingilizce öğretmekti ancak Meltem ingilizce değil, Türkçe bile öğrenemedi ve hiçbir zaman konuşmadı. 

10 ay sonra oğlumuz Ali Mert'e hamile kaldım, hem iş, hem Meltem, hem hamilelik, hepsini bir arada götürüyordum. Annem gündüzleri Meltem'e bakıyor ama hep endişeli duruyordu.

Hamileliğimin 37. haftasında çok sevdiğimiz aile dostlarımız bir pazar günü bize çaya geldiler. Onların da Meltem ile aynı zamanlarda doğan kızları vardı. Ertesi gün beni arayıp Meltem'de gelişim geriliği olduğunu ve acilen doktora götürmemiz gerektiğini  ve o zaman Ankara'dan gelen ünlü bir Pedagogtan randevu alabileceklerini söylediler. Bu arada beni incitmemek ve kırmamak için yanlış bir anlama olmasın diye olağan bir çaba harcadılar ancak ben o gece sancılandım ve sabahleyin 7'de Ali Mert'i kucağıma aldım. Hüzünlü bir doğumdu, hava çok kötüydü, kimseler ziyaretimize gelemedi, bi de üstüne çarşamba günü annem ve İlker Meltem'i doktora götürüp geldikten sonra hüzün daha da arttı. Perşembe sabahı sünnet olan Ali Mert'e sevinemedik bile...

Eve döndükten sonraki 7 ayı hayal meyal hatırlıyorum. Aklımda kalanlar rahmetli Ülker Yaşin'i aramamız ve eğitimlere başlamamız ve konuya hakim olan bi doktoru bulabilmek için İstanbul'un önemli sayılabilecek tüm doktorlarından randevu almak, gitmek, gelmek, çok zor günlerdi bizim için. Bu arada MR'lar çekildi, kan tahlilleri, EEG çekimi, inanılmaz bir tempoydu, Meltem'i götürdüğüm her yere Ali Mert'te geliyordu çünkü adamı emziriyordum. Annem sağolsun hep yanımdaydı. 
O 7 ay, Yaygın Gelişimsel Bozukluğun ne anlama geldiğini keşfetmeye çalışmakla geçen bir süre; şok, acı, yetersizlik, kabul edememe,  hafızamda pek bi şey yok açıkçası...

Kesin teşhis konulduğu  zaman Meltem 20 aylıktı. Çok küçüktüüüü.... Yıl 2003 ve internet daha çok çok yavaş ama bir yandan da araştırmalara devam ediyorduk. Fizik tedavi için gittiği yerde Duyu Bütünlemesinin bu çocuklarda çok faydalı olduğunu öğrendik, Türkiye'de bu terapist getirmiş ama evde de devam edebilmemiz için ne gösteriyor ne de şurdan bu aleti alabilirsiniz diyor, o kıza hakkımı helal etmiyorum. Bizde internette araştır araştır Denver'da bu konu ile ilgili bir klinik bulduk.  Ben, Ülker Yaşin ve internet sayesinde materyallerin hepsini buldum ve aldım. 

Denver'a dönecek olursak  yapılan tedavi odaklanmayı arttıran bir ışık tedavisi ve duyu bütünlemesi, yani uzayda bir yer kapladığını farkına varmasını sağlayan bir tedavi şekli,  kafamıza yattı ama nasıl gideriz ne yaparız derken  bir akşam NewYork'ta Kıbrıs Büyükelçisi olan Reşat Amcaları aramaya karar verdim, telefonlara genelde Gaye Teyze cevap verirdi ancak o gün dışardaymış, Reşat Amca açtı ve ben derdimi anlatınca az ve öz konuşan Reşat Amca "hemen gelin ne bekliyorsunuz" dedi. Biz vize, uçak biletleri, otel falan derken 12 Şubat günü NY'a uçtuk. Ordan da Denver'a ve 15 gün süren bi ışık ve hareket tedavisi almaya başladık. 

Ne tesadüf ki o hafta Amerika'da Otizm haftasıydı ve her gün TV'lerde Otizm konusu işleniyordu. Bu aslında bize,  bu hastalıkta nerede olduğumuzu, İstanbul veya Denver'da tedavi edilebilme şansımızın olmadığını, beslenmesine ve özel eğitimine önem verip gelişimini yükseltmemiz gerektiğini anlamamızı sağladı. İnsan böyle hastalıklarda bi Amerika'ya gideyim daha iyisine sahip olayım der ya biz de ne kadar çaresiz olduğumuzu ve bundan sonra neler yapmamız gerektiğinin farkına vardık. 

1 ay Amerika'da kalıp, Meltem'in ihtiyacı olan Duyu bütünleme araçlarından tutun da Meltem için uygun baston puset gibi birçok şeyi alıp döndük.

İlk bölümü toparlayacak olursam biz gene şanslı insanlardık, etrafımızda bizi incitecek kimseler olmadı bu zaman diliminde, aksine yardım etmek için destek olmak için bizlerle idiler. Başta rahmetli annem, bize Meltem'deki rahatsızlığı söyleyen ve doktorla buluşturan aile dostlarımız, Gaye ve Reşat Amcalar, uçak biletlerimizi almamızı kolaylaştıran Fatoş Abla ( o zaman Amerika bileti almak özel bir durumdu) bize gereken tüm desteği sağladılar. Bu arada çok yakınınız olup durumu anlayıp bize söylemeyenler de vardı bunu atlamayayım! Bide terapist kız! Bunlar kötü örnekler.
Otizmli bir bebeğe, anne ve babasından başka kimse bakamaz ancak çevresindekiler hayatlarını kolaylaştırabilirler. Bu bizler için en büyük destek. 

2 Kasım 2019 Cumartesi

Tuğba'nın Ajandası: İlk Günler...

Tuğba'nın Ajandası: İlk Günler...: Yazımı geçen hafta yazmam gerekiyordu ancak 2 tır dolusu eşyayı açmak 10 günümüzü aldı hala açılmayan kolimiz var. Taşınmak zormuş. Hiç...

Tuğba'nın Ajandası: 1.Ay Sonuna Bakış

Tuğba'nın Ajandası: 1.Ay Sonuna Bakış: 1 ayın sonunda…. İlker ve Tuğba… Evet ilk bir ayımız nasıl geçti anlayamadık. Her taşınan bu kadar hızlı koli açıp yerleşiyor mu bil...

Tuğba'nın Ajandası: Yaz sonunda biz…Evet Kuşadası’na taşınalı nerd...

Tuğba'nın Ajandası:


Yaz sonunda biz…
Evet Kuşadası’na taşınalı nerd...
: Y az sonunda biz… Evet Kuşadası’na taşınalı nerdeyse 3 ay oldu, nasıl geçti pek anlamadık açıkçası, yaz olmasından dolayı, deniz...

Tuğba'nın Ajandası: Batumi...Sarp Sınır KapısıEvet Kuşadası'na taşın...

Tuğba'nın Ajandası: Batumi...

Sarp Sınır KapısıEvet Kuşadası'na taşın...
: B atumi... Sarp Sınır Kapısı Evet Kuşadası'na taşınmamızın en önemli nedenlerinden biri de her yıl değişik şehirlere ve ülkelere z...

Tuğba'nın Ajandası: Sonbahar...Frankfurt Book FairHerkese merhaba.....

Tuğba'nın Ajandası: Sonbahar...


Frankfurt Book FairHerkese merhaba.....
: Sonbahar... Frankfurt Book Fair H erkese merhaba... Sonbaharı Kuşadası'nda karşılamak çok güzel...  İyi ki İstanbul'dan ta...

Tuğba'nın Ajandası: Merhaba, Bu sefer size biraz Kuşadası'ndan bahse...

Tuğba'nın Ajandası:
Merhaba, 
Bu sefer size biraz Kuşadası'ndan bahse...
: M erhaba,  Bu sefer size biraz Kuşadası'ndan bahsetmek istiyorum. Geleli 6 ay oldu ve biz buraları çok sevdik. Bazılarına göre Ku...

Tuğba'nın Ajandası: Yılbaşı3 Gün sonra 2019' a merhaba diyeceğimiz ş...

Tuğba'nın Ajandası: Yılbaşı

3 Gün sonra 2019' a merhaba diyeceğimiz ş...
: Y ılbaşı 3 Gün sonra 2019' a merhaba diyeceğimiz şu günlerde yurdumuzu soğuk hava dalgası sarmış durumda, Ege'de 10 derecenin altı...

Tuğba'nın Ajandası: Yağmur...Yağmur... daha Yağmur...MerhabaMelt...

Tuğba'nın Ajandası:
Yağmur...Yağmur... daha Yağmur...

Merhaba


Melt...
: Yağmur...Yağmur... daha Yağmur... Merhaba Meltem ve Ben Bu yağmur sarmalından ne zaman kurtulacağız bilmiyorum ama artık toprak s...

Tuğba'nın Ajandası: Nihayet Bahar Geldi...2 aydır yağan yağmurdan, d...

Tuğba'nın Ajandası: Nihayet Bahar Geldi...

2 aydır yağan yağmurdan, d...
: Nihayet Bahar Geldi... 2 aydır yağan yağmurdan, depresif havalardan yazı yazacak halim yoktu açıkçası, zaten bu zamanı da gene hastane, İs...

Tuğba'nın Ajandası: Kuşadası'nda Yaşam Nasıl?Buralarda yaşam gayet i...

Tuğba'nın Ajandası: Kuşadası'nda Yaşam Nasıl?

Buralarda yaşam gayet i...
: Kuşadası'nda Yaşam Nasıl? B uralarda yaşam gayet iyi ve sağlıklı, havalar ne kadar kendini tam bulamasa da bol oksijen, denizin kena...

Tuğba'nın Ajandası: 1. Yılımızda Herkese İyi Bayramlar...Eveeettt...

Tuğba'nın Ajandası:


1. Yılımızda Herkese İyi Bayramlar...

Eveeettt...
: 1. Yılımızda Herkese İyi Bayramlar... Eveeetttt, bu perşembe Kuşadası'na yerleşmemizin 1. yılı dolacak. Bir çok kişi merak ediyor h...

Tuğba'nın Ajandası: Dilek Yarımadası / Milli ParkBugün hava çok sıca...

Tuğba'nın Ajandası: Dilek Yarımadası / Milli Park

Bugün hava çok sıca...
: Dilek Yarımadası / Milli Park Bugün hava çok sıcaktı ve artık sitemizin havuzu çok kalabalık olduğu için kendimizi deniz kenarına atalı...

Tuğba'nın Ajandası: Güneşli bir hafta sonundan merhaba,3 aydır hi...

Tuğba'nın Ajandası:


Güneşli bir hafta sonundan merhaba,

3 aydır hi...
: Güneşli bir hafta sonundan merhaba, 3 aydır hiç yazı yazacak zamanım olmadı ama bugün, bu yılın bitmesine 2 ay kaldığını fark ettim ve...

Güneşli bir hafta sonundan merhaba,




Güneşli bir hafta sonundan merhaba,

3 aydır hiç yazı yazacak zamanım olmadı ama bugün, bu yılın bitmesine 2 ay kaldığını fark ettim ve yazmalıyım dedim. 

Güzel bir yaz geçirdik sevdiklerimizle beraber ancak yaz sonu Kayın validem Türkan Sultan'ın sağlığının kötüleşmesiyle tüm neşemiz kaçtı. Kuşadası - İstanbul arası mekik dokuduktan sonra 10 Ekim sabahı O'nu kaybettik. Annemden sonra bana çok ağır geldi açıkçası, hayatımın 23 yılında her zaman yanımda olan O  güçlü insan artık yoktu. Ne şanslıyım ki hem annem hem kayın validem benzer özelliklere sahiplerdi; kafasına koyduğunu en iyi şekilde yapan, becerikli, hırslı, sevecen, çok iyi insanlardı ikisi de, ha içinizden hiç mi seni sinir eden yanları olmamıştır diye düşünenler olabilir evet olmuştur ama o kadar az ki hatırlamıyorum bile.Nur içinde uyusunlar Güçlü Kadınlarım...

Frankfurt ve en sevdiğim gül rengi
Arıcı Ailesi  ise Mert ve Meltem'in okullarının başlamasıyla kış sezonuna girdi. Mert her gün bir vızıltı ile okula gidip geliyor, bazen nasıl ben bu çocuğu bu kadar doyumsuz, hiçbir şeyden mutlu olmayan, kapitalizmin esiri bir hale getirdim anlayamıyorum ama acı çekiyorum, bu yetmediği gibi  bizim yaşta çocukları olan arkadaşlarımdan da hep aynı şikayetleri duymak beni açıkçası üzüyor. Hem bize yazık hem çocuklarımıza... Büyüklerimiz ne derdi? Benim yaşıma gelince anlayacaksın ama geç olabilir....Neyse derin konular...

Meltemiko iyi ama İstanbul'a gitmekten pek mutlu olmadı, artık Kuşadası O'na daha iyi geliyor. Buranın havası, suyu daha mutlu ediyor O'nu. Yeni hafif bir tekerlekli sandalye aldık artık daha rahat etrafı gezmeye devam edeceğiz. Bu arada kendime Türkiye Karayolları Haritası aldım, oradan yakın çevre gezilecek yerleri bulup gezeceğim. Daha sonra sizlerle paylaşırım.

İlker Arıcı, daha iyi olmaya çalışıyor, tabii ki anne baba kaybı ağır, hemen iyi olmak zor ama güçlüdür Arıcı, iyi olacak.

Ben, ben, ben.... 

1 yıl işlerime çok ağırlık verememiştim, ağırdan alıyordum ancak gene bir Frankfurt Book Fair geldi ve bu sene çok daha başarılı bir fuara imza attım. Yeni bağlantılar sağladım. Bana bi gaz geldi, şimdi Ağustos sonunda kiraladığım ofisimde hem Yurtdışı pazarında matbaa işlerime devam ediyorum hem de 5 sene önce kurduğum Partifikirleri.com sayfamın yapısını değiştirerek yeni bir konsepte geçmek için hazırlıklarımıı sürdürmekteyim. 

Bu arada Kuşadası'nda olmaktan hala çok mutluyum. Bizim mahalleye doğalgazda geldi. Sanki bizden sonra biraz buralar göç aldı ama ne yapalım yer güzel. Yaşamak rahat, havası temiz ve insanın sabahları mutlu uyanıp yataktan çıktığı bir yer. 
Egeli deyimiyle "seviyom ben burayı".

Hepinize sevgiler diliyorum.

Tugba

26 Temmuz 2019 Cuma

Dilek Yarımadası / Milli Park




Dilek Yarımadası / Milli Park

Bugün hava çok sıcaktı ve artık sitemizin havuzu çok kalabalık olduğu için kendimizi deniz kenarına atalım dedik ama malum Kuşadası Denizinde öğleden sonra imbat patladığı için çok dalgalı, Davutlar sahiline gittik ama bizi hiç açmadı. Bende yola devam ettim ve en son 2006 yılında gittiğim Milli Parka'a vardık. İlk koy aslında çok güzeldir ama ne denizde ne kumda duracak yer yoktu devam ettik ve kendimizi Kalamaki koyuna attık. Bu koy çok taşlı ve hemen derinleştiği için daha az kalabalıktı. Arabamızı sahilde ağaçların altına park ettikten sonra hemen denize attık kendimizi. Su ılıktı ama insanı serinleten bir ılıklık, Meltem suyun sıcaklığına bayıldı. Taşları aşarak denizin ilerilerine gitmek zor olsa da ayağımızdaki deniz ayakkabıları sayesinde rahatlıklar yüzebildik. Meltem kıyıda mest oldu. Oturduğu yerde üzerine gelen minik dalgalarla eğlendi. 

Biz küçükken çok gelirdik Milli Park'a, Davutlar denizi özellikle Temmuz ayında öğleden sonraları feci olduğu için kahvaltımızı eder, yiyecek nevalemizi hazırlar giderdik. Genellikle kum olan koyda denize girerdik hatta deniz yataklarımızı da arabanın tepesine bağlar bütün bi günü onların üzerinde geçirirdik. 

Milli Park'ın en kötü yanı o zamanlar hiç tesis olmaması ve derme çatma tuvaletlerinde içler acısı olmasıydı. Bugün tuvaletlere uzaktık bakamadım ama 1987'den 2006'ya kadar tek bir çivi çakılmamıştı. Şimdi bir takım yenilikler yaptıkları gözüküyordu ama bizim milletimizin bunları koruyacak kapasitesi kalmadığı için pek emin değilim. Bugün deniz kenarında tahtadan yapılmış deniz yataklarını suya sokup binen insanlara hayretle baktım. Hala yediğinin çöpünü de oracıkta bırakanlar vardı. Allahtan bir yaban domuzu ailesi geldi de kalan artık yemekleri yediler ve gittiler.

Yol kenarlarına çok hoş seyir terasları yapılmış, resim çekmek ve manzarayı seyretmek harika oluyordur. 

Arılar çok meşhurdur Milli Park'ta ama işin püf noktasını bilirseniz sizi rahatsız etmezler. Bu püf noktası da etli yiyeceklerden kaçınmaktır. Direkt yediğiniz ete gelirler ve muhakkak ta sokarlar. Beni hayatımda 3 defa arı soktu üçü de Milli Park'ta :) Annem gene bir şeyler yapmıştır salamlı falan muhakkak :)

Sizlerle güzel bi Kuşadası günü paylaştım, sağlıcakla kalın...

Tuğba

4 Haziran 2019 Salı

1. Yılımızda Herkese İyi Bayramlar...




1. Yılımızda Herkese İyi Bayramlar...

Eveeetttt, bu perşembe Kuşadası'na yerleşmemizin 1. yılı dolacak. Bir çok kişi merak ediyor hala nasıl alıştınız mı? Zor olmuyor mu? Çocuklar nasıl? Siz nasılsınız? diye bir sürü sorular alıyoruz. 


Çocuklar ile başlayacak olursak:

Meltem Arıcı: Temiz hava, bol güneş, sessizlik ona çok huzur verdi. Geçen yazı çok iyi geçirdi ancak kış ayları gelince özellikle 2019'un ilk aylarında çok kötüydü. Büyümek ona biraz zor geldi, bu duruma alışıncaya kadar biraz zaman geçmesi gerekti, bir de o arada piyasada ilaç bulamayınca çok zorlandık ama hep O' nun yanında olduğumuz hissettirdik ve elimizden ne geliyorsa yaptık. Şimdi yaz geldiği için daha iyi, toparlandı, daha huzurlu. 

Ali Mert Arıcı: İlk başta çok mutluydu, okula 2 saatte gidip gelmekten kurtulduğu için daha sonra okul başlayınca İstanbul'daki arkadaşlarını çok aradı, İstanbul'da yaşamak ile daha küçük bir yerde yaşamak arasındaki farkları gördü, mutsuz oldu, biraz da kafasına dank etti, neleri kaçırdığını görmek, nelere sahip olduğunun farkında değildi. 2019 gelmesiyle birlikte Ali Mert kendini toparladı, kendine bakar hale geldi. Kuşadası'nda da arkadaşları olabileceğini fark etti. Onlarla artık dışarı çıkıyor, geziyor, güzel şeyler paylaşıyor hatta geçen pazar sitemizin mangal alanında parti verdi, hepsi birbirinden pırıl pırıl gençlerdi. Şimdi tek hedefi 2 sene çalışıp iyi bir üniversiteye gitmek tabii ki ya İstanbul yada Londra :)

Osman İlker Arıcı: Beni kıvama getirip İstanbul'u bıraktıran insan... Burada o kadar mutlu ki, sosyal kelebek, sitenin muhtarı, artık Kuşadası'nın muhtarı, bir sürü kişi ile tanıştı, güzel arkadaşlıklar edindi. Kilo verdi, ama çok tatlı yediği için minik bir kalp krizi geçirdi, insan rahatlıktan kriz geçirir mi geçirir. Şimdi daha iyi çok şükür... Burada olmaktan içimizde en mutlu kişi O.

Ve ben...: Geçen akşam sitede sevdiğimiz bir aile iftar yemeği verdi ve biz de davetliydik. Gene aynı şeyi hissettim: Sanki rüyadayım, İstanbul'da okuldan mezun olduğumdan beri çalıştığım için tatillerde de hep bir yerlerde olunca böyle şeyler hiç yaşamamış, paylaşmamıştım. Şimdi bu tip aktiviteler beni çok mutlu ediyor, hala inanamıyorum. Fakat şuna artık inanıyorum ki her ne kadar doğup büyüdüğüm yer Türkiye'nin en güzel yerlerinden biri olsa da tüm yaşamımı tek bir noktada geçirmektense hayatımıza yenilikler, değişiklikler katmak beni çok mutlu kılıyor. Kendimi iyi hissediyorum. Tabii ki ben de burada çok iyi dostluklar edindim. Buraya gelmeden önce acaba sitedekiler Meltem'i nasıl karşılayacaklar? Alt ve üst komşularım Meltem'in gürültü patırtılarına bi şey diyecekler mi endişesi yaşarken her kes o kadar iyi Meltem'i sahiplendi ki tüm korkularım gitmiş oldu. Bu bile burada olmanın en güzel lükslerinden biri. Sabahları kuş cıvıltıları içinde elim ayağım şişmeden uyanmak, deniz manzaram da ya da orman manzaram da kahve içmek, yemek yapmak 25 yıllık kurumsallıktan sonra bana iyi geldi, hayat hep çalışmak değil ama hala buradan da çalışabiliyorum.Hem matbaa işlerim hem de parti işlerim devam ettiriyorum. Gün nasıl geçiyor anlamıyorum bile.

Sonuç: 1 yıl sonunda iyi ki buraya gelmişiz diyorum. İstanbul'u ve Fenerbahçe'yi çok seviyorum ve özlüyorum ama burayı da çok seviyorum. İnsan bu yaştan sonra huzur, ruhuna iyi gelecek şeyler arıyor ve burada bunu hissedebiliyorsunuz.  Ha taşınmak, düzen değiştirmek çok zor mu? Evet çok zor, göründüğü kadar kolay değil ama hayattan beklentiler ile alakalı bir durum, onu belirledikten sonra gerisi, adaptasyon çok kolay. Arafta kalmamak önemli olan. 

Durum budur... 

Hepinize iyi bayramlar diliyorum. 

Selamlar

Tugba

21 Mayıs 2019 Salı

Kuşadası'nda Yaşam Nasıl?

Kuşadası'nda Yaşam Nasıl?

Buralarda yaşam gayet iyi ve sağlıklı, havalar ne kadar kendini tam bulamasa da bol oksijen, denizin kenarında yürüyüşle birlikte alınan iyot, arada güneş, bizi mutlu ediyor. 

Kuşadası hareketlendi, kapalı dükkanlar açıldı, herkes kendine bi çeki düzen verdi, artık neredeyse her gün gemi geliyor. Seneye daha da büyük gemiler gelecekmiş, bekliyoruz.

Pink Martini Konserinden
Konser mevsimini geçen hafta açtık. İzmir'e Pink Martini Konserine gittik. Canlı müzik, samimi ortam harikaydı. Temmuz ve Ağustos ayında da Kuşadası'nda güzel konserler olacak, bu da beni mutlu etti. 

Bugün kardeşimle konuştum, bir damacana suyun İstanbul'da 15.-TL olduğunu öğrenince burada en azından %50 daha ucuz yaşıyoruz. Meyve sebze hala ucuz, şimdi yaz gelmek üzere her şey daha taze, en azından tarladan evinize geliyor ama tohumları nereden almışlar, nasıl ilaçlanmış diye konuları düşününce bundan sonra kirlenmemiş, genetiği ile oynanmamış besin bulmak imkansız olduğunun farkına varıp, bunu beyninizin uzak noktalarına gömüyorsunuz yoksa delirmek gerekiyor. 

Okullar birkaç hafta içinde sona erecek bu da biz anneler için hem iyi hem kötü :) Başta erken kalmamak, servise yetiştin kaçırdın muhabbetlerinden kurtulmak iyi ama daha sonra çocukların sınırları zorlamaya başlamasıyla "artık okullar açılsın herkes programını bilsin"


yakınmalarını duyar gibiyim. Neyse ki gene değişen eğitim sistemimizle 7 eylülde çocuklar okula dönecek. Biz de şimdiden yazı nasıl geçireceğiz onu planlamakla meşgulüz. Bu da insana motivasyon veriyor. Hem onlara hem kendimize programlar umutlandırıyor. 

Sabah Kahvem vazgeçilmezim
Ali Mert bu sene Sabancı Üniversitesi'nin yaz okuluna gidecek, tam 2 hafta, İstanbul'daki arkadaşları ile beraber gideceği için çok mutlu ama bakalım sonunda ne hissedecek. Bazen insanın çocuk olası geliyor ama çocuklarımız bu güzellikleri çok doğal ve sıradan karşıladıkları için bize garip bakıp küçümsüyorlar. Bizim mantığımıza göre çok şanslılar ama onların mantığına göre bize 40 yaşına geldiklerinde "çok teşekkür ederim beni yaz okuluna gönder miştin" diyeceklerini pek sanmıyorum.

Kızım havuzun açılmasını ve havaların düzelmesini bekliyor.  Bu sene mini buzul çağına girilecek dendiğinde pek anlam verememiştim ama mayıs sonuna geldiğimizde hala havaların kendini bulamaması sanki bu tezi doğruluyor. Dünyanın dengesi bozulduuuuu. 

Ben tabii ki Bodrum yapmadan duramam, Temmuz ve Ağustos ayında güzel vakitler geçireceğime eminim. Ben sıcak hava, Ege Denizi bağımlısıyım. Bunlar olmazsa olmaz. 

İstanbul'a gidecek miyim? Hayırrrrr.... İstanbul buralara gelsin bekliyoruz.

Sevgiler

Tugba

24 Nisan 2019 Çarşamba

Nihayet Bahar Geldi... Kapadokya....

Nihayet Bahar Geldi...

2 aydır yağan yağmurdan, depresif havalardan yazı yazacak halim yoktu açıkçası, zaten bu zamanı da gene hastane, İstanbul, Kuşadası arası geçirdiğim için çok sıkıcıydı. İnsan belli yaştan sonra yeni düzen kurayım eskiler eskide kalsın diyor ancak vücut ve beyin yorgunluğunun geçmesi biraz zaman alıyormuş. Neyse ki bir dizi kontrolden sonra iyi olduğumu öğrendim, iyi oldu. 

Aylardır beklediğimiz Kapadokya seyahatini nihayet geçen hafta gerçekleştirdik. Ben Mert ile bu geziye katıldım, İngiltere'den de Dilek, Emre ve Amanda geldiler. İnsanın hem oğluyla hem de çok iyi anlaştığı dostlarıyla seyahat etmesi çok güzel. Keşke Meltem de bizimle olabilseydi ama mevsim değişikliği nedeniyle hiç kendinde değildi. Ben Mert ile gezerken babası ona baktı. Bu tip anlar bana çok ağır geliyor ebeveyn olarak beynen her iki yerde ama vücut olarak hasta olanın yanında olamamak ama aynı zamanda sağlam ve sana ihtiyacı olan çocuğunla harika vakit geçirmek... Yaşaması çok ağır birşey...


15 Nisan sabahı Sabiha Gökçen'den Kayseri'ye #anadolujet ile rahat bir yolculukla vardık. Daha sonra rezervasyonumuzu daha önceden yaptığımız #bugdet araç kiralamadan da aracımızı alıp yola koyulduk. Bu yeni yol tarifi sistemlerinin ana yoldan ayrılıp tali yoldan bizi #Uçhisar'a götürmesiyle kalan yolculuğumuz boyunca birkaç kez kontrol edip öyle yola çıkmamız gerektiğine karar verdik. Bir ara uçsuz bucaksız bir yolun üzerinde sadece bizim yol almamız tedirginlik yarattı ancak muhteşem bir varyanttan Ürgüp'ün içine inmemiz o yolu bize unuturdu. 

Daha sonra da Uçhisar'a otelimizin olduğu yere vardık. Otelimiz  #Karlıkevi adlı Oteldi. Temiz bir oteldi ama tefrişat artık güncelliğini yitirmiş ve otantik olmaktan çıkmıştı bu bizi mutlu etmedi açıkçası. Ayrıca 4 ay öncesinden bizzat telefon edip balon için yer ayırmak istediğimde geldiğinizde hallederiz deyip daha sonra da Çinliler geldi hiç yer yok demeleri bizi üzdü. Neyse buna takılmadık açıkçası. Öğle yemeğini UçHisar Belediyesinin toplumsal sorumluluk projesi ile oluşturduğu ve 50 kadının çalıştığı Kadıneli Restaurant'ta yedik. Çok Çok lezzetli yemeklerdi, hem hanımların işletmesi hem de bu projeye yemek yiyerek katkıda bulunmak bizi çokkk mutlu etti.



Avanos (Kızılırmak kenarı)












O gün etrafı keşfe çıktık, Avanos'a gittik,

Kızılırmak kenarında kahve içtik. Oradaki yerel seramikçilerden birinde seramik yapmayı denedik. Güzel bir tecrübeydi. Daha sonra hediyelik almaya gelince bize 30 tl olan bir hediyelik eşyayı turistlere 3 katına sattıklarını öğrendik hatta Amanda turist olduğu için hepimize aynı muhabbeti yapmak istediler. Bu çok sinir bozucuydu çünkü hem misafirinize rezil oluyorsunuz hem de acaba beni ne kadar kazıkladı diye düşünüyorsunuz. Ben Avrupa'da hediyelik eşya satılan hiçbir yerde bu rezilliği görmedim açıkçası. O gün balon için yer bulabilir miyiz diye araştırırken yerli turistin balona binmesini istemediklerini ve kişi başı 120 avrodan 200 avroya kadar fiyatların havada uçuştuğunu gördük. Türk turizmi bu anlayışla hiçbir yere varamaz. İnsanlar aptal değil. 

Akşam yemeğimizi #Argos Hotelinin Seki Restaurantında aldık, müthiş güzel bir yemek deneyimiydi. Sevgili Levent Gürçay tavsiye etmişti, gün içindeki hayal kırıklıklarımız burada gitmiş oldu. Hatta bir gece önce aynı masada Sevgili Alparslan Baloğlu'nun Mutfak Dostları Derneği ile yemek yediğini instagramdan öğrendik daha da mutlu olduk ve doğru yerde yediğimize karar verdik. 

Salı günü harika bir kahvaltıdan sonra atv turu aldık ve vadinin içindeki Aşk Vadisi gibi en güzel yerleri 3 saatlik bir turla gezdik. Balon olmadı ama bu da çok zevkliydi. Nedense fiyatı da kişi başı 170 liraydı, inanamadık. 





Daha sonra Uçhisar'a dönüp öğleden sonra atıştırmalıklarımızı Museum Hotel 'de aldık, o da Argos gibi olağanüstüydü. Argos ve Museum Hotel'de Four Seasons Hotel'deymişsiniz gibi ağırlanmak ama diğerlerindeki vasatlık bizi şaşırttı. Biz hep uçlardayız,  ülkece arası yok mübarek.

Son gün Ihlara Vadisi'ne doğru otelimizden ayrılıp yola çıktık. İlk olarak Kaymaklı Yeraltı Müzesini gezdik. Ben çıktığımda panik atak oldum. O insanlar nasıl yaşamışlar, boyları çok mu kısaydı acaba bilemedik walla ama ben iyi ki o zamanda dünyaya gelmemişim. 


Akşam olduğunda Aksaray üzerinden Nevşehir, Kapadokya'dan Kayseri'ye döndük, uçağımız tam zamanında kalktı ve evimize geldik. 


Sonuç olarak Kapadokya açık hava müzesi olarak çok güzeldi ama nerede ne var, yön tabelaları, yöre hakkında kitaplar yok  gibiydi. Kaymaklı'da bir kitap bulduk o da 80 liradan 35'i indi öyle aldık. Yöre halkı yerli turisti hiç sevmiyor, inanılmaz kötü davranıyor, yabancıyı da nasıl kazıklarım derdinde, bu hiç hoşumuza gitmedi. 


Özellikle Ihlara Vadisi'ne giderken ne yazık ki İç Anadolu'nun topraklarının hiç ekilmediğini, köylerde hiç yaşam ışığı olmadığını hissettik. Anlaşılan şu ki İstanbul, Ankara, İzmir kentsel dönüşüm altında talan edilirken buralara yol dışında hiçbir hizmet gitmemiş, buraların yaşayanları da büyük kentlerde yaşamaya itilmişler. Halbuki hizmet buralara da gitseydi ve tarım desteklenseydi hem bugün patatesin kilosu böyle olmazdı hem de büyük şehirlerimizin üzerindeki yük böyle olmazdı. 

Çok yazık olmuş ülkemize.... Bunu görememek de ayrıca üzücü...


Artık yaz geliyor her ne kadar mazot fiyatları korkunç olsa da ben yakın çevremi gezmeye devam edeceğim. 


Sevgiler

1 Şubat 2019 Cuma

Yağmur...Yağmur... daha Yağmur...



Yağmur...Yağmur... daha Yağmur...

Merhaba


Meltem ve Ben
Bu yağmur sarmalından ne zaman kurtulacağız bilmiyorum ama artık toprak suya doydu, çarpık yapılaşmadan dolayı da yağan yağmur, sel olup denize akıyor, ne su kaynaklarına faydası var, ne de bize, hem de ruhumuz karardı. Mahsuller su altında kaldığı için sebze meyve fiyatları ne olacak diye düşünmeden edemiyorum. Yollar kayıyor, istinat duvarları yıkılıyor, 2-3 günde bir deprem oluyor, dünya nereye gidiyor pek anlamış değilim. 

Neyse bugün yağmur azaldı zannedip Meltem ile işlerimiz halletmeye dışarı çıktık ancak varacağımız yere gidemeden yağmur şiddetini arttırdı sonra durdu sonra tekrar coştu, artık işin içinden çıkılmaz hale geldi. Biz de işimizi bitirince biraz daha dolaşalım dedik, Davutlar yönüne gitmeye başladık sonra Meltem biraz rahatsız oldu bende direksiyonu Soğucak Köyü yoluna kırdım ve tepeye tırmandık.

Buranın ben de çok anısı vardır. Eskiden rahmetli annemle güneşi batırmaya çok gelirdik. Soğucak tepede olan bir köy ve aşağı  baktığınızda Kara Ova denilen inanılmaz verimli topraklar ayağınızın altında kalıyor. Sol tarafta Milli Park sağınızda Kuşadası, karşınızda Samos adası,  ortada ise eskiden kıyı şeridinde yazlıklar arkalarında şeftali bahçeleri vardı. Şimdi ise şeftali bahçelerinin yaşlı sahipleri öldükçe inşaata verilmiş çirkin yapılar dolmuş bir yer haline gelmiş. Bu bölgedeki köylerde eskiden kıyı şeridindeki araziler denize çok yakın diye kız çocuklarına miras bırakılırmış, iç taraflar erkek çocuklarına verilirmiş. 30 sene içinde bu kız çocuklarının arsaları inşaat firmaları tarafından ele geçirildi ve binlerce yazık yapıldı. İnsan oğlunun para hırsı bu canım verimli toprakları talan etmiş durumda. Yazık...


Yağmur arkasında kalan manzara :(
Soğucak'a dönecek olursak, 90'lı yıllarda bu minik köyde halı dokuma atölyeleri ve bunlarında satış mağazaları vardı, yabancı turistlerin uğrak yeriydi ancak 2000'lerden sonra bunlar kapandı ve yerlerini ya yazlık siteler yada bu bölgelerin klasik mekanı gözlemecilerle dolup taştı. Halıcılığı bırakan minik gözlemeci yada köy kahvaltısı sunan derme çatma restaurant bile diyemeyeceğim mekanlar açtılar. Aralarında iyi olanlar vardır ancak benim bir bilgim yok. 


Biz kızımla tepeden aşağı yağmurlu, puslu manzaraya bakıp evimize geri döndük. Hava şartları iyileşirse etrafı gezip güzel yerleri sizle paylaşmak istiyorum ama zamana ihtiyaç var. 

Görüşmek üzere sevgiler

Tuğba

Drupa

 Drupa... 16 Yıl Matbaacılar için Drupa Fuarı ayrı bir anlam taşımaktadır. Babam, 1976 yılından itibaren 2016'ya kadar hepsini ziyaret e...